Küresel savaş, küresel isyan: İhtiras Mevsimi’nin arka yüzü
Bilgin Baloğlu, Yasemin Eren'in yeni kitabı, İhtiras Mevsimi'ne dair yazdı.
Yasemin Eren (Fotoğraf: Kişisel arşiv)
Bilgin BALOĞLU
Bulunduğu çağı anlama ve anlamlandırma kaygısına sahip olan sanatçı, çeşitli sanat disiplinleri aracılığıyla bu kaygısını dindirmeye, problemin kökenine dair çözümler üretmeye çalışır. İnsan ilişkilerini kavramaya, insanlığın kadim meselelerini güncel tartışmalar ışığında neticelendirmeye niyetli olan eser üreticisi, kendisine ya da topluma rahatsızlık veren, onu huzursuz eden olgu, fikir ya da yaklaşımları eleştirel bir bakış açısıyla yeniden üretir ve alıcıya sunar.
EVRENİ YÖNETEN GİZEMLİ AKTÖRLER
Yasemin Eren, ömrünün uzun yıllarını iş dünyasına vermiş, kendisinin deyimiyle kapitalist üretim sürecinin tam merkezinde yer alarak artı değer üretmiş bir yazar olarak yaşadığı yabancılaşma sonrası roman yazmaya karar vermiş bir kalem. Yakından bildiği, tanık olduğu; çalışma dünyasında belirli bir süre yer aldıktan sonra diline, kültürüne ve yaşam biçimine aşina olduğu güç delisi ve iktidar hırsı olan karakterlerin hikayelerini farklı temsiller üzerinden ele almaya başlayan Eren, üçlemesinin son kitabı İhtiras Mevsimi’ni geçtiğimiz günlerde yayımladı. Romanda, diğer iki kitapta olduğu gibi, evreni yöneten gizemli aktörlerin, yerkürenin etkin siyasetçileri ve güç odakları ile giriştiği mücadelede kapitalist üretim süreçlerinin insan hayatına etkisi irdeleniyor. İktidar olgusunun tedavüle çıktığı ve insan ve toplum psikolojisi üzerindeki belirleyici kuvvetini ele alan bu romanda eşitsizlik, adalet ve barış gibi insanlığın temel meseleleri odakta bulunuyor. Eren, iş dünyasında bulunduğu yıllarda yakından tanık olduğu güç arzusunu, birtakım temsili karakterler üzerinden kurarken, bu arzunun insanlığın sonunu getirebileceğini işaret ediyor. Özellikle Kovid-19 sırasında ve yaşanagelen her kriz sonrasında ceremesini işçilerin ve yoksulların çektiği dünyada patronların kâr oranlarının günden güne arttığı düşünüldüğünde güç arzusunun kurgusal bir dünyada nelere yol açtığı okurun zihninde ufuk açıcı olabilir. Birilerinin soluk almaz bir şekilde paralarına para kattığı, ezilenlerin ise her an daha da fazla fakirleştiği küresel kapitalizmi devasa işler çeviren baronlar vasıtasıyla anlatan yazar, okura bir ayna tutuyor. Şiddetin yeniden üretildiği, barış çığlığının hunharca bastırıldığı, yoksulların yalnızca sayıdan ibaret bir piyonmuş gibi ele alındığı yerkürede Eren, bir hakikat arayışcısı tavrıyla gerçeği irdelemeye soyunuyor. Okuruna çimenler ezilirken, üzerinde tepişen fillerin büyük fotoğrafını çekiyor. Klasik Hristiyan teolojisini sahiplenen bir tavırla insanın kötülüğünden dem vuran yazar, yine de umudunu kaybetmiyor. Direnişin, inadın, tutku ve özgürlük sevdasının bir umut yelpazesiymişçesine estiği yerden tomurcuklar filizleniyor.
GERÇEĞİN KARANLIK DEHLİZLERİNDE DOLAŞIYOR
Güç ve iktidar arzusunun eylemselliğe dönüştüğünde, insanın hoyratlığının ne derece acımasız bir hüviyete kavuştuğunu ayyuka çıkaran Eren, fantastik bir hikaye kurgularken, gerçeğin karanlık dehlizlerinde dolaşıyor. Anlatım biçimiyle de paralel bir şekilde, hakikatin ne olduğu sorusunu soran yazar, güncel siyasetçilerin birer prototipi üzerinden evrenin döngüsünü afişe ediyor. Rusya devlet başkanı ya da İngiltere kraliçesi gibi varoluşu ve biçimlenişi herkesçe bilinen birtakım şahısları farklı temsiller üzerinden yeniden üreten ve okurunu klişeleri alaşağı ederek şaşırtmaya girişen Eren, kapitalizmin küresel savaştan, kan ve zulümden beslendiğini kendine has bir biçimde resmediyor. Bu yanıyla fantastik bir atmosferde salınan hikaye, aksiyon filmlerini andırıyor. Aşkın odağında olduğu, birtakım güç erbaplarının aynı iktidar mercisine sahip olmayı planladığı bu katastrofik hikayede okur, iş yerinde, aile evinde, arkadaş ortamında yahut en temel ikili ilişkilerde maruz kaldığı hoyratlık olgusunu kapitalizm eksenli olarak yeniden üretildiğine tanık oluyor. Bu bakımdan güç ve iktidar gibi kavramların, insanın doğuştan sahip olduğu birtakım olgularmış gibi sunulduğu günümüz liberal bakış açısının aksine Eren, insanlığın başına musallat olan kapitalizmin bu kavramları yeniden ürettiğinin altını çiziyor.