15 Mart 2023 07:00

Belirsizlikler içinde yönümüzü nereye dönmeli?

Yalnızca tek adam iktidarının yenilgiye en yakın olduğu bir süreci değil, aynı zamanda karşısındaki en güçlü alternatifin de “yeni” olan çok az şeyden bahsettiği bir süreci yaşıyoruz.

Fotoğraf: Pexels

Paylaş

Ender Şiar ARGIN

İstanbul

 

“O günler en iyisiydi, ya da en kötüsüydü, akıl çağıydı ve aptallık çağıydı, inançlar zamanıydı ve inançsızlıklar zamanıydı. Işık mevsimiydi ve karanlık mevsimiydi, umut baharıydı ve umutsuzluk kışıydı; yaşayabilmek için her şey vardı önümüzde ve yaşayabilmek için hiçbir şey yoktu önümüzde...”*

Maraş merkezli iki depremin siyasal-toplumsal sonuçları sürerken İYİ Parti lideri Akşener’in, CHP Lideri K. Kılıçdaroğlu’nun Altılı Masa’nın “ortay adayı” olmasına itiraz ettiği çıkışı ve Altılı Masa’yı hedef alan açıklamaları, hemen ardından adaylık ilanından önce yeniden masaya dönmesi ve 7 cumhurbaşkanı yardımcılığıyla Kılıçdaroğlu’nun kesin adaylığı gibi bir formülde uzlaşılan tartışma süreci uzun süredir Türkiye’de devlet ve siyaset düzeninin mevcut yapılanmasına dair birçok belirsizliği ve çatışmayı görünür kılmış ve de hızlandırmış oldu.

Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi’nin giriş cümlelerinden oluşan yukarıdaki alıntı ise Türkiye’de yaşanan toplumsal belirsizliği andıran bir kaotik manzarayı betimlediği için tercih edildi. Çünkü öyle görünüyor ki Türkiye, yalnızca 14 Mayıs’a giderken değil, belki sonrasındaki çok uzun süre boyunca da bir tür “siyasi belirsizliğin” ülkesi olacak gibi görünüyor.

UMUT BAHARI VE UMUTSUZLUK KIŞI

Yalnızca AKP-tek adam iktidarının yenilgiye en yakın olduğu bir süreci değil, aynı zamanda karşısındaki en güçlü alternatifin de “yeni” olan çok az şeyden bahsettiği bir süreci yaşıyoruz. 20 yıllık AKP serüveni, bütün başarılarını ve sermayenin toplam çıkarlarını toplumun çıkarlarına karşı baskı-zor rejimiyle koruyan işlevini, yalnızca sermayenin emek karşısındaki kavgasını değil, sermaye blokları arasındaki çatışmanın da düzenleyicisi olacak bir devlet mekanizmasını da inşa ederek güçlenen tılsımını yitirmek üzere. AKP’nin bu işlevsel ve kapsayıcı iktidar yeteneğini artık taşımadığına dair itirazlar, hem toplumsal kesimlerden hem de sermayenin farklı fraksiyonlarından çıkan seslerle daha açık hale gelmiş görünüyor. Ancak karşısındaki en iddialı iktidar alternatifi olan Altılı Masa da başından beri “yeni” bir siyaset ve program etrafında bir araya gelmiş bir bileşimden yoksundu. Ne Türkiye kapitalizminin kırk yıllık neoliberal enkazından ne de AKP’nin devlet ve siyaset anlayışından tam bir kopuşu ifade etmeyen bu benzemezler toplamı, toplamda AKP-sonrası toplumun ihtiyaç duyduğu yenilenme ihtiyacını karşılama iddiasından yoksun, Türkiye’nin yaşadığı derin sorunlara karşı keskin ve köklü bir kopuşu öngören bir programda birleşememiş, devlet nizamını rayına sokmak, anayasal hakları tesis etmek, AKP’nin yol açtığı tahribatı bir takım sosyal politikalar yoluyla tedavi etmekten fazlasını vaat edememiş bir restorasyon projesinden ibaretti.

Dolayısıyla depremler öncesinde Türkiye, yalnızca bir ekonomik ve siyasi kriz döneminden geçmiyordu, Türkiye kapitalizminin uzun süredir girdiği yapılanmanın ağır ve acımasız sonuçlarının yarattığı bir toplumsal kırılmayı da yaşıyordu. Tek adam iktidarının yarattığı büyük yıkımın devam etmesi ya da neoliberal özünün korunup devlet-ekonomi planlamasının bazı sınırlarını yeniden tesis eden bir ehlileştirme projesi arasında sıkışan bir deve güreşine, siyaset müsameresine tanıklık ediyorduk.

Ayrıca uluslararası kapitalizmin gösterdiği yapısal kriz emareleri, sermaye harekelerindeki tıkanmalar ve sert rekabet koşulları gibi faktörler, Türkiye’nin bir türlü çıkamadığı ekonomik istikrarsızlık dehlizine, Türkiye kapitalizminin enflasyon, yoksulluk, mülksüzleşme gibi sonuçlarından duyulan huzursuzluk ortamına yardımcı olmadığı için, AKP’den kurtuluşu müjdeleyen bir “seçim zaferi”nin nasıl bir toplumsal fayda zemini yaratacağına dair kafa karıştırıcı atmosfer, içinde bulunduğumuz süreci Dickens’ın “umut baharı ve umutsuzluk kışı” ikilemine benzetilebilecek belirsizlik ortamında anlamlandırmayı mümkün kılıyordu.

Depremler sonrasında ise, büyük bir toplu kıyıma dönüşen “toplumsal afet” ortamıyla var olan toplumsal-siyasal yarılma derinleşmiş, bir kısmı da sonuç vermiş oldu. 14 Mayıs’ta olacağı netleşen seçimler, Altılı Masa’daki adaylık tartışmaları ve İYİ Parti’nin çıkışıyla zuhur eden “muhalefetteki kargaşa”, Kılıçdaroğlu’nun adaylık ilanı vb. hızlı gelişmeler, bir yandan da deprem gibi bir toplumsal-siyasal olayın siyasetteki bu çatışma süreçlerini çözüme/nihayete kavuşturmasının da sonucudur. Ancak şimdi sırada, yeni belirsizlikler vardır.

Engels’in “Fransa’da Sınıf Savaşımları”na yazdığı giriş yazısında yaptığı yöntem tarifi genel olarak siyasal gelişmelere nasıl bakmamız gerektiğinin ipucunu verir: “Materyalist yöntem […] siyasal çatışmaları, ekonomik gelişmenin doğurduğu mevcut toplumsal sınıflar arasındaki ve sınıfların kesimleri arasındaki savaşıma dek izlemekle ve çeşitli siyasal partilerin bu aynı sınıfların ve sınıf kesimlerinin az çok aslına uygun siyasal ifadeleri olduklarını göstermekle yetinmek zorundadır.”**

AKŞENER’İN ÇIKIŞI VE SAĞIN TEDİRGİNLİĞİ

Akşener’in iki gün süren oyunbozanlığını “kazanacak aday” görüntüsüne, Akşener’in ya da Kılıçdaroğlu’nun kişisel özelliklerine sıkıştıran genel tartışma düzlemi, fazlasıyla yanlış sonuca varmış gibi görünüyor. Çünkü “kazanacak aday” tartışması, mevcut düzlemde muhalefetin çıkaracağı adayın aritmetik olarak hangi toplum kesimlerinden ne kadar oy alabileceğine bağlı bir tartışmanın ötesini ifade ediyordu. Kazanacak aday tartışması, toplamda AKP sonrası Türkiye’nin bölüşümüne, yeniden planlanmasına ve devlet bürokrasisinde hangi sınıf kesimlerinin hangi temsiliyetle konumlanacağına dair tartışmanın uzantısıdır. İYİ Parti’nin uzun süredir AKP-sonrası Türkiye’nin neoliberal restorasyonunda seküler-milliyetçi bir merkez sağ siyasal konumun Türkiye kapitalizminin ihtiyaç duyduğu idari boşluğa yanıt verecek bir “düzenleyici” rolü üstlenmesi için çaba harcadığı biliniyordu. Nihayet, Akşener’in Altılı Masa’dan kalkmasının sebebi de Kılıçdaroğlu’nun kazanacak aday olmaması değil, Kılıçdaroğlu önderliğinde işlenecek yeni siyasal yapının İYİ Parti’nin bu politik ajandasına uymamasından, daha da ötesinde, bu ajandaya risk oluşturacak bir yönelime girmesinden duyulan endişenin ifadesiydi. Daha açık ifade edelim, Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin esas aktörü olacağı bir restorasyon projesinin, Emek ve Özgürlük İttifakı başta olmak üzere Kürt siyasetinin ve sol/sosyalist siyasetin etkisinin hissedileceği bir seçim zaferinin sola ve toplumsal muhalefete açacağı alandan duyulan tedirginlik, devlet bürokrasisi ve sermaye fraksiyonları nezdinde korkutucu bir seçenekti. Çünkü AKP’nin yenilmesinde sosyalistlerin ve HDP’nin güçlü etkisinin olduğu bir seçim süreci, emekçi sınıflar içerisinde siyasete katılma isteğini, siyasete etki etme motivasyonunu güçlendirebilir, dolayısıyla düzen-dışı muhalefet hattının güçlenmesinin zeminini genişletebilir. Bu senaryo, Altılı Masa’nın AKP’den en az kopuşu ifade eden İYİ Parti’yi ve devlet mekanizmasının neoliberal, neofaşist, tutucu reflekslerini AKP-sonrası devralmak isteyen siyasal ajandayı oldukça huzursuz etmiş görünüyor. Aynı Akşener’in, toplumsal tepkinin ve yaptığı hamlenin isabetsizliğinin görülmesinin hemen ardından masaya dönmesinin anlamı da budur: Belirleyicisi olmasa da parçası olmasının bile kritik olduğunun görüldüğü bu restorasyonun İYİ Parti’siz bir yeniden inşa sürecine girmesinin, sermaye kesimleri ve yerleşik devlet bürokrasisi için az önceki senaryodan çok daha riskli olması.

Eklemek gerekir, burada sermaye sınıfları açısından tehlikeli olan, Kılıçdaroğlu’nun ya da CHP’nin esas aktör olacağı bir restorasyon projesinin “kamucu” ya da “solcu” önlemler almaya yönelmesi ya da “5’li Çete”den başlayan hesaplaşmanın sermayenin daha büyük kesimlerine dokunması değil, örneğin Kılıçdaroğlu’nun niyetinden bağımsız olarak son süreçte AKP’den kopuşu ifade eden ve toplumsal öfkeyi temsil eden çıkışlarının sola, toplumsal muhalefete, müdahil bir siyasallaşmaya alan açma ihtimalidir.

TÜRKİYE’NİN ÇIKIŞ YOLU

Seçime iki ay kala Türkiye’nin altına döşenmiş olan toplumsal-siyasal fay hattından, sermaye programlarının olağan beklentileriyle çıkmasını beklemek pek mümkün görünmüyor. Burjuva siyasetinin ve Millet ile Cumhur seçeneklerinde toplanan bloklarının hükümet programları, mutabakat metinleri, seçim beyannameleri vb. ile öngördüğü bir yeniden yapılanma süreci depremden sonra artık iyice imkânsız hale geldi. Dolayısıyla toplumsal muhalefete, emekçi halklara sırasıyla “acı reçeteler” sunan sermaye seçeneklerinin karşısında halkın öz-örgütlülüğüne duyulan ihtiyaç çok daha yaşamsal hale gelmiştir. Seçim sürecine, sonrasına ve olası bir restorasyona etki edecek, kurucu aktörlerine ve ilkelerine toplumun ihtiyaçlarını ve haklarını hatırlatacak, talep edecek, baskı oluşturacak ve kazanımlarla güçlenecek bir siyasal mücadele, halkın, emekçilerin, gençlerin bu süreçten daha güçlü ve örgütlü çıkmasına dayanıyor. Bu yol yalnızca düzen-dışı bir siyasetin güçlenmesinin değil, aynı zamanda siyaset elitinin, devlet bürokrasisinin, kurulu düzenin keyfini kaçıran “huzursuzlukların” gündeme gelmesi, “kamucu”, “toplumcu” önlemlerin hayata geçirilmesinin de yoludur. Türkiye gençliğinin memleketin girdiği bu belirsizlikler ortamına, bu mücadeleler arenasına “örgütsüz” girmesi, yapacağı en kötü seçenek olabilir. Yaklaşan seçimlere ve sonuçlarına daha sorumlu, özgüvenli, iddialı bir hazırlık yapmak, gençliğin önündeki en önemli sınavlardan biridir. Tek adam iktidarının yenilgiye uğratılması ve Türkiye’nin geleceğini Türkiye kapitalizminin “kurtarma” programlarına sıkıştıran siyaset anlayışını aşacak bir siyasal seçeneğin büyütülmesi için Emek ve Özgürlük İttifakı’nın örgütsel ve siyasal olarak güçlendirilmesi, bu sınavın ilk adımı olabilir.

 

*Dickens, Charles (2007) İki Şehrin Şehrin Hikayesi, Çev. Mustafa Bahar, İskele Yayıncılık, İstanbul, sf. 5

**Marx, Karl (2013) Fransa’da Sınıf Savaşımları 1848-1850, Çev. Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, sf. 8

ÖNCEKİ HABER

Bir Olay: Kılıçdaroğlu’nun çıkışları | Bir Kavram: Sosyal Demokrasi

SONRAKİ HABER

Meteoroloji'den 19 il için yağış ve fırtına uyarısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa