13 Mart 2023 02:36

Ferhad Gülsün: Bazı yaralar kendiliğinden iyileşmiyor

“Korkuyoruz ve konuşmaktan kaçınıyoruz. Ben kaçınmayı değil, korkuyu bir kenara bırakıp yüzleşmeyi tercih ettim. Yüzleşmeliydim çünkü bazı yaralar kendiliğinden iyileşmiyor.”

Fotoğraf: Kişisel arşiv | Kolaj: Evrensel

Paylaş

İbrahim TIĞ

Şair-Yazar Ferhad Gülsün 1980 Mustafakemalpaşa doğumlu. Lisans eğitimini Atatürk Üniversitesi Matematik ve Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümünde, yüksek lisans eğitimini Kırıkkale Üniversitesi Felsefe Bölümünde tamamladı. Şiir ve yazıları, Yasakmeyve, Berfin Bahar, Kıyı, Şehir, Ada, Deliler Teknesi, gibi çeşitli dergilerde yer aldı.

Küçükkuyu 1.Ulusal Zeus Şiir Ödülü (2008-Birincilik), Homeros Attila İlhan Şiir Ödülü (2007-Mansiyon), Kocaeli Üniversitesi Şiir Ödülü (2007-İkincilik), “21.Yüzyıl Hayyamları Aranıyor” (2008-Onur Ödülü) ve Çağdaş Kalemler Öykü Ödülü (2022) - Üçüncülük ödüllerinin sahibi.

 “Birdir İki”, “Üç Yanlış Bir Doğru” ve “Uyumsuzluk ve İntihar” adlı eserlerinin yanı sıra son olarak da ilk romanı “Kardan Ölü okur karşısında. Ferhad Gülsün’le “Kardan Ölü”yü konuştuk.

Ferhad Gülsün, sizi okurlar şiir türünde yazmış olduğunuz eserlerinizle tanıyor. Şimdi de “Kardan Ölü” romanınızla okur karşısındasınız. Sizi roman yazmaya iten nedenler nelerdir?

Öncelikle şunu belirteyim, roman yazmak hayatımın hiçbir döneminde bir hedef olmadı benim için. Aslında ben romana gitmedim, almış olduğum felsefe eğitiminin de etkisiyle roman bana geldi diyebilirim. Felsefe alanında akademik ilerlemeyi deneyebilirdim ama varoluşçu bir hevesle edebiyatı tercih ettim. Felsefeyi de ancak öykü ve romanla edebiyatın dünyasına özgürce taşıyabilirdim.

Kardan Ölü romanınız psikolojik roman türünde de değerlendirilebilir. Kahramanlarının hüzün ve acı içerisinde bocalamasının sizin yaşamınızdaki yeri nedir?

İnsanın olaylar karşısındaki yalnızlığı romanın konusu diyebiliriz. Yalnızca benim yaşamım değil, hepimizin yaşamı var bu romanda, insan olmanın çıplaklığı var. Korkuyoruz; ölümden, yargılanmaktan, yalnızlıktan korkuyoruz ve korktuğumuz her ne varsa üzerinde durup düşünmekten, konuşmaktan kaçınıyoruz. Ben kaçınmayı değil, korkuyu bir kenara bırakıp yüzleşmeyi tercih ettim. Yüzleşmeliydim çünkü bazı yaralar kendiliğinden iyileşmiyor.

"YAŞAMAYI ERTELEMEKTEN VAZGEÇEBİLİRİZ"

Fidan ve Hande karakterleriyle okuyucuya vermek istediğiniz ne idi? Neden, ölüm ve karamsarlık?

Ölümü düşünmek, ölümü dile getirmek karamsarlık değil, bir gerçekliktir. İyimser bir yaklaşımla ölümü erteleyemeyiz ya da reddedemeyiz ama ölümlü olduğumuzun bilinciyle yaşamayı ertelemekten vazgeçebiliriz. Düşmanlık yenilginin ilk adımıdır, olaylar karşısındaki yenilgimiz de burada başlıyor. Romana baktığımızda ne Fidan günahına düşman ne de Hande hastalığına. Elbette ki her iki karakter de bu farkındalığı zihinsel bir sürecin sonucunda kazanıyor. Fidan öncesinde pişmanlık duysa da günahını seviyor çünkü artık kendini tanıyor, Hande her türlü olumsuzluğa karşı inatla yaşamı seviyor çünkü ölümü tanıyor.

Roman dil, anlatım, sözcük seçimi ve cümle kurgusu açısından oldukça başarılı. Olayları bütünlüklü bir şekilde anlatımınız ülkemizdeki birçok kerli ferli roman yazarından daha yukarıda. İyi bir gözlemci olduğunuzu söyleyebilir miyiz?

Olayları yalnızca gözlem boyutuyla ele almanın ifadeyi eksik bırakacağını düşünüyorum. Ben gözlemciden çok gördüklerini içselleştiren tarafım. Romanın bir ana karakterin dünyası üzerinde yoğunlaşmamasının en büyük nedenlerinden biri de bu. Hayat karşılıklı yaşanan bir şey çünkü. Romanın içerisinde insanlığa karşı bir öfke var evet, ama karakterler çatışırken bile birbirine karşı olan saygısını korumaya çalışıyor. Bu saygı da o içselleştirmeden geliyor.

"OLAYLARI İZLEMEKTEN, BİRBİRİMİZİ GÖREMİYORUZ"

Düşünce ağırlıklı bir yöntem izlemenizi neye borçlusunuz?

Öyle hızlı bir çağda yaşıyoruz ki biraz önce dile getirdiğim gibi olayları anlamadan geçiyoruz. Bir kayboluş aslında bu, olayları izlemekten artık birbirimizi göremiyoruz. Düşünsel bir sığınakta bir araya gelmeye ihtiyacı var hepimizin ve bu romanı yazarak böyle bir sığınakta hep birlikte sohbet etmeyi istedim.

Nietzsche, Mevlâna, Yunus ve Camus gibi bilge kişilerin görüşleri de ayrı bir tat katıyor romana. Bu düşünürlerin insana bakış açınızdaki yeri nedir?

Ne kadar etkili olursa olsun hiçbir düşünürün söylemi bir insanın yeni baştan kendini şekillendirmesini sağlayamaz, keşfedilmemiş olanın açığa çıkmasına yardımcı olur sadece. Elbette ki bahsi geçen düşünürlerin insana bakış açımdaki etkisini yadsıyamam. Bu etki öğretici bir etkiden ziyade destekleyici bir etki oldu diyebilirim. Çünkü insana doğru açıdan bakmak ve o bakışta insanı görebilmek yalnızca bilinçli bir öğrenmeyi değil, aynı zamanda bilinçaltı bir hoşgörüyü de gerektiriyor.

ÖNCEKİ HABER

Jitem davası, HÜDA PAR'ın Erdoğan desteği | Yusuf Karadaş: Demokratik ülke talebine verilen bir yanıt

SONRAKİ HABER

Selin Ciğerci Konya’da güzellik merkezinin açılışında linç girişimine maruz kaldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa