14 Mart 2023 06:00

14 Mayıs… Seçimlerin yapılacağı ilan edilen bu tarih hem iktidar hem de burjuva muhalefet cephesi tarafından Türkiye’nin yeni yüzyılının büyük virajı, bir dönemeç olarak ifade ediliyor. Her cephe kendi açısından bu durumu bir altüst oluş, tarih olma ya da tarih yazma olarak tarif ededururken buraya eklemlenen tartışmalar, burjuva siyasetin ekonomik ve siyasal tercihlerine ilişkin farklı yol haritalarının da ifadesi oluyor.

Yani her bir projeksiyon, kısa orta ve uzun vadede burjuva egemenliğinin, bir sınıf egemenliği olarak hayatta kalma biçim ve yöntemlerinin siyasal ifadesini oluşturuyor.

Siyaset, kendi iç disiplininde, kendi sınıfsal ifadesini bulurken, gündelik ve acil taleplerin karşılanmasından uzun vadeli politikalar ve adımların içeriğini belirleyen sınıfsal çıkarlara kadar geniş bir alanda güçler arası bir mücadele olarak kendisi göstermeye dün olduğu gibi bugün de devam ediyor.

Siyasete ilişkin bu tanımla başlamak, bize bu yol haritalarının içinden hangisinin seçileceğine dair tercihi belirlerken, aynı zamanda kendi yol haritamızı inşa etmeye dair de bir zemin sunuyor. Veyahut Türkiye gençliğinin seçiminin ideolojik politik izdüşümlerinin anahtarını hangi yöne ve niçin çevirme eğilimi gösterdiğini anlaşılır kılıyor, bunu anlamaya olanak sunuyor.

SEÇİMLERDEKİ ROLÜMÜZÜ BUGÜNDEN BELİRLEYECEĞİZ

Şimdi, yaklaşan Türkiye seçimlerinden ne olduğundan daha büyük ne de daha küçük bahsetmeye ihtiyacımız yok. Temel yaklaşımımız, onu gerçekle, değişen ve gelişenle kurulan ilişki bakımından anlamak ve bu yolla ona müdahale etmek olmalı.

Türkiye gençliğinin 14 Mayıs seçimlerindeki rolünü belirleyecek olan bugünden başlayarak kendi gelecek mücadelesindeki rolü olacak. Üniversitelerde uzaktan eğitim kararı karşısında gelişen tepkiler, gerçekleşen imza kampanyaları, eğitim hakkına yönelik gerçekleştirilen saldırılar karşısında korunması bakımından işte bu rolün en temel adımlarından biri. Nisan ayında yüz yüze eğitim için yeniden görüşüleceği söylendi. “Üniversitelerimizin tüm bölümlerinde, kulüp ve topluluklarında yüz yüze eğitim koşulları sağlansın” kampanyasını farklı araçlarla zenginleştirerek sürdürmek, bu görüşme masasında olmak, masadakileri terletmek, kararı geri çektirmek için en kuvvetli yol. Bu rolü oynamak, yüz yüze eğitim kazanımını getirmenin yanı sıra üniversite gençliğinin seçim sürecinde ihtiyaç duyacağı örgütlülüğü sağlaması ve bu enerjiyi gelecek mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirme imkânını yaratması açısından oldukça önemli. Bu gerçek tüm Türkiye gençliğinin günlük talepleri etrafında mücadele birlikleri oluşturması ve bunların kalıcı ve sistematik mücadele örgütlerine dönüşmesi programının tutarlı bir biçimde devam ettirilmesi gerekliliğini bir kez daha bize hatırlatıyor. Seçimlere dair tartışmalarda temel alınabilecek bir tarzı işaret ediyor.

Bu noktada bugüne kadar biriktirdiğimiz mücadele deneyimleri işimizi kolaylaştırmaya aday olsa da geçmiş ve gelecek hesabında sınırlı, karışık, güvensiz, beklemeci tutum ve düşünce biçimleri sürüyor.

Görünen o ki, yaygın muhakeme biçimi, görünürdeki hâli bile büyük bir çatlağa sahip olan sistemin kendi kendini onarmasına büyük bir gönülsüzlükle de olsa imkân tanıyor. İmkân tanıyor zira bu gönülsüzlüğü bir alternatif üretecek biçimiyle ortaya koymaktan, sisteme kendi seçeneğini mücadele alanlarında kurduğu birlikteliklerin gücüyle dayatmaktan uzak tepkiyi öfke ve huzursuzluk düzeyinde göstermeye devam ediyor. Oy vermenin artık yapabilecek tek şey olduğunu gerçekçilik, mücadelelerin sonuçsuz kalacağı kabulüyle oluşmuş “çabalamanın yetersizliği” düşüncesini dar bir pragmatizmle ele almaktaki ısrarını sürdürüyor. Atıllık ve umutsuzluğun hem kaynağı hem de besleyeni olarak gelişen bu düşünme yöntemleri, günlük ve kökensel çıkarları arasında ayrım yapmayı zorlaştırırken, gelecek projeksiyonunun darlaşıp bulanıklaşmasına neden oluyor. Ancak bu gönülsüz birlikteliğin sağlam olmaktan uzaklığı, sistemin teşhir olan yanlarının hem iktidara hem devlete yönelen tepkiyi oluşturması, mücadeleci güçler açısından değişip gelişen olanağa bakmaktan vazgeçmeden istikrarlı bir çalışmayı örgütlemeye devam etmenin gerekliliğini gösteriyor.

GÜNLÜK POLİTİKA ALANINDA SAFLAR BELİRGİNLEŞİRKEN

HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katılması sürecini de göz önüne aldığımızda, ittifakın politik platformunun burjuvazinin en geri siyasal tercihlerinin temsili olma görünümü bir yapboz gibi tamamlanmış oldu. Açıklanan yeni ittifaklar ve ilan edilen adayların Türkiye’nin yeni döneminde gerçekleşecek paylaşımdan diğerleri gibi pay kapma hevesiyle hareket ettiği ancak bu partilerin büyükler arasında “küçük ortaklar” oldukları düşünüldüğünde, ciddiyetsizliklerinin, aceleci ve pervasız çıkışlarının nedeni açığa çıkıyor.

Bunun yanında Millet İttifakı cephesine Akşener’in geri dönüşü, halk tarafından gelen yoğun tepkilerle şekillenirken, demokratik güçlerin ve gençliğin bu alanda biriken tepkisini Millet İttifakı ve restorasyon projesi içerisinde tutma tercihi de belirleyici gözüküyor.

Deprem sürecindeki çıkışları ve AKP’li sermaye çevreleriyle sınırlı kalsa da yolsuzluk ve zenginlik karşısında yoksulluğu dile getirme hâli, tek aday tartışmalarında da Kılıçdaroğlu’nun elini güçlendirdi. Millet İttifakı’nın adayının belirlenmesi noktasında “seçilebilir aday”a karşı, halkın taleplerini dile getirmek ve kapsayıcılık tutumun gerçekliği üstün geldi. Ancak buradan da hareketle, restorasyonun mimarlığının teslim edildiği Kılıçdaroğlu ve ittifakın mevcut bölüşümde Türkiye gençliğine çıkaracağı pay ancak mücadeleci tutum tarafından belirlenebilir ve garanti edilebilir. En doğru ifadeyle Türkiye gençliğinin hak ve taleplerini kazanmak için mücadeleye duyduğu ihtiyaç dün olduğu gibi yarın da devam edecektir.

Politik bloklar etrafında dönen siyaset tartışmalarının içerisinde korku iklimini dağıtmak, inşa edilecek Türkiye’deki zenginliği iştahlı bir biçimde bölüşmeye hazırlanan güçler karşısında kendi haklarımıza ve taleplerimize sahip çıkacak alanları büyütmek ve güçlendirmek adına bir rol oynamaya hazırlık yapıyoruz.

Tüm dünyada, maddi hayatın ilişkileri, değişim için maddi bir gücü talep ediyor. Gerçek, bu gücün bir parçası olmakla açığa çıkıyor. Seçimlere ilişkin hayallerimiz de…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yasak çuvala sığmıyor

Yasak çuvala sığmıyor

KAMUAR’ın hesaplamalarına göre son bir yılda meyve fiyatları yüzde 154.5, sebze fiyatları yüzde 116.5, gıda fiyatları ortalama yüzde 70 arttı. Hane halkının bir yıl sonrası için enflasyon beklentisi yüzde 59’u, işçilerinki ise yüzde 62’yi aştı. Emekçiler için bıçak kemikte! Yasak, tutuklama, işten atma tehdidi işçilerin harekete geçmesini durduramıyor.

Has Çuval 37 ülkeye ihracat yapıyor.

İstanbul Sanayi Odası nın ikinci en büyük 500 listesinde.

Has Çuval'ın iki fabrikasında 600 işçi fiili greve katıldı

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan: Dünya bir imtihan yeridir, ekonomik zorluklar gelip geçer.

Evrensel'i Takip Et