Havva'nın Düşü
Havva’nın Düşü gösteriyor ki yazar hemcinslerinin yaşadıklarını, düşlerini ve umutlarını, yaşama bağlılıklarını, kendileri olma yolundaki dirençlerini de dert ediniyor.
Fotoğraf, Nefise Abalı'nın kişisel arşivinden alınmıştır
Tacim ÇİÇEK
Bilkent Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Nefise Abalı İzmir doğumlu bir yazar. Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde, yüksek lisans eğitimini de hocalık yaptığı üniversitenin, Türk Edebiyatı Bölümünde tamamlamış. O da kendisiyle benzer biçimde mezun olduğu alanda anlamlı ve özgün çalışmalar yapan biri. Çünkü edebiyatla ilgili akademik başarısı olan birçok kimse Türkçe memuru anlamında ya edebiyat öğretmenliği yapmakta ya da geçimini sağladığı meslekte körelip gitmekte… Herkes mezun olduğu alanda başarılı olmak zorunda değil tabii ki, dediğim başka bir şey…
Anlamlı ve özgün çalışmalar yapan biri dediğim Nefise Abalı 2004’te Sabahattin Eyüboğlu Öykü Yarışması’nda üçüncülük, bir yıl sonra da birincilik almış ve 2006’da Ankara Üniversitesi 60. Yıl Yazı ve Şiir Yarışması’nın ise kısa öykü dalında birinciliğe layık görülmüş. Yazıları ve öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanmakta olan yazar, kısa ve uzun metraj animasyon filmlerinde, ondan fazla çizgi dizi projesinde senarist olarak çalışmış. Çocuk dergisi ve boyama kitabı (masallar) projelerinde içerik ve metin yazarı olarak görev almış. TRT Çocuk ve internet televizyonlarında yayımlanan çizgi filmlerde proje danışmanlığı ve animasyon destekli çocuk şarkıları projelerinde hikaye editörlüğü yapmış. Gak Gak Gaaak (Nar Çocuk, mayıs 2022) adlı bir çocuk kitabı da var. Özel ilgi alanı o kadar çok ki ve sanırım bunlara baskın gelen çocuk edebiyatı ve çocuklar için yazılanlar. Ama kadın sorunsalını bir başka açıdan irdeleyen öyküler toplamı Havva’nın Düşü (Öteki, eylül 2022) gösteriyor ki yazar hemcinslerinin yaşadıklarını, düşlerini ve umutlarını, yaşama bağlılıklarını, kendileri olma yolundaki dirençlerini de dert ediniyor. Dert edinme yazarın kişisel hayat hikayesi üzerinden, çocukluğundan ve o zamanlardan aklında kalanlar üzerinden ilerliyor, en azında bu kitabında. Gökten Düşenler, Tavşan Deliğinde, Çıkış Ne Tarafa? adlı ana başlıkların ilk ikisindeki yedişer öykü aslında kısa bir romanın ara başlıkları gibi. Üçüncü bölümdeki iki kısa öykü dediğim bütünlüğün dışında ne yazık ki… Bir tür deneme türünde olmasından ve bitmemişlik içermesinden dolayı. İlk iki öykünün (Elma ve Havva) tanıklığın, yaşanmışlığın ve doğrudan yazarla ilintili olması onları sahiciliğin de üstüne çıkarıyor. Birinci tekil şahıs anlatımlı öyküler, romanlar düz okur için doğrudan yazarlara mal edilir. Özellikle ikinci bölümdeki yedi öykünün birkaçı yazarı bu açıdan zorlar gibi geliyor bana. Doğrudan yaşanmışlık ve tanıklık da söz konusu olsa, yazılanlar edebiyata ve onun olmazsa olmazlarına aittir. Bunun bilincinde olan yazar, kendine otosansür uygulamamış, bence iyi de yapmış. Çünkü kişisel hayat hikayelerinden mürekkep bir öykü veya roman da doğrudan edebiyatla ilgilidir.
RÜYA GÖRÜNÜMLÜ ÖYKÜLER
Öykülerin ana atmosferi rüya görünümlü olması yazarın kimi öykülerinde adeta okurun gözüne sokarcasına atıf yaptığı kitapların yazarlarına, söylemlerine ve kurgu anlayışlarına hayranlığını da göstermektedir. Yazarın belki de büyüme çağında beyinsel beslenme için okuduğu bu yazarları anlayıp özümsedikçe tanığı olduğu, yaşadığı ve gözlemlediği kimi gerçeklikleri, kurgusal olanları da büyülü, akıcı ve masalsı ve pürüzsüz bir dille anlatması kaçınılmaz olmuş. (s. 25’teki ‘rüyasını anlatacakmış ve bizde yorumlayacakmışız’ cümlesindeki bizde /biz de/ olacaktı, bunu saymazsak) İyi de olmuş bence, çünkü edebiyat sahicilik duygusu yaratmak kadar dilsel tat da verebilmektir. Çocuklar, kadınlar, erkekler, hayvanlardan oluşan masalsı anlatılar yazarın yarattığı bir kasaba dünyasından çıkıp gelmiş gibi… Bu dar alanın insanları düşlerinde, rüyalarında özgür olabilirler ama ortak yaşam öykülerinde hiç de öyle değiller. Yazar, işte özgür olmadıklarını ve yaşamlarını sürdürebilmek için usta oyunculara taş çıkaracak denli yetenekli olduklarını gösterir. Şaşırtmaz bizi Havva’nın ve Melek’in yapıp ettikleri. Aksine çarelerine ve öyle davranmak zorunda olmalarına şaşarız.
Yazarın, Rüya Kafe, Yaratıcı Rüya Yorumculuğu Kursu, Rümak (Rüya Makinesi), RYP (Rüya Yorumlama Programlama), Rüya Tabircisinin Güncesi gibi özgün fikirlerin etrafında kurguladığı Yusuf öyküsünün kaynağı okuduğu ve atıf yaptığı yazarlar olduğu kadar, yine kendi yaşamında etkili olan, bir anneannenin veya babaannenin kişisel yaşam öyküsünün de sonucudur. Çünkü Osmanlı’dan günümüze rüya tabirleri, rüyacılar, rüya kayıtçıları vs. birçok akademik çalışmaya da konu olmuştur. Yazar, tüm bunlardan ve belki de bir gerçeklikten yola çıkarak İstihare Kadınlarını da Yusuf öyküsüne yedirir ve mistisizmden kapitalizme geçişi de ironik biçimde anlatır. İçimdeki Kırık, Soru İşaretleri Kırıntıları, Mişmiş ve Kokuşmuş öykülerindeki üslup oldukça farklıdır. Daha belirsiz, gerçek ve rüyanın iç içe geçtiği, kopuk, parçalanmış cümleler ve sözcüklerle anlatır yazar bize derdini. Duyguların, düşüncelerin ve yaşamın akış halinde olmasının da dışa vurumudur. Benim de geçmişte bilinç akışıyla yazdığım ve kimi rüyalarımdan oluşturduğum öykülerim var.
DENEME İLE ÖYKÜ ARASINDA
Masalların, yazarların öykülere sıklıkla sızması kanımca yazarın farklı zamanlardaki okumalarının ve kitaplaştırmak için bir araya getirdiği öykülerinin farklı zamanlarda yazılmış olmasının bir sonucudur. Eğrelti durmadıkları gibi okura paralel okuma için kaynak oluşturmuş. Yazar yer yer deneme ile öykü arasında kalmış. Duygularını, düşüncelerini pekiştirmek için bolca atıf ve gönderme, benzetme de yapmış. Anlatılara deneme tadı vermek de istemiş olabilir bunlarla. Gördüğüm şu ki Nefise Abalı, kendi tanıklığından, gözlemlerinden ve düşündüklerinden oluşturmuş öykülerini. Onları bir araya getiren kitabı nefis içten ve sıcak çorbaya benzetebiliriz. Atıf, gönderme, alıntı ve benzetmeleri de o çorbanın tuzu-biberi olarak düşünebiliriz. Ki bana göre böyle.
Havva’nın Düşü, kadınların kendileri olabilmeleri, kendileri kalabilmeleridir. Anneliği de kadınlığı da birlikte sürdürebilmeleridir Meleklerin. Bize düşen yazarın yarattığı kasaba dünyasındaki insanların kişisel ve ortak hayat hikayelerine (Öykü demekten yana olmadığımdan) tanık olmak için sözcüklerden oluşan bu filmi seyretmektir.