Her gün yeni bir dert
Antep'te çadırların toplanmasının ardından bölgede yaşayanlar kendi imkanları ile parka çadırlar kurdu. Her gün ayrı bir mücadele sürerken, kadınların yükü katlanarak artmış durumda.
Fotoğraf: Evrensel
Dilan ORTAKCI
Antep
Maraş merkezli depremlerin üzerinden neredeyse bir ay geçti. Antep’in Düztepe Mahallesi’nde yaşayanların normalleşmeye dair adımları ortaya çıksa da hissedilen her sarsıntıda belleklere kazınan ilk günler tekrar kendisini gösteriyor. İnsanların tedirginlikleri dün gibi taze.
Antep’te sınırlı sayıda çadır alanları bulunuyor. Yetkililerin müdahalelere göre bir açılıp bir toplanan bu alanlara Düztepe’deki Çamlık Parkı da dahil. Birkaç gün öncesinde Maraş’tan gelenlere gönderilmek üzere toplanan çadırların ardından bölgede yaşayanlar kendi imkanları ile parka çadırları kurmuş. Bölgede yaşayanların ilk cümlelerinde söylediği gibi parkta yaşamaya çalışırken her yeni günün ayrı derdi var. Bir günü daha atlatmanın yorgunluğunda olan yurttaşlar için kaygılar da kocaman bir yük. Bu yükün altında en çok ezilenler ise günün her saatinde bir yerlere koşturmak zorunda kalan kadınlar.
ÇADIRLARIN ARASINDAKİ KARANLIKTA
Çamlık Parkı’na akşam saatlerinde gittiğimizde birçok çadırın fermuarı kapalı idi. Park lambalarının altındaki loş ışıkta oturan birkaç kişi ve oyun oynamaya çalışan çocuklar dışında parka bakış atanın gözüne fazla detay çarpmıyordu. Ta ki çadırların arasında oluşturulmuş sokakların karanlığına bakana kadar. Akrabaların yan yana kurduğu çadırların arasında birçok kadın ya çamaşır yıkıyor, ya bulaşıklarını temizliyor ya da bebeklerini emziriyordu.
Göz göze gelmeye çekinen genç kadınlara merhaba dediğimizde ilk duyduğumuz cümleler Türkçe bilmedikleri üzerine oldu. Yanımıza gelen Suriyeli çocuklar aradaki iletişimi sağlamak için çeviri yapınca kadınların gözleri büyüyordu. Birçoğu konuşmak istediğini söyledi ama bir yandan da etrafta aileden bir erkek var mı diye çevreye bakıyorlardı. Bu bakışları fark eden kimi erkekler yanımıza gelince kadınlardan kimisi eşlerinden izin alması gerektiğini söyleyerek başlarını öne eğdi. İzin verilmeyen kadınlar susarak yanımızdan uzaklaşmak zorunda kaldı.
Suriye’den sekiz yıl önce gelmiş ve 26 yaşında olan kadın, kocasının izninin ardından depremde neler yaşadığını anlatmaya başladı. O da birçok kadın gibi süreç boyunca hissettiği duygunun korku olduğunu söyledi. Depremin ilk günlerinde Antep’in soğuğundan dolayı çok zorlandıklarını anlatırken cümlelerinin sonunda buruk bir tebessümle en azından güneş çıktı diye seviniyordu. Bir yandan soğuk bir yandan temizlik işleri derken solmuş ellerini saklayarak çadırını gösterdi. İçinde birkaç battaniye olan çadırda üç çocuğuna bakmaya çalıştığını, gününün büyük kısmının temizlik ile geçtiğini söyledi. Ardından biraz yaklaşıp etrafı kolaçan ettikten sonra sessizce “Çok zorlanıyoruz" dedi.
Çadırlar arasında ilerlediğimizde Suriye’den göçmüş Türkmen bir aile ile karşılaştık. Ailenin büyüğü olan elli sekiz yaşındaki anne, Suriye’de sık sık deprem olduğu için depremin ne demek olduğunu bildiğini ancak bugünlerde yaşadıklarının bir öncekilere benzemediğini anlattı. Hayatlarının çok zor olduğunu tarif ettiği cümleleri duyan oğulları hemen yanımıza gelip sohbete dahil oldu. Devletin her şekilde yardımcı olduğunu dile getiren evin büyük oğlu, 8 yıldır Antep’te sorunsuz yaşadıklarını uzun cümleler ile açıkladı. O sırada aileye çadırlarını sorduğumuzda brandalar ve battaniyeler ile çevrilmiş kendi imkanları ile kurdukları yeri gösterdiler. Kadınlar ise kaldıkları yerden çok ayrılmadıklarını, sürekli iş yaptıklarını oğullarının bakışları altında bir iki cümle ile özetledi.
HASARLI EVDE YEMEK YAPANLAR
Konuştuğumuz birkaç kadın çadır alanlarının sürekli değiştirilmesi, çadır alanlarının düzensizliği nedeniyle beslenmenin probleme dönüştüğünü belirtti. Gözleri dolu dolu yaşadıklarını anlatan bir kadın işe gidenlerin akşam aç kalmaması için hasarlı evine girip yemek yaptığını anlatırken bir başka kadın ise çocuklarının aç kaldığı durumlarda korkarak hasarlı evlerindeki ocağı açıp yemek kaynattığını ekledi.
Diğer yandan, konuşmalarda en çok öne çıkan konu ailelerin yaşadığı travmalara karşı kadınların sürekli “Dik durmaya çalışıyoruz" sözü oldu. Çocukların yaşanan ufak sarsıntılarda dahi ağladıklarını anlatan kadınlardan biri "Hem bedenen hem ruhen çok yorgunum. Uyusam bile dinlenemiyorum" derken derin bir nefes alıp çocuklarının kafasını okşadı. Depremden korktuğu için kocasının işe erken gidip geç döndüğünü anlatan bir kadın "Evdekiler sürekli gergin, kocam daha fazla zorlanmasın diye ona sakinleştirici ilaç veriyorum. Yanımda uyku ilacı ile geziyorum" dedi.
Çamlık’ta bir gün daha biterken insanlar yeni günün derdine kendilerini hazırlamaya çalışıyordu.