05 Mart 2023 11:12

Bir deprem bir kaza

Başbakan Miçotakis, kuşkusuz “facianın sorumlusu sermaye ve izlenen sermaye politikalarıdır” demeyecek, özelleştirmelerin yanlışlığına, kâr hırsıyla rantçı rekabete laf etmeyecektir.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Seyit ALDOĞAN
Atina

10’un üzerinde ilde büyük yıkıma yol açan depremin yaşamını felce uğrattığı milyonlarca insanı acılar içinde bırakırken, resmi rakamlara göre 50 bine yakın kişi canından oldu. Yıllardır asgari olarak bile alınmayan önlemlerle vahşi rant politikalarının çok ağır faturasıyla yüzleşildi. Yönetenler, felaketin nedenlerinin araştırılmasını ve sorumlularının hesap vermesini değil, tehdit, küfür ve baskının dozunu artırmayı geçer akçe olarak görüyorlar. Hatta felaketin seçimleri kazandıracak bir “Allah’ın lütfuna” nasıl dönüştürüleceği hesapları yapılıyor.

Yunanistan’da ise, tren faciasının üzerinden daha 24 saat geçmeden Ulaştırma ve Altyapı Bakanı istifa etti. Olay yerine savcılar gönderildi. 48 saat dolmadan faciayı tüm yönleriyle araştıracak bir komisyon kuruldu. Muhalefet “bıçağın kemiğe dayanmasını” talep etti ve ardından bilirkişiler atandı. Başbakan facianın nedenleriyle sorumlularının bulunacağını ilan etti.

Peki, Yunan hükümeti bütün bunları yapar mı, yapacak mı? Öncelikle, hiç kimsenin susturulamayacağını, bilim insanlarıyla teknisyenler, mühendisler ve emekçilerin, sendikaların ve devrimci kurumların engellenemeyeceğini söyleyebiliriz. Daha şimdiden özelleştirmeler, kâr kaygısıyla alınmayan önlemler, modernleştirilmeyen alt yapı ve eğitilmeyen kadrolar en geniş biçimde tartışılıyor. İşçi ve emekçilerle gençler sokaklara dökülüp iş güvencesi talep ederken, hükümet tepkilerin önüne nasıl geçeceği ve emekçilerin muhalefetini en az zararla nasıl atlatacağının hesaplarını yapıyor. "Bu göz göre gelen bir katliamdır" diyenlere karşı hükümet kendini savunmaya çalışıyor, ama meydanlara ve sokaklara çıkılmasına engel olamıyor. Facianın olduğu gün Atina ve diğer illerde on binlerce insan sokaklara çıkarak “bizim canımız sizin kârlarınız” diye bağırdı. Hemen bütün üretim ve hizmet sektörlerinde çalışan emekçiler, öğrenciler, gençlik örgütleri, demokratik kitle kuruluşları, siyasi parti ve örgütler, aydınlar, sanatçılar vb. sokaklardaydı. Demir yollarında, metal ve eğitim sektöründe grevler, okullarla üniversitelerde boykot ve işgaller yapıldı. Tepkilerini ortaya koyan hiçbir kuruluş ve kişi suçlanmadı ve hakkında hukuki işlem yapılmadı.

Kuşkusuz deprem ve tren faciasının boyut ve sonuçları aynı değil ve kıyaslamamak gerekiyor. Ancak siyasal farklılığa dikkat çekmek istiyoruz.

Burjuva demokrasisi sermayenin diktatörlüğünün bir biçimidir ve tüm kurumlarıyla sermayenin egemenliğini ifade eder. Dolayısıyla Yunan hükümeti de halktan yana, işçi ve emekçilerin çıkarlarını savunan bir hükümet değil. Tersine sermayenin tercihi olan bir hükümet. Ancak burjuva karakterli de olsa demokrasinin önemi ortada. Mücadele yoluyla, yani burjuvaziye dayatılarak demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılıp kullanılmasıyla faşist bir devlet biçiminin adım adım inşa edilmesi arasındaki fark açık olarak görülüyor. Türkiye'de tek adam yönetimi değiştirdiği anayasanın maddelerini, kanunları, atadığı mahkemeleri, seçimlerden çıkan iradeyi elinin tersiyle itip işine geleni uyguluyor. Kendisinden yana olmayan muhalif her kuruluşa, bilim insanı, aydın ve sendikaya “terör” ve “ihanet” yaftası asılıp, faşistleştirme politikalarına karşı duran herkes hedefe konuyor. Tek adam yönetiminin on binlerce insanın hayatını kaybetmesi ve birçok şehrin yaşanmaz hale gelmesinin sorgulanmasına gösterdiği tahammülsüzlük, işçi emekçi hareketiyle halkın mücadelesinden, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması olasılığından duyulan korkudan kaynaklanıyor.

Tren faciasının ardından Başbakan Miçotakis “bundan sonra bir daha bu tür olayların yaşanmaması” için gerekli önlemlerin alınacağını açıkladı. Kuşkusuz “facianın sorumlusu sermaye ve izlenen sermaye politikalarıdır” demeyecek, özelleştirmelerin yanlışlığına, kâr hırsıyla rantçı rekabete laf etmeyecektir. Halkın demokratik taleplerine “terör” ve “bölücülük” yaftaları asması ise olsa olsa hükümetin teşhirine yol açar. Dolayısıyla Yunanistan’da hükümet açıklamalarıyla gerekçelerine uygun bir politik zemin yaratmak zorunda. Oysa Erdoğan yönetimi suçu “kadere” yıkarken, gene rantçı politikalardan vazgeçmiyor, kamu kurumlarıysa “arpalık” olmaktan kurtulamıyor. Yitirilen on binlerce canın, cebe indirilen milyarlarca doların, halkın parasıyla kurulan ama işe yaramayan kamu kuruluşlarının, vergi dokunulmazlıklarının, “çetelere” aktarılan ve nereye gittiği açıklanmayan devasa meblağların hesabının verilmeyeceğini, başka biçimler altında gene imar ve talan aflarının çıkarılmaya devam edeceğini ve bir süre sonra milyonlarca insanın tamamen kendi kaderine terk edileceğini söylemek gerçeği ifade etmektir.

Bu durumu tersine çevirmek ancak emekçilerin mücadelesiyle mümkündür. Zaten demokrasi geleneği de ancak mücadeleyle yaratılır.

ÖNCEKİ HABER

ABD Genel Kurmay Başkanı Milley, Suriye'nin kuzeyini ziyaret etti

SONRAKİ HABER

Almanya’da ırkçı parti AfD protesto edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa