12 Mart 2023 04:00

Nasıl yapmalı, ne yapmalı: Türkiye’nin geçiş süreci

Yargı ve idare hukuka uygun davranmaya güçlü biçimde davet edilmeli, devlet kurumlarının ve karar vericilerin bugüne kadar çekinmediği iktidarın aparatı olma halinden çekinmesi sağlanmalıdır.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Dinçer DEMİRKENT

Türkiye AKP - MHP tarafından yaratılan diktatoryal rejimden çıkabilir mi? Sanırım, önümüzdeki iki ay boyunca “Nasıl yapmalı?​”nın muhatabı bu ilk basit soru olacak. Seçim, bu bakımdan en kritik eşik, fakat eğer diktatoryal bir rejimin değiştirilmesinden bahsediyorsak, seçim eşiğinin önünü ve ardını düşünmek zorundayız? Önünde “Nasıl yapmalı”yı düşünüyorsak, ardında da “Ne yapmalı”yı düşünmek durumundayız. Dolayısıyla geçiş süreci bağlamında kısa vadede birbirinden farklı iki hareket alanı var, bu alanların farklarını görmek, demokratik geçişi, bu alanların özgül niteliğini kavrayarak tartışmak gerek.

Birinci hareket alanı 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerle ilgili. Rejim, kendi hareket alanını doğası gereği müdahale edebileceği belirsizlikler üzerine kuruyor. Şu anda seçime ilişkin “belirli” hiçbir kural yok. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday olma sorunundan başlayarak seçimde uygulanacak kuralların ne olacağı, HDP’nin AYM’de görülecek olan kapatma davası ve hatta YSK’nin seçim takvimini hazırlayıp hazırlamayacağına kadar her şey bu belirsizlik kıskacında tutuluyor. Nilgün Toker’in rejimin karakterine ilişkin çok daha yaygın anlamıyla tespit ettiği belirsizlik seçimlere giderken rejimin en önemli kozu. Çünkü belirsizliğe ilişkin tek başına karar verme yetkisini kendinde görüyor. Belirsizlikle kastım bir yorum ve tartışma meselesi değil. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, “10 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanan seçimlerin yenilenmesi kararına göre aday olabilir mi?​” sorusunda hukuki bir belirsizlik yok. Üçüncü dönemde, TBMM tarafından erken seçim kararı alınmadığı takdirde hiçbir biçimde aday olamaz. İkinci dönemi mi üçüncü dönemi mi sorusunu tartışmak dahi abes. Fakat, rejim kendi yarattığı belirsizlik hakkında karar verecek. Seçime ilişkin kurallar bakımından; “6 Nisan 2022’de yapılan değişiklikler geçerli olacak mı?​”, “Baraj yüzde 7 mi yüzde 10 mu olacak ya da hiç olmayacak mı?​”, “Seçim kurullarının oluşumu bakımından getirilen kurallar ne olacak?​”, gibi sorular da rejimin karar vereceği bir belirsizlikte tutuluyor. AYM’nin HDP’nin başvurusunu dikkate almayarak kararı seçim sonrasına bırakıp bırakmayacağına ilişkin belirsizlik de öyle. Bunlar ilk bakışta gördüğümüz, gözümüzün önünde tutulanlar. Bir de daha önceki deneyimlerimizden çıkarabileceğiz gibi öngörüler var. Seçimlere giderken içine gireceğimiz süreçte ve seçim günü devlet ve parti bütünleşmesinin sonucu olarak kullanılabilecek zor ile yaratılacak belirsizliklerde verilebilecek “karar”lar var.

Türkiye’de geçiş sürecinin bu ilk ve zorunlu eşiğinin geçilebilmesi için de belirsizlikler hakkında “karar”ı rejim ittifakına bırakmayacak bir siyasal stratejiye ihtiyaç var. Bunun iki aracı olabilir. Birincisi toplumdaki değişim arzusunu öncelikle bu yönde örgütleyebilmek. Bununla diktatörlükten çıkışın ülkemize ve halkımıza yirmi yıldır yaşatılan yıkımı durduracak ve yeni bir başlangıca zemin hazırlayacak eşik olduğu fikrini kitlelerin elinde maddi bir güç haline getirmeyi kastediyorum. Ülkenin 12 Eylül 1980 darbesi ardından askeri diktatörlük koşullarında uygulamaya koyduğu iktisadi programın yarattığı yıkım, AKP - MHP rejimi ile yeniden diktatörlük koşullarında dönmeyi zorunlu kıldı. Rejimin 7 Haziran 2015’in ardından olası bütün demokratik seçenekleri tasfiye ederek, 12 Eylül cuntasının siyasal mimarisine dönmesinin tek koşulu da buydu. Bu siyasal ve iktisadi programın yarattığı yıkımı en acı biçimiyle 6 Şubat 2023 deneyimledik, hâlâ da deneyimlemekteyiz. Dolayısıyla toplumdaki değişim arzusunun politikanın belirleyiciliği aracılığıyla yönlendirileceği ve politikanın kendisini yönlendirecek olan da bu alan olmalıdır. Yurttaşların onurlu bir yaşam sürecek geçimsel koşullarının oluşturulduğu, nepotik ya da siyasi ilişkilerle oluşturulan haksız kazançların yarattığı servetin gerçek sahipleri olan halka geri getirileceği, siyasi kararla işlenen cinayetlerin, Soma’da Ermenek’te cisimleşen sermayenin daha hızlı ve çok birikmesi için öldürülen işçilerin, kurumların işlevsizleştirilmesi nedeniyle yitirdiğimiz on binlerce insanın hesabının sorulacağı değişim arzusunun asli odağıdır. Bunların da ancak seçim eşiğinin aşılması ile mümkün olacağı anlatılabilmelidir.

İkincisi, kuralları belirlerken devlet-parti birleşmesinden gücünü alacak olan rejimin partileri ile devlet kurumları arasındaki bağı zayıflatmaya ilişkin bir bürokratik politika geliştirmek. Bu iki hedefi birbirine bağlayan bir politika, belirsizlikleri belirli hale getiremese bile, bunların rejim tarafından istedikleri gibi kullanılabilmesini engelleyecektir. Örneğin HDP’nin içinde tutulduğu araf eğer geçiş bakımından bütün ülkenin sorunuysa, HDP’ye yapılabilecek muhtemel müdahalenin önlenmesi için bu ikili politik stratejinin derhal harekete geçirilmesi kritik olacaktır. Bu seçimlerde uygulanacak kurallarda da, YSK’nin belirleyeceği takvim için de, YSK’nin seçim günü yönetimi için de geçerli. Ayrıca birinci aracı ikincisiyle birleştirebilecek bir diğer husus, özellikle yargı kurumu önündeki adalet arayışlarının önüne çıkan engellemeler bu iki aylık süreçte muhalefetin sorumluluk almaktan çekinmeyeceği bir politik hatta dönüştürülmelidir. Yargı ve idare hukuka uygun davranmaya güçlü biçimde davet edilmeli, devlet kurumlarının ve karar vericilerin bugüne kadar çekinmediği iktidarın aparatı olma halinden çekinmesi sağlanmalıdır. Halkın kudretini arkasına alan muhalefet güçleri için bunun mümkün olduğu akıldan çıkarılmamalı.

Eğer eşik aşılırsa gündemimiz, yeni bir soruya odaklanacak. “Ne yapmalı?​” Gerçek anlamda demokratik bir geçişin kapısını aralayacak olan ise seçimden sonra bu soruya verilecek; emek ve demokrasi güçleri tarafından, ezilen sınıfların temsilcileri, ezilen halkların temsilcileri tarafından verilecek yanıtlardır. Parlamentonun yeniden önem kazanacağı, kamu ve kamuoyu kavramlarının siyasal terminolojimize yeniden gireceği, toplumsal hareketlerin üzerindeki rejim baskısının gevşeyebileceği bir süreçte demokratik geçiş için beslenmesi gereken alanlar da bu alanlar olmalıdır.

ÖNCEKİ HABER

Adana’da 4 büyüklüğünde deprem meydana geldi

SONRAKİ HABER

Fail azmettiren mi tetikçi mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa