27 Şubat 2023 14:12

Hatay, çadır da istiyor,  adalet de!

Günler boyu çığlıklarını duyduğu yakınlarını enkazın altında çekip alamayan, devletten beklediği yardımı göremeyen depremzedeler, bu hayatta bir insanın başına gelebilecek en büyük acıyı yaşadılar.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Tugay Bek
Avukat

Türkiye Barolar Birliği(TBB), depremde 50 avukatın yaşamını yitirdiği, çok sayıda avukatın yaralandığı, büroların, evlerin enkaza döndüğü Antakya’da, faciadan çok kısa süre sonra Deprem Koordinasyon Merkezi oluşturdu. Türkiye’nin birçok barosundan gelen avukatlar,  meslektaşları ve tüm depremzedelerle dayanışmak için bu merkezde gönüllü olarak görev yapıyor.

Türkiye Barolar Birliği(TBB), depremde 50 avukatın yaşamını yitirdiği, çok sayıda avukatın yaralandığı, büroların, evlerin enkaza döndüğü Antakya’da, faciadan çok kısa süre sonra Deprem Koordinasyon Merkezi oluşturdu. Türkiye’nin birçok barosundan gelen avukatlar,  meslektaşları ve tüm depremzedelerle dayanışmak için bu merkezde gönüllü olarak görev yapıyor.

Avukatlar, depremzede halk adına, Cumhuriyet Savcılıklarının enkaz alanlarında yapmış olduğu delil toplama ve tespitlere de nezaret ediyor. TBB Koordinasyonu altında bir araya gelen avukatlar, depremzedelere hukuki haklar konusunda da bilgilendirmek için broşürler dağıtıp, danışma hizmeti sunuyor. Baroların öncülüğünde toplanan yardımların, ihtiyaç sahiplerin ulaşması için yoğun bir çaba sarf ediliyor. Elektrik, suyun sınırlı olduğu,  artçı depremlerin devam ettiği koşullarda, binlerce avukatın katıldığı fedakar ve örnek bir mesleki dayanışma sergileniyor.

HATAY’IN, YALNIZCA SU, EKMEK, ÇADIRA DEĞİL İNSAN HAKLARINA VE ADALETE DE İHTİYACI VAR

Devletin, depremin dördüncü günü ortaya çıktığı Antakya’da gerçekleşen yağma hırsızlık olayları, İktidar tarafından OHAL ilanının bahanesi yapıldı. Her dönem var olan işkence ve kötü muamele hiç bu kadar alenileşmemişti.  Kolluk, uzun işkencenin tarihi içinde,  ilk defa yapmış olduğu işkence ve kötü muameleyi videoya çekip, sosyal medyada yayınladı. Üstelik de iktidar tarafından, herkesin gözü önünde yaşanan hak ihlallerine durması yönünde bir açıklama da yapılmadı.

Başka bir yere gitme imkanı olanların şehri terk ettiği, kalanların ise çadır alanlarında toplandığı Antakya’da, binalar ve sokaklar tamamen boş.  Enkaz kaldırmada çalışan işçiler ve polisler dışında sokak aralarında birilerine rastlamak mümkün değil. Kente dışardan getirilen, adeta bir savaştaymış gibi uzun namlulu silahları ile devriye gezen PÖH(Polis Özel Harekat) birliklerinin,  sokakta denk geldiklerine, potansiyel hırsız ve yağmacı muamelesi yaptığı herkesçe biliniyor. Savcılığın delil tespit işlemelerine katılmak için İstanbul’dan görevlendirilen bir mühendis, enkaz üzerinde çalıştığı sırada, PÖH timlerinin kendisinden de şüphelendiğini, daha önceden tanıdığı mahalli polisin müdahalesi ile son anda dayak yemekten kurtulduğunu gülerek anlatıyordu.

PÖH timleri, plakasız araçlarla göreve çıkarak, işkence, kötü muamele başta olmak üzere her türlü suçu işleyebileceğini ve kendilerini bağlayan bir hukukun olmadığını peşinen duyurmuş oluyor.  Bu durum, Vali ve Cumhuriyet Savcılığı tarafından bilinmesine, kenti ziyarete gelen Cumhurbaşkanı, Bakanlar, Milletvekilleri, Siyasi Parti Liderleri ve medya mensuplar tarafından görülmesine rağmen, kim bunlar ve neden plakaları yok diye soran olmuyor. Kendilerini dokunulmaz olarak gören PÖH timlerinin, sistematik ve organize bir şekilde plaka takmıyor olmasının anlamı, Antakya’da herkesin bildiği bir sır.  Bu hali ile Antakya, gezegeni saran büyük bir felaket sonrasında ortaya çıkan otorite boşluğunu fırsata çeviren çeteler ve güvenlik ihtiyacını, özgürlükleri hukuku yok ederek sağlayan otoriter yönetimlerin mücadelesinin konu edildiği disütopik bir Dünya’yı anlatan roman ve filmleri andırıyor.

ANTAKYA’DA HALA KONTROL EDİLMEMİŞ ENKAZ HALİNDE EVLER VAR

Delil tespiti işlemi sırasında, şu ana dek hiçbir müdahalenin yapılmadığı, arama kurtarma girişiminin bulunmadığı binalar gördük. Özellikle bodrum ve birinci katların üzerine çöken, alt katların preslenerek yok olduğu binalara yönelik olarak bir kontrolün yapılmadığı ilk bakışta anlaşılıyor. Tamamen yıkılmış sokaklarda delil tespiti amacı ile yürürken, kısmen çökmüş, ancak iş makinaları ile müdahalede bulunulmadığı belli olan bir binadan kedi sesi işittik. Dikkat kesilip, seslendiğimizde, evin yıkılan çatısının üzerinde bir kedi çıktı. Toz ve kire batmış aralıksız olarak miyavlayan kedinin, çatıdan inmekte zorlandığını düşünerek, enkazın üzerine çıktık. Kendisi ile ilgilendiğimizi gören kedi, daha yüksek sesle ve daha sık aralıklarla miyavlamaya başladı. Aç ve susuz olduğunu düşündüğümüz kediyi biraz uğraşarak da olsa enkazdan aşağıya inmeye ikna edebildik. Yanımızda bulunan suyu, yıkıntılar arasında bulduğumuz bir kaba koyup, bisküvi ile birlikte bir tahta parçasının üzerine bıraktık. Birkaç adım geri çekilip, aç ve susuz olduğun düşündüğümüz kedinin iştahla saldırmasını bekledik. Miyavlayarak gelen kedi, kokladığı bisküvileri ağzına bile almadı. Ardından, bir yudum dahi içmediği suyu,  patisi ile sert bir şekilde vurarak devirdi. Sonra da sanki canı yanmış gibi miyavlayarak, bir müddet bize bakıp, yıkıntılar arasından kayboldu. Gün boyu sokaklarda karşılaştıklarımızdan farklı olarak bu kedinin su ve mama ikramımızı bu şekilde geri çevirmesine ilk başta anlam veremeyip üzüldük. Enkazın başında ayrılmayan ve yoldan bir insan geçtiğinde miyavlayan bu kedi yemek ve su dışında ne istiyor olabilirdi? Delil tespitine birlikte çıktığımız meslektaşımızla düşündüğümüzde, kedinin enkaza dönen bu evin kedisi olabileceği ve henüz hiç kimsenin müdahale etmediği yıkıntıların altında sahiplerinin yatıyor olabileceği ihtimali aklımıza geldi.  Kedi enkazın altında bir yerlerde olduğunu bildiği sevdiği insanlara bizim yardım edebileceğimizi düşünmüş olmalıydı. Evinin enkazından ve sahiplerinin yanından ayrılmayan bu kedi, daha fazla kar için yaşamı hiçe sayan, cenazeye dahi hak ettiği değeri veremeyen biz insanların inşa ettiği bu düzenden nefret ediyor olmalıydı.

BURADA YAŞANAN ACININ TARİFİ YOK

Günler boyu çığlıklarını duyduğu yakınlarını enkazın altında çekip alamayan, devletten beklediği yardımı göremeyen depremzedeler, bu hayatta bir insanın başına gelebilecek en büyük acıyı yaşadılar. Konuştuğumuz herkes, zamanında etkin bir müdahale ile daha çok sayıda insan kurtarılabileceğini söylüyor.

Hatay’da, depremin dördüncü gününde müdahalede bulunabilen, yirmi gün geçmesine rağmen enkaz altındaki cenazelere ulaşamayan, depremzedelerin gıda, barınma gibi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar aciz, ama her köşe başında üçer kişilik PÖH timleri görevlendirebilecek kadar da “Güçlü” bir iktidar var.

Hataylılar, kaybettikleri canların yanı sıra, kentin tarihi dokusu ve mimarisi ile birlikte yok olmasından dolayı son derece üzgün. Yüzbinlerce depremzedenin, şehir dışına göç ettiği Hatay’da, insanlar kentin kendine özgü kültürel çeşitliliği ve demografik yapısının zarar göreceğinden kaygı duyuyorlar.

Yaşanan tarifsiz acıların sorumlusu olanların hak etmiş olduğu cezayı alabilmesi Baroların öncülüğünde sürecin etkin, ısrarlı ve örgütlü bir şekilde takibinden geçiyor. Depremden sonra yaratılan güçlü dayanışma ağı, halkın, şehrine, geleceğine, güvenli bir şekilde barınma ve yaşama hakkına sahip çıkmasını sağlayacak öz örgütlenmelerin oluşumuna dair umutları  güçlendiriyor.

ÖNCEKİ HABER

Cerrahpaşa Tıp'ın büyük kısmı deprem risk durumu nedeniyle kapatıldı

SONRAKİ HABER

Akşener ve Kılıçdaroğlu görüştü: "Rahatsızlık yaratan konular çözüldü"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa