Artık gençlerin ümitleri enkaz altında değil
İlknur Haylaz, Tuzla Emek Gençliğinin düzenlediği deprem, rant ve mücadele konulu etkinliğinden izlenimlerini yazdı.
İlknur HAYLAZ
Her yer, herkes enkaz altında!. Kadınlar, çocuklar, gençler herkes... Ama gençlerden duyduğuma göre gençlerin umudu, ümitleri, hayalleri de enkaz altında kalmış. Umutlarının yeşermelerini bekliyorlar. Küçük bir dokunuş, küçük bir sesleniş ile yeşerirmiş öyle diyorlar. Ne yapacaklarını da bilemiyorlar. Dayanışmanın ne demek olduğunu bu deprem anında daha net belli eden gençler sanırım biraz politika yapmaktan çekiniyorlar. Ama aslında yaptıkları politikanın farkında değillerdi. Ta ki Tuzla Emek Gençliğinin düzenlediği deprem, rant ve mücadele konulu etkinliğe kadar...
Esenyalı’da bir kafede ortalama 25 genç toplanmış, çoğu liseli ama aralarında üniversitelisi de var, işçisi de. Hepsi çok çekingen ve sessiz. Hepsinin içinde fırtınalar kopuyor, hepsi içindeki sisteme olan nefretini kusuyor ama birbirlerini ilk defa görmelerinin etkisi ile de hepsi çok utanıyor. Emek Gençliği İstanbul İl Yöneticisi Eren Yüceboy'un samimi sohbeti ile konuşmaya başladı. Eren Yüceboy'un ilk cümlesi gençlerin birkaçını etkilemişti bile "Hepimiz aynı gemideyiz diyorlar ama bizler aynı gemide değiliz." gençler birbirlerinin yüzlerine bakmaya başladı bile. Biliyorsunuz gençlere bir konuyu açıklayacaksanız eğer üstü kapalı değil, örneklerle açıklamanız gerekir. Yüceboy'da konuşmasını örneklerle sürdürdü. Gaziantep'te, Malatya'da işe gidemeyen depremzede işçileri işten atan patronlara değindi. Zorla fabrikada çalıştırılan ve depremden dolayı 4 işçinin enkaz altında kaldığını da belirtti. Bazı gençler de hemen bunları not aldılar. "Evet biz aynı gemide değiliz"
Eren Yüceboy, "Açlık ve yoksulluk çektikleri için pastaneden, marketten ekmek çalan kişinin yağmacı olduğunu söylediler. Ama müteahhitlerin malzemeleri yağmaladıklarını söylemediler. Deprem bölgesinde yine bir patron işçilere mesaj atıyor, 'çadırsız kaldıysanız gelin, fabrika sağlam' diye daha sonra 'madem burada kalıyorsunuz o zaman çalışacaksınız' demeye başlıyor. Patronlar nasıl bu kadar rahat? Çünkü devlet onların yanında olduğu için" diyerek devletin işçilerden yana değil de patronların tarafında olduğunu belirtti.
"DEVLET ORADA MIYDI?"
"Devlet orada var mıydı?" diye soru soruldu.
Gençlerin içinden geçen her cümleyi tek tek okuyabildim, hepsi ayrı ayrı gözümün içine baktılar. Ama hiç biri cevap vermedi ya da veremedi...
Yüceboy devam etti: Vatandaşın yanında olması gereken devlet yoktu ama devlet şu haliyle vardı, OHAL ile jandarmasıyla, kolluk güçleriyle, evet devlet oradaydı. Kapitalist devletin böyle olması çok normal. İşçi, emekçilerin sesini kesmek amaçlı evet devlet oradaydı. Dünya Kupası finali için Katar'a binlerce polis yığılmıştı. Şimdi ise deprem bölgesine ne kadarı gönderildi bilinmez.
İşte şimdi bir üniversiteli genç kadın söz aldı. Yanakları biraz kızarmıştı, konuşanları tek tek not ediyordu. Devletin olmaması gereken yerlerde bulunduğunu, birçok yardım tırının deprem bölgesine gidişinin engellendiğini bununda halkta bir tepki oluşturduğunu, Z kuşağı ise sesini çıkarınca devlet burada demelerine çok öfkelendiğini söyledi.
Depremi kader diye geçiştiren asla bilimle bağdaştırmayan bu iktidara bütün gençler nefret doluydu, bunu da "Devlet beceremedi" diyerek susan ve başka bir cümle kurmayan kaşları çatık liseli bir gençten anladım.
"DEPREM VERGİLERİ NEREDE?"
Hemen onun arkasından liseli bir genç kadın konuşmaya başladı. "1999'dan beri deprem vergisi alınıyorsa o kadar para nerede? Bütün dünya yardım gönderdi, bunlar nerede? En büyük şey yaşam hakkıdır, bunu bile sağlayamadı bu devlet. Devlet yanlış zamanda oradaydı. İlk gün gitmelilerdi, işlerine gelmedi çünkü. Bizi deprem değil, ihmaller öldürdü" dedi. Bunları söylerken yanakları da kıpkırmızı olmuştu.
Erdoğan'ın deprem bölgesine gideceği zaman oraları temizleyen devletin o zaman orada olduğunu, iktidarın içerisinde bulunduğu çelişkili pozisyonun beceriksizlik değil, strateji olduğunu belirten Yüceboy, "Devletin tarafı belli, beceriksizlikten yardım göndermemezlik yapmadı. Önlem almadı değil. Çünkü müteahhitlerin yanında oldu. Hatırlarsanız bağış kampanyası düzenlediler. Cengiz Holding de bağışta bulundu ama sonra aynı devlet Cengiz holdinge yardımda bulundu. Birçok firmanın vergilerini silmişken gençlerden oy toplamak adına sadece KYK kredilerinin faizlerini sildi. Başka bir örnek verecek olursak, Kızılay çadır satmış, kuru gıda satmış, diye söylemler çıktığında 'Devlet Kızılay bir şirkettir. Normalde ticaret yapılıyor' diye meşrulaştırmaya çalıştı" dedi.
"KİM HAKKINI HELAL EDİYOR Kİ!?"
Bunun üzerine 17 yaşında bir tekstil atölyesinde çalışan genç kadın, "Devletin ihmali yüzünden insanlar öldü. Üniversitelerin yurtlarını depremzedelere verdiler ve üniversiteleri kapattılar, onun yerine bir sürü boş ev var, oteller var, kendisinin Sarayı var onları verebilirlerdi. Ve bana da akrabalarım söyledi, topladıkları yardımları tırlara yerleştirdiklerinde tırların önüne AKP'lilerin gelip AKP bayraklarını asmaya çalıştıklarını söylediler. Bu nasıl bir iğrençliktir. Devlet kendi 10 iline destek gönderemiyorsa ben de hakkımı helal etmiyorum" dedi. Yanındaki liseli başka bir genç ise kısık bir sesle. "Kim hakkını helal ediyor ki sanki!?" dediğini duydum.
Daha sonra 19 yaşındaki tekstil fabrikasında çalışan bir diğer genç kadın ise fabrikasında yaşanan bir olayı anlattı: "Aynı yerde çalıştığımız bir arkadaşım birkaç günlüğüne memleketi Malatya'ya gitmişti ve maalesef deprem anına denk geldiği için orada öldü. Bu durumdan hepimiz çok etkilendik. O arkadaşımızın adını andığımızda da ustabaşı 'O bizim yanımızda çalışmıyordu ki' diyerek konuyu sürekli kapatmaya çalıştı. Biz merak ettiğimiz için ustabaşına sorular sormaya başladığımızda ise bize tehdit içerikli cümleler kurdu. İşçinin 2 ay önce işten çıktığını söyleyerek konuyu kapatmaya çalıştılar. Oysaki işçinin önlüğü asılı bir şekilde hâlâ duruyordu. Biz öyle bir şey olmadığını biliyorduk ama maalesef işten atılma korkusu ile susmak zorunda kaldık.
Depremden sonra liselerde neler konuşulduğu sorulduğunda ise bir lise öğrencisi bir tek coğrafya hocasının depremin ne demek olduğunu anlattığını söyledi. (Aman canım baya lütuf etmişler(!)) Başka bir lise öğrencisi ise Pendik'te bir lisede okuduğunu ve okulunun yıkım kararı çıktığından dolayı kendilerinin bir ortaokulda öğretim gördüklerini, akşam 21.00'de evde olduğunu ve bu durumun onları çok zorladığını anlattı.
"BİZ İŞÇİ ÇOCUKLARI OLARAK DAHA İYİSİNİ HAK EDİYORUZ"
Bu konuşmalar üzerinde çaylarımızın bardakta kalan son demlerini yudumlarken, Emek Gençliği İstanbul il yöneticisi Eren Yüceboy ise çağrısını yaptı. Pandemi de bile o kadar örneğini gördüklerini, sırf turizm sektörüne denk gelmesin diye öğrencilerin 'sınav ertelensin' demesine rağmen, sınavı öne çektiklerini, Mesem ile birlikte çocuk işçiliğin yaygınlaştığını ve bir milyona ulaştığını belirtti. Deprem zamanı halkın ciddi bir yardım seferberliğini gördüğümüzü, halkın kendi yarasını kendisinin sardığını, çünkü devletin yapmayacağını bildiklerini söyledi. Bu halka bencildir diyenlere de cevabı "Halk bencil değil. Gerektiği zaman birlik olabiliyor, örgütlenebiliyor. Hem de kendileri için değil, toplum için." demek oldu. Yüceboy " Bizler Türkiye gençliğinin kurtuluşu için çabalıyoruz, bunun mümkün olduğunu gördük. Biz Emek Gençliği olarak bize bu yarayı açanlardan hesap sormak istiyoruz. Biz işçi çocukları olarak daha iyisini hak ediyoruz. Kalıcı birlikteliği inşa edersek Türkiye'de 10 gencin 9'u bizimle kalmak ister. Yurt dışına gitmek istemez. Halka karşı uzun vadeli bir savaş var ise halkın da örgütlülüğü uzun vadeli olmalı. Kazanılmış hakların hepsi halkın örgütlü mücadelesi ile kazanılmıştır. Yerelde oluşturacağımız birliklerle biz daha çok güçleniriz. Emek gençliği şu an bu güçlü olduğunu iddia eden iktidara karşı politika üreterek hareket etmektedir. Kapitalist bir devlet yerine işçi, emekçilerin devletini inşa edersek işte o zaman biz kazanmış oluruz. Talep etmediğimiz sürece bize hiçbir hakkımız verilmiyor. AKP gitti, başkaları geldi diyelim. Onların masalarını da gördük… Sokakta kadınlar, gençler kendi sözlerimizi söyleyerek mücadele etmeliyiz. Mata işçileri nasıl haklarını arıyorsa bizim tarafımız da o şekilde belli olmalı" diyerek ETF işçilerinin direnişine de değinmeyi unutmadı.
ARTIK GENÇLERİN ÜMİTLERİ ENKAZ ALTINDA DEĞİL
Politikadan, ekonomiden anlamadıklarını iddia eden gençlere de, televizyonlarda anlatılan ekonominin (iktisadın) makro - mikro - faiz gibi kavramların olduğunu ama asıl ekonominin, pazarda 2 kilo mandalina alacakken neden 1 kilo mandalina alabildiğimizin sorgulamak olduğunu söylerken son örnek bile kalpleri yumuşacık yapmıştı. İşte şimdi gençlerden duyar oldum. "Emek Gençliği mücadeleyi çağrıştırıyor, çok hoşuma gitti de bana tam olarak aktarabilecek olan var mı?"
Sanırım artık gençlerin umudu, ümitleri, hayalleri enkaz altında değil. Çünkü tutunacak bir yer var Emek Gençliği. Örgütlü mücadele ile yeşerecek olan umutları var.
Evrensel'i Takip Et