12 Mart 2023 03:49

Fail azmettiren mi tetikçi mi?

Türkiye’yi yönetenler böyle bir sorunun olmadığını söyleselerde ulusal hak eşitliği talebi artık milyonlarca insan tarafından benimsenmiş durumdadır.

Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel

Paylaş

A. Cihan SOYLU

Türk milliyetçisi devlet yönetimlerinin on yıllar boyu tüm topluma kabul ettirmek için uğraş verdikleri konu başlıklarından birinin de Kürt diye bir ulusun olmadığı fikri etrafında şekilendiği biliniyor. Yüzyıllara yayılan Osmanlı Dönemi ilişkilerine işaret etmenin; cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki hassasiyetlere dikkat çekmenin akademik-politik tartışmalarda bir yeri ve önemi olsa bile bunun şimdi ve burada üzerinde durulacak durum açısından pek fazla bir önemi bulunmuyor.

Sorun çünkü farklı boyutlara evrilmiştir. Genel olarak Türkiye’de, özel olarak Kürt bölgesinde kapalı kır ilişkilerine, tarımsal küçük üretime, aşiret örgütlenmesine dayalı toplumsal ilişkilerin geride kalmasının üzerinden çok zaman geçti. Artık ne Kürtler şu ya bu bölgedeki şu ya da bu aşiret ve dini şef veya “şîh”ın kısmi etkisindeki bölümlerde başkaldıran “şakiler” durumundadırlar ne de Türkiye’nin yönetici şeflerinin söylediği her sözü buyruk kabul eden bir halk gerçekliği vardır. Kapitalist gelişme tüm toplumsal ilişkilerin farklı biçimde şekillenmesinin koşullarını yarattı. Kırsal kapalı iktisadi yapı çözüldü, nüfusun kentlere akışı arttı, üretim araçlarının kapitalist sahipliği de, emek güçlerini kapitalistlere belirli bir ödeme karşılığı satıp yaşamlarını idame ettirmeye çalışan işçilerin konumu da örtülemeyecek biçimde görünür hale geldi. Sınıf çelişkisi ve çatışmasının şu ya da bu biçimiyle şu ya da bu ölçekte neredeyse her gün karşılaşılıyor. Bu gelişme biraz daha geriden gelmek üzere-bu geriden gelişte devlet politikaları da rol oynadı- Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları topraklarda da şekillendi. Sonuçlardan biri de Kürt uluslaşmasının kaydettiği gelişme oldu. Uluslaşma ile kapitalizm ilişkisi Kürt tarihsel gerçekliğinde de kanıtlanmış oldu. Önceki süreçlerde çeşitli Kürt beylerinin ya devlet yöneticileriyle anlaşarak ya da isyan halinde gündeme getirdikleri bazı talepler ulusal ölçekli taleplere genişleyerek yeni biçimleriyle gündeme geldi. Diğer çeşitli Kürt örgütlenmelerinin yanı sıra HDP’nin kitlesel kimliği bu gelişmelerin politik pratik sonuçlarıyla bağlı olarak ortaya çıktı.

Olgusal gerçeklikler bu ‘minval üzre’ sürdürülebilir. Ancak buna gereksinim olmayan apaçık gerçekliklerle karşı karşıya olduğumuz bir dönemdeyiz. Kürt sorunu ülkenin ve bölgenin çözüm isteyen en önemli sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Türkiye’yi yönetenler böyle bir sorunun olmadığını söyleselerde ulusal hak eşitliği talebi artık milyonlarca insan tarafından benimsenmiş durumdadır. Cumhuriyet’in kuruluş dönemi sünrası yirmili-otuzlu yıllarda gerçekleştirilen askeri operasyonlarda “katedilen başarı”nın ya da son kırk yıllık süreçteki askeri imha politikası ve şoven milliyetçi sürek avının sorunun sorun olmaktan çıkmasını sağlamadığı-sağlayamayacağı kesin şekilde görülür durumdadır. Karartma gücü ne olursa olsun Kürtlerin ulusal tam hak eşitliği temelinde birlikte yaşama istem ve iradesini dile getirdiklerine de artık çok daha geniş toplumsal kesimler tanıklık edebilir durumdadırlar.

Öyleyse; a-) kara propaganda ile Kürtlerin eşit haklar temelinde bir arada yaşama istem ve iradesinin yok sayılması Türk ve diğer ulusal kökenlerden işçi ve emekçilerin de aleyhinedir. b-) Kürt sorunu nedeniyle yaşanan gerginlik ve çatışmaların varlığı yok sayılıp çözümsüzlüğün sürdürülmesi politikasıyla bağlı olduğu görülmek zorundadır. c-) Kürt işçilere, Kürt öğrencilere, Kürt aydınlarına ya da son olarak Bursa’da Amedspor oyuncularına karşı girişilen saldırıların, devlet yönetiminin ve faşist milliyetçi parti ve güçlerin politikasından bağımsız olmadığı görülmelidir. Bursa’da Amedspor’a yönelik saldırının holigan taraftar işi olmayıp azmettirilmiş, özendirilmiş, olanak tanınmış faşist milliyetçi ideolojik-politik yaklaşımın ürünü olduğu apaçıktır. Bu azmettirici politika son bulmadan, tetikçisi oyuncaklar her zaman bulunabilecektir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “Bize göre Amed diye bir yer yoktur. Amedspor diye bir takımdan da bahsedilemeyecektir. Bursaspor taraftarını buradan selamlıyorum” diyerek Amedspor oyuncularına yönelik saldırılara destek vermesi, apaçık bir azmettiriciliktir. Yeşil kod adlı caniyi sahiplenenleri, “Beyaz Toroslar”ın simge olduğu kaçırma ve imha operasyonlarının yenileneceği imasında bulunanları kutlayanlar, bu tutumların devamına güç vermiş olurlar. d-) Burjuva muhalif parti yöneticilerinin fiili saldırı ve tehditlerle karşılaştıkları, basın yayın organlarında Afgan, Suriyeli genç savaşçıların Türkiye’ye girişine kolaylık sağlandığına dair haber ve yorumların yer aldığı (İbrahim Kahveci Halk TV ekranlarında bunu dile getirdi); seçim ortamının provokasyon ve saldırılara açık olduğunun geniş kesimlerce kabul edildiği bir dönemde, bu türden saldırıların kışkırtılması, ancak ağır kaotik durumdan yarar bekleyen güçlerin işi olabilir. e-) Son on yılda yaşanan hemen tüm önemli iç, bölgesel ve uluslararası gelişmeler ülkenin tüm işçi ve emekçilerinin burjuva gericiliğine ve sermaye egemenliğine karşı birlikte-birleşik mücadelesinin gerekliliğini kesin biçimde ortaya koymuştur. Türk, Kürt, Arap ve diğer ulusal kökenlerden sömürülen ve ezilenlerin bu birleşik mücadelesinin en önemli taleplerinden birinin de Kürtlere yönelik dışlayıcı-retçi ve hak tanımaz politikanın son bulması olması, provokasyon ve saldırılardan yarar bekleyen halk düşmanlarına verilecek önemli bir yanıt olacaktır. Halkça; işçi ve emekçiler olarak birleşmenin geleceği kazanmanın yolunu açacağı kesindir. Tarihsel ve toplumsal gelişmenin gündeme getirdiği sorunların çözümü de ancak bu güçle hareket edildiğinde başarılabilinecektir.

ÖNCEKİ HABER

Nasıl yapmalı, ne yapmalı: Türkiye’nin geçiş süreci

SONRAKİ HABER

İstanbul’da lodos nedeniyle bazı vapur seferleri yapılamıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa