15 Mart 2023 07:00

Burjuva siyasetinde kadın olmak her şeyi çözer mi?

Akşener’in İstanbul Sözleşmesi’ni savunmasının sebebi bir kadın olması değil, binlerce kadının İstanbul Sözleşmesi için bir araya gelmesi, örgütlenmesi ve mücadele etmesidir.

Burjuva siyasetinde kadın olmak her şeyi çözer mi?

Fotoğraf: TBMM

Sıla ALTUN

ODTÜ

Geçtiğimiz hafta Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının açıklanması sürecinde İmamoğlu’nu ve Mansur Yavaş’ı cumhurbaşkanlığı adaylığına önermişti. Bu öneri altılı masa tarafından kabul edilmeyince İYİP masadan ayrılmıştı. Nitekim bu temelli bir gidiş değildi, 5 Mart’ta yapılan Millet İttifakı görüşmesinde Akşener, İmamoğlu ve Yavaş ile görüştükten sonra İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcıları olması şartıyla masaya yeniden katılmıştı. Akşener birçok genç tarafından erkeklerle dolu bir siyasiler havuzunda kadın olmasıyla ön plana çıkan bir isim, dolayısıyla Akşener’in masadaki tartışmaları da beş erkeğin karşısında siyasetin bir parçası olmaya çalışan ve sözünü dinletemeyen bir kadının çarpışması olarak yanlış anlaşılabilir.  

KADIN OLMAK NEYİ KOŞULLAR NEYİ KOŞULLAMAZ?

Akşener, İYİP’in kuruluşuyla öne çıkmaya başladığında da iktidar cephesinden kendisine ve partisine karşı çeşitli itirazlar ve cinsiyetçi söylemler sarf edilmişti. İktidarın temsilcileri ve Akşener arasındaki bu çatışma, kadın ve erkeğin arasında kurulan eşitsiz ilişkinin bir sonucu olarak görülebilir. Ancak gerçek şudur ki Meral Akşener, iktidar karşısında cılız bir muhalefet niteliğine sahip olmasına rağmen MHP ve AKP’nin tabanından belli başlı kesimleri kendi partisine katmasıyla, güç kazandığı ölçüde iktidarın hedefi haline gelmiştir. Altılı masadaki tartışma ise yine benzer bir nitelik taşımaktadır. Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz edişinin, kendisinin temsilcisi olduğu milliyetçi sermaye gruplarının isteği doğrultusunda gerçekleşmiş olması oldukça muhtemel. Benzer olarak altılı masanın içerisindeki tartışmalar da ülkenin politik ve iktisadi gücünü kendi aralarında paylaşma noktasındaki ayrılıklarından kaynaklanıyor. Akşener’in de masanın diğer üyelerinin de tartışmalarını ve politik ajandalarını nasıl şekillendirdiklerinin belirleyici etkeni cinsiyet değil, siyasi ve ekonomik çıkarlardır. Keza milliyetçi ve muhafazakâr bir görüşe sahip İYİP’in geçtiğimiz süreçte ailenin şekillenişi ve başörtüsü düzenlemesini içeren anayasa değişikliğine karşı çıkmıyor olması, Akşener’in kendisine yönelik gelen saldırıların her birini tek eşli, ataerkil aile içinde tuttuğu pozisyonla savuşturuyor oluşu, bugün ve önümüzdeki süreç için bir siyasi liderin yalnızca kadın olmasının kadınlar için her şeyin güllük gülistanlık hale getirmeyeceğini bize gösteriyor. Bir siyasi liderin kadın olmasının demokratikleşme ya da kadınların taleplerinin öne çıkartılması noktasında belirleyici bir adım olmadığını başka örneklerde de görebiliriz. Tansu Çiller’in Başbakanlık, Meral Akşener’in İçişleri Bakanlığı görevini üstlendiği 90’lı yıllar, demokrasi için mücadele eden birçok insanın faili meçhul cinayetiyle, devlet eliyle gerçekleştirilen tecavüz ve işkencelerle, devlet- mafya ilişkileriyle anılıyor. İtalya’da iktidara gelen İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin lideri de bir kadın fakat bu durum onları İtalya’ya Türkiye’de de gördüğümüz başkanlık sistemini teklif etmekten, kadınları burjuvazinin yararına çocuk doğuran ucuz iş gücü olarak düşünmekten, gerekli gördüğünde her türlü işkenceyi kadın çocuk ayırt etmeden uygulayacak olan faşist düşünceleri savunmaktan alıkoymuyor.

KADINLARIN POİTİKADAKİ TEMSİLİNİN GARANTÖRÜ MÜCADELELERİ!

Dünyada kadınların politikaya katılmaları noktasındaki sorunlar çözülmüş değil. Çeşitli ülkelerde mecliste cinsiyet kotası vb. gibi uygulamalarla politikada kadın temsiliyeti sağlanmaya çalışılıyor. Ancak kabinede, mecliste ya da siyasi partilerde kadın sayısının artırılması demokratik hakların ve kadınların taleplerinin tartışılmasını her zaman sağlamıyor. Yani nicelik olarak temsiliyetin sağlanması, nitelik olarak da temsiliyetin sağlandığı anlamına gelmiyor. Burjuvazinin temsilcilerinin nasıl politikalar izleyeceği kişilerden ve cinsiyetten bağımsızdır. Bütün bunlar arasında bizim taleplerimizin burjuvazinin meclisinde ne ölçüde yer edineceği ise vekillerin cinsiyetleriyle değil, halkın talepleri için örgütlü mücadelesinin düzeyiyle belirlenir. Yani Akşener’in İstanbul Sözleşmesi’ni savunması onun bir kadın olarak toplumdaki ezilen cinsiyete mensup olmasından dolayı değil; üniversitelerde, iş yerlerinde, sokaklarda binlerce kadının İstanbul Sözleşmesi’ni geri istemek için bir araya gelmesinden, örgütlenmesinden ve mücadele etmesinden kaynaklanıyor. Keza Akşener’in kendisi de cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten sistemin bir parçası olarak burayı örgütleyenlerle hareket ediyor. Burada politika içinde kadınların ya da halkın kendi taleplerinin temsil edilmesini, temsil edenin cinsiyetinden bağımsız yine kadınların, işçilerin, öğrencilerin mücadelesi sağlıyor.

Evrensel'i Takip Et