Çocuk işçi Yasin’in minibüs yolculuğuna sığmayan yaşamı
Yasin 16 yaşında, günde 11 saat asgari ücrete çalışan bir deri işçisi. “Kumaş boyuyoruz. Ekmek parası” diyor. Tersane işçisi babasının her an iş cinayetinde ölme olasılığı en büyük korkusu.
Fotoğraf: Evrensel
Hilal TOK
İstanbul
Tuzla Deri Organize Sanayi Bölgesi’nden Aydıntepe’ye yol alan minibüsle arkamızda yüzlerce fabrikayı bıraka bıraka yol alıyoruz. En başta havadar olan, boş koltukları bulunan minibüs deri fabrikalarının önünde durdukça yavaş yavaş doluyor. İçerideki hava; ağır deri, tutkal, kumaş kokusuna boğuluyor araca doluşan işçilerle birlikte. Deri işletmelerinin birinin önünde 20’ye yakın işçi bekliyor. Ancak 9’unu alabilen minibüse ücretlerini uzatan işçiler gidecekleri yeri söylüyor. Sadece biri “Bir öğrenci abi” diyor. Yasin, 16 yaşında bir deri işçisi. Sarışın, zayıf, salgından muzdarip burnunu çeke çeke yanımda boşalan koltuğa oturuyor bindikten bir süre sonra. Yol almaya devam eden minibüsle deri sanayisini çoktan ardımızda bıraktık. Yasin’den burnuma gelen ağır deri kokusu “bir öğrenci” olma ihtimalini kafamda kuşkuya dönüştürüyor.
EKMEK PARASI
Çalışıyor musun sen?
“Çalışıyorum abla, kumaş boyuyoruz.”
Koca koca sıcak kazanlarda kumaş boyadıklarını söylüyor sonra. Yasin, 16 yaşında, günde 11 saat asgari ücrete çalışan bir çocuk. Tersane işçisi babasının tek gelirine, 15 yaşından beri çalışarak destek oluyor. Evin doğal gazını, gıda masraflarını karşılıyor. “Yorulmuyorum” diyor: “Ekmek parası…”
ÖN YARGI
Dört kardeşi var Yasin’in, en küçüğü 2 yaşında, evin en büyük oğlan çocuğu olmanın, yoksul bir ailede büyümenin bedelini her gün sanayiye gelip saatlerce çalışarak ödüyor. Ancak çalıştığı yerde en düşük ücreti o almıyor, “Daha beteri” olduğunu söylüyor. Burada çalışmadan önce “pis” olduğunu zannettiği mülteciler ondan daha büyük olmalarına rağmen daha düşük ücret alıyor: “Ön yargı işte abla. Hep pis sanırdım onları, ne bileyim sevmezdim. Ama öyle değillermiş. İyi insanlarmış. Yan yana çalışınca gördüm.” Bir çocuğun ülkedeki siyasi iklimden etkilenerek edindiği “ön yargı”, aynı atölyede çalışıp benzer şeyler yaşadıklarını görünce parçalanıyor demek…
EVLAT KORKUSU
Arada burnunu çekiyor Yasin, minibüs yavaş yavaş boşalıyor. Annesi arıyor, “Dişçinin oradayım, geliyorum” diyor Yasin. İlk göz ağrısını fabrika köşelerine göndermek zorunda kalan annesi endişeleniyor belli ki Yasin için. Yol boyunca birkaç kere daha arıyor. “Neredesin” sorusunun cevabı duraklarla değişiyor. Annesi endişesinde haklı, “Ülkenin bin bir türlü hali var” diyor Yasin: “Bu ülkede eve sağlam dönmek kolay değil.” Bir de iş kazaları oluyor, tehlikeli bir işte çalışıyor. “Sıcak, çok sıcaktır bizim ora. Kaynayan boyalı kazanlara koyarız kumaşları, bir kere iş yerinde bir abimizin üstüne döküldü, kolu bacağı hep yandı. Nasip kısmet, aynı şey benim de başıma gelebilir. Annem korkuyor, arıyor hep” diyor.
MOTOR HAYALİ
Okulu sevmediği için bıraktığını, açıktan eğitimine devam ettiğini söyleyen Yasin’in kırılan “umudunu” şu sözleri açıklıyor: “Okumak istemedim, sevmiyordum okulu. Para da kazanmıyorsun hem. Niye okuyayım ki? Okulum da çok uzaktaydı zaten. Kuzenim okudu, aşçılık bitirdi, işsiz. Ben okusam işsiz kalacaktım. Şimdi en azından para kazanıyorum. Hem altın alıyorum biriktirdiğim parayla.”
Ne yapacaksın altını?
“Motor alacağım.”
Cevabı verirken birden heyecanlanıyor. Tutkusu, hayali para biriktirip motor almak. İleriye dönük tek hayali bu. Bir de “Belki iş kurarım, bir dükkanım olur” diye umut ediyor.
Diğer yaşıtların ne yapıyor, arkadaşların?
“Onlar ana baba parası yiyorlar.”
Ara sıra işten fırsat buldukça “kömürlük” diye bahsettiği bir yerde o arkadaşlarıyla buluşup sohbet ediyorlarmış. Yasin’in iş dışındaki tek etkinliği bu. O motor parası biriktirdikçe, motorun fiyatı da artıyor bir de.
İŞÇİ ÇOCUĞU OLMAK
Yasin’in babası tersanede işçi. Babası için endişeli. Biliyor tersane işçisi olmak ne demek. Her gün sağlam gelecek mi eve babası, yoksa başına bir kaza mı gelecek diye endişe duyduğunu söylüyor. Komşusu varmış Yasin’in, tersane işçisiymiş o da. Bir gün iskeleden düşüp ölmüş: “Korkuyorum, benim babama da aynısı olur diye…”
İneceği durağa geliyor, vedalaşıyor ve kayboluyor gözden Yasin.
16 yaşında, ancak 12 yaşında görünen Yasin’in çelimsiz omuzlarındaki saymakla bitiremediği yükler bir minibüs yolculuğuna sığmıyor…