09 Mart 2023 21:44

Kılıçdaroğlu’nun adımları ve karşı adımlar

"Şimdi HDP’den, Emek ve Özgürlük İttifakı'ndan, sosyalist partilerden gelen dayanışma, tek adam iktidarına karşı birlikte hareket etmeyi öneren bu seslere kulak verme, uzatılan bu elleri tutma zamanı"

Fotoğraf: Erçin Ertürk/AA

Paylaş

Mesut KARA

Ekmeleddin vakası tam bir faciaydı; birçok CHP’li bile onaylamadığı, desteklemediği gibi oy da vermeyenler de oldu. Muharrem İnce süreci farklıydı, umut yaratmıştı, birçoğumuz, farklı sol muhalif yapılardan insanlar bugün olduğu gibi "son şansımız, varlık-yokluk seçimi, bu iktidardan kurtulalım" düşüncesi-umuduyla alanlara koştu, destekledi oy verdi, verdirdi...

Çoğumuz belki de hayatında ilk kez CHP'li bir adaya oy verdi. Sonuç hayal kırıklığı. “Adam kazandı” deyip ortadan kayboldu İnce, oylarına, seçmenine sahip çıkmadı, örgütü de ona sahip çıkmamıştı...

Bu durumdan ders çıkaran CHP ve adayı İmamoğlu İstanbul seçimlerinde oy çuvallarının üstünde yattı, bekledi, sahip çıktı. İmamoğlu İnce gibi davranmayıp son saniyeye kadar direndi, mücadele etti, oylarına sahip çıktı. Sonuç ittifak partileri ve HDP'nin desteği, HDP ve İyi Parti seçmeninin de oylarıyla kazandı...

İmamoğlu ve Yavaş'ı aday gösterme riskini göze alarak başarı kazanan ve bütün yaşananlardan ders çıkaran, öğrenen Kılıçdaroğlu 1-2 yıldır yürüttüğü cesur, doğru, etkili siyasetin yarattığı rüzgarla (SADAT hamlesi, bakanlıklara, çeşitli özel ve devlet kurumlarına yaptığı yürüyüşler, açıklamalar, meydan okumalar vb.) başlattığı ittifak adımını riskleri göze alarak, eleştirileri göğüsleyerek 6'lı masa sürecinin başlamasına, "Millet İttifakına dönüşmesine öncülük yaptı. Yine her riski göze alarak cesurca iktidardan, devletten beslenen 5'li, 20'li müteahhit çetelerine, uyuşturucu baronlarına, mafyaya, trollere, iktidarın tehditlerine, medyasına rağmen meydan okudu, hesap soracağını söyledi.Tüm bunlar toplumda karşılığını buldu, desteği ve güveni arttırdı.

70'lerin başında Ecevit'in gördüğü büyük halk desteğinden bu yana ilk kez bir CHP lideri ve partisi böylesine kitlesel bir destek buluyordu.

Geçmiş seçimlerde muhafazakar-dindar-milliyetçi seçmenden oy almayı amaçlayan sağa açılma çizgisinin, bu kesimlerden politikacıyı partiye katmanın oy oranını yükseltmeye yetmediğini gören Kılıçdaroğlu’nun -aslında isteyebileceği- HDP’yle, sol-sosyalist partilerle, muhalif demokrasi güçleriyle yakınlaşması parti tabanı/seçmeni içindeki güçlü ulusalcı-milliyetçi damar nedeniyle ve 6’li ittifaktaki diğer parti yönetimleri, seçmenleri nedeniyle bırakalım yakınlaşmayı, ittifak kurmayı, diyalog kurmasını bile engelleyebiliyor.

Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi ülkenin geleceği açısından sistemin (siyasal İslamcı tek adam yönetiminin) devamı ya da sonlandırılması odaklı hayati bir önem taşıdığı gibi bugüne dek seçim başarısı yakalayamayan, Erdoğan karşısında yenilen, kaybeden Kılıçdaroğlu için de hayati bir önem taşıyordu. Yukarıda söz ettiğimiz etkili muhalefet çizgisiyle partisinin oy oranını yükselten, kendine olan desteği ve güveni arttıran Kemal Bey için de önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler siyasi hayatının geleceğini belirleyecek son seçimlerdi. Ya ikisinde de yenilgi yaşayıp, hep kaybetmiş bir lider olarak siyaseti bırakacaktı ya da son rauntta rakibini (açık ara fark da yetmez) nakavtla yenip yere serecekti.

Bunun için en önemli fırsat da cumhurbaşkanlığı seçimiydi, bir taşla birkaç kuş vurabilirdi. Birincisi siyasi kariyerinin, parti başkanlığı sürecinin en önemli başarısını kazanarak bırakabilirdi siyaseti; ikincisi de ülkenin eğitim, sağlık sistemlerini de ekonomisini de batırıp toplumu yoksulluğa, açlığa, ölüme sürükleyen, insanlara kan kusturan, bir avuç yağmacının iktidarına dönüşen Erdoğan+Bahçeli+Perinçek iktidarını sonlandırıp adını tarihe böyle yazdırarak kahramanlaşabilirdi.

Kanımca Kemal Bey de cumhurbaşkanı olup başarılı bir süreç sonrası başı dik, onurlu bir finalle siyaseti bırakıp evine, ailesine dönmeyi planlıyordu, bu nedenle bu kez partisinin cumhurbaşkanlığı adaylığına başka bir isim arayışına girmedi. Son çıkışlarıyla cumhurbaşkanlığı seçiminin en güçlü adayı olarak 6’lı masada öne çıkmıştı. Kılıçdaroğlu’nun aday gösterilmesi durumunda HDP’li önemli isimler de Demirtaş da destekleyebileceklerinin işaretini veriyorlardı.

Bu süreçte Kemal Bey aday olma seçeneğini iyiden iyiye içselleştirmiş olarak daha etkili, “radikal bir dille” cumhurbaşkanı olarak yapacaklarını anlatıyor, “geliyor gelmekte olan” diyordu her fırsatta.

Artık “Bay Kemal geliyor”a dönüşen konuşmalarında Kılıçdaroğlu daha sert vurgularla “5’li çeteden”, çetelerden mafyadan, uyuşturucu baronlarından, suça karışan bürokratlardan/siyasilerden hesap soracağını, halktan çaldıklarını, yurt dışına kaçırdıkları paraları geri alacağını söylüyordu.

Bu durumda muhtemelen meydan okuduğu, hesap soracağını söylediği güçler yolunu kesecek, iktidara gelmesini, cumhurbaşkanı adayı olmasını ve seçilmesini istemeyecek, engellemek için siyasi suikast da dahil her yolu deneyeceklerdi. Yine muhtemelen çok sayıda suikast ihbarı ya da tehdidi alan Kılıçdaroğlu, siyasi suikastlar, hamleler de bekliyor, kimi zaman bu tür iddiaları dillendiriyordu.

Açıklanan seçim tarihi yaklaştıkça yalnızca CHP’lilerde değil halkta da masanın diğer 5 partisinin tabanında ve yönetimlerinde de Kılıçdaroğlu’nun adaylığına olumlu yaklaşım oluşuyordu; İyi Parti yönetimi hariç. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal bu konuda ılımlı, olumlu açıklamalar yapıyorken Meral Akşener sürekli “kazanacak aday” vurgusuyla Kılıçdaroğlu’nun seçilebilir olmadığını ima ediyor, iktidar bloğunun ve medyasının eline malzeme veriyordu.

Oysa birçok insan sorunun “kazanacak aday sorunu” olmadığını düşünüyor, bu söylemin arkasından ne çıkacağını merakla, endişeyle bekliyordu. Bir yanda deprem felaketinin ağırlığı, büyük yıkımların, 46 bini geçen can kaybının derin acısı sürüyorken ittifaklar sürecinde iç içe gelişmelerle birden büyük bir krizin ve dağılmanın yaşanmasına neden olan çıkışlara, açıklamalara tanık olduk.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday gösterilmesi önerisinde ayak direyen İyi Parti Başkanı Meral Akşener tam da adayı belirleme, açıklama görüşmelerinin yapılacağı gün çok sert ifadeler içeren bir açıklamayla masadan ayrıldıklarını duyurdu.

Bu bütün toplumda, tüm muhalif kesimlerde büyük bir şaşkınlığa, tepkiye, kızgınlığa yol açtı. İktidar medyası ve yorumcuları masanın dağıldığını, ittifakın çöktüğünü sevinçle manşetlerine taşırken kısa bir süre önce Meral Akşener’e sert ve ağır ifadelerle manşetten saldıran Yeni Şafak, Yeni Akit gibi gazetelerin Akşener’i masayı dağıttığı için bir sahiplenip kutlamadıkları kalıyordu.

Bunlar yaşanırken “İyi Parti ‘5’li çete’yle görüştü” iddiası ortaya atılırken Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında Hazine’den “418 milyar dolar çalındığını tespit etmelerinin ardından suikast tehditleri aldığını” söyledi. Kılıçdaroğlu “Ortak Politikalar Mutabakat Metni, demokrasi tarihinde bir ilktir. Devlet için bir beka sorunu haline gelen tek adam rejimini değiştirip bu ülkeye demokrasiyi getirmek için 6 lider bir araya geldik” diyordu.

Kılıçdaroğlu suikast tehditleri aldığını söylediği konuda “418 milyar dolar ile ilgili çok kararlı olduğumun tekrar altını çizmek isterim. Her kuruşu bu milletin insanlarına geri verilecek. Kim olduğunuz, nasıl düşündüğünüz, kime oy verdiğinizin hiçbir önemi yok; bu para sizin, hakkınızı alacaksınız “diye tweet atarak kararlılığını vurguluyordu.

İç içe arka arkaya yaşanan bu gelişmeler Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığının “dayatılmış” olmasını gerekçe göstererek masadan ayrılma, “masayı devirme” girişiminin ilk düşündürdüğü bunun bir “siyasi operasyon” olduğuydu.

Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olmasını, cumhurbaşkanı seçilmesini istemeyen hesap soracağını, ç’aldıkları (418 milyar dolar da dahil) bütün paraları geri alacağını, söylediği çevrelerin, hesap soracağını vurgulayarak meydan okuduğu mafyanın, uyuşturucu baronlarının, iktidar aracılığıyla devletten beslenen “inşaat çetelerinin”, suikast tehdidinde bulunan güçlerin gerçekleştirdiği bir operasyon… Daha da ileri götürüp tüm bu güç odaklarının İyi Parti ve Akşener üzerinden bu operasyonu gerçekleştirdiğini  (bu satırların yazarı dahil) düşünenler, söyleyenler oldu.

Yeni Yaşam gazetesinde Veysi Sarısözen “bu saçma gibi görünen manevra, aslında tipik bir devlet operasyonudur”, “15 Temmuz’dan bile müthiş bir operasyondur bu” diyordu.

Mustafa Yalçıner de Evrensel’deki yazısında “Gelişmelerin devrimci ve sosyalistleri bir kez daha doğruladığı açık. Akşenerlerin ve sağa açılma politikasının güvenilir olmadığı ortada. Hem de sağ kulvardan yürümeyi düstur edinen burjuva muhalefete dayanılarak ‘Yeni bir Türkiye kurulması’ ve halkın temel sorunlarının çözülmesi olanağı olmadığı Akşener vakasıyla bir kez daha görüldü” cümlelerini kuruyordu.

Veysi Sarısözen yazısını şu öneri ve tespitle bitiriyordu: “Kılıçdaroğlu yüzünü sol güçlere, HDP’lilere, sosyalistlere, feministlere, çevrecilere dönmeli ve arkasını, yani CHP’yi sağlam tutmalı. Bunu yaparsa yalnız seçimi kazanmakla kalmaz, halkın alanlardaki gücüyle seçim sonrasında karşılaşacağı sabotajları da boşa çıkarır, halkın fedakarlığı ve mücadelesi ile ekonomik krizin ve deprem felaketinin üstesinden de gelir.” (a.g.y.)

“Millet İttifakı” masasında her ‘haber izleyicisinin’ görebildiği gibi masa Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatmıyor, öneriyordu, oysa İyi Parti adına Akşener uzun zamandır iki belediye başkanının adını dillendirip bir anlamda Kemal Bey’in yerine İmamoğlu ve Yavaş’ı dayatıyordu. Bu sonradan masaya dönme şartı olarak dayattığında da görüldü.

Oluşan partiden istifalar da dahil tepkinin, öfkenin, kızgınlığın sürdüğü günlerde “aracıların” ikna çabaları sonucu Davutoğlu’nun önerdiği, Akşener’in ‘masaya dönme şartı olarak’ dayattığı “Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun yetkili ve icracı Cumhurbaşkanı Yardımcısı” olması isteğinin kabul görmesi karşılığında Kılıçdaroğlu’nun adaylığının kabulüyle, “kriz” aşılmış, sorun çözülmüş, Akşener ve İyi Parti masaya, ittifaka dönüyor, kısa süreliğine “5’li masa”ya dönüşen ittifak tekrar 6’lı “Millet İttifakı”na dönüyordu.  

Hemen sonrasında gelişmeleri değerlendiren HDP yönetimi adına açıklama yapan Mithat Sancar, deprem koşullarında aday çıkarma durumunu tekrar değerlendireceklerini, muhalefetin adayını destekleyebileceklerini belirterek “Sayın Kılıçdaroğlu'nun adaylığı hayırlı olsun. Kendisiyle genel merkezimizde bunları konuşmak için ziyaretini bekliyoruz” diyordu. Selahattin Demirtaş da “Sayın Kılıçdaroğlu'na hayırlı olsun diyoruz. Kendisini HDP'ye de bekliyoruz” mesajını iletiyordu. EMEP, Sol Parti, TİP de Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kutluyor, olumlu yaklaşıyordu.

EMEP Başkanı Ercüment Akdeniz Altılı masanın Cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu'nu açıklamasının ardından, “Ortak payda tek adam rejiminden kurtulmak” diyordu.

Şimdi HDP’den, Emek ve Özgürlük İttifakı”ndan, sosyalist partilerden gelen bu dayanışma, tek adam iktidarına karşı birlikte hareket etmeyi öneren bu seslere kulak verme, uzatılan bu elleri tutma zamanı…

Ya tek adam ya demokrasi güçleri, ya otokrasi ya demokrasi, “ya istibdat ya hürriyet”…

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Malatya'da devrilen kamyonda 7 kişi hayatını kaybetti

SONRAKİ HABER

Adıyaman'da 4.5 büyüklüğünde deprem: Malatya'da hasarlı bina çöktü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa