Bütçeler savaşa, kesintiler halka!
Avrupa ülkelerinde bir yandan silahlanma bütçeleri bir yandan enflasyon artıyor. Halklar için ise tasarruf yerini yokluğa bırakmaya başlamış durumda. Bu arada Fransa emeklilik kriziyle sarsılıyor.
Fotoğraf: Evrensel
İngiliz hükümetinin sağlık çalışanları ve öğretmenlere makul bir ücret vermeyi reddettiği bir dönemde ‘güvenlik’ adına askeri harcamalarda büyük bütçe artışları yapılıyor. İngiltere’deki Stop the War (Savaşı Durdur) Koalisyonundan Lindsey German bunun savaş tehdidini kontrol altına almak yerine körüklediğini vurguluyor.
Almanya’da enflasyon oranı şubat ayı için 8.7 olarak açıklandı. Bu hükümetin ve ana akım medyanın yaydığı gibi fiyat artışlarının durduğu, her şeyin güzel olacağı propagandasını geçersiz kılıyor. Junge Welt’ten seçtiğimiz makalede, “Enflasyondaki şiddetli yükselişin sorumlusu devlettir. Rusya’ya (ve muhtemelen yakında Çin’e) karşı ekonomik bir savaşın bedeli var” diyerek bu bedelin sadece tasarrufla ödenmeyeceğine, halkın artık “mahrum” kalacağı bir seviyeye yükseldiğine dikkat çekiliyor.
Fransa’da Emmanuel Macron ve hükümeti, onca rekor kitlesellikte gösteri ve grevlere rağmen emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkaran yasa tasarısını meclisin oyuna sunmadan, kararname ile onayladı. Meclis içindeki NUPES (sol) ittifakının tepkisi büyük. Antidemokratik yöntemlere başvuran Macron hükümetine karşı, gensoru önergesi vererek hükümeti düşürmek için yasal başvuru yapacak. Sokakta ise işçi sendikaları, emekçiler ve öğrenciler öfkeli, hükümet istifa sloganları yükseliyor. Humanite gazetesinden seçtiğimiz makalede, “Artık emeklilik mücadelesinde yeni bir aşama başlıyor. Başkan vahşeti seçti ve şimdi toplumsal hareketi bölmek ve yavaş yavaş öldürmek için ‘aşırılıklar’ üzerine bahis oynuyor” denildi.
TASARRUF İŞE YARAMIYOR: ALMANYA’DA ENFLASYON YÜZDE 8.7
Klaus FISCHER
Junge Welt
Elektrikten tasarruf ediyor musunuz? Elbette, çünkü enerji fiyatları yüksek ve yıl sonu faturasında ne gibi sürprizlerin beklediğini neredeyse hiç kimse bilmiyor. Peki ya süpermarkette de tasarrufta mısınız? Henüz değil mi? Bekleyin ve görün.
Gerçek şu ki: Enflasyon çok güçlü olmaya devam ediyor. Federal İstatistik Dairesi şu anda Almanya’daki enflasyon oranını şubat ayı için yüzde 8.7 olarak belirtiyor. Bu, kesinlikle hükümetin ve ana akım medyanın yapmak istediği bir propaganda zaferine dönüştürülemez.
Resmi istatistikçiler iyi bir hazırlık çalışması yapmış ve yılın başında 2022 rakamlarını aşağıya doğru düzeltmişlerdi. Ekim ayındaki yüzde 10.4’lük rekor rakam bir gecede yüzde 8.8 oldu. Bunun normal olduğunu söylediler. Pazar sepeti ve ağırlıklandırma her beş yılda bir ayarlanmaktadır. Ancak mevcut yüzde 8.7’lik oran, enflasyonun zenginler tarafından bile korkulmaya devam edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu enflasyon oranının devam ettiği varsayılırsa, bugünkü 100 bin avroluk satın alma güçleri yaklaşık sekiz yıl içinde yarı yarıya azalacaktır. Hisse senetlerine yatırım yapma konusunda biraz beceri ve biraz da şansla bu kayıp yarıya indirilebilir. Ancak tam da bu müşteri kitlesi herhangi bir kayıptan nefret eder.
Enflasyonun birçok yüzü vardır. Finansal varlıkların, özellikle de hesaplardaki ve çoraplardaki tipik birikimlerin değerini düşürür. Yüzde bir ila iki civarındaysa -2021’e kadarki yıllardaki gibi- görünmezdir. Neredeyse hiç kimse bilinçli olarak bunun farkında değildir. Yoksul olan insanlar hariç.
Bunların sayısı şubat 2022’den bu yana yapılanlardan önce de zaten pek az değildi. Paritätische Wohlfahrtsverband (Parite Refah Derneği), geçtiğimiz haziran ayından bu cuma gününe kadar 2021 yılı yoksulluk raporunda bu sayıyı 13.8 milyondan 14.1 milyon kişiye yükseltti. Yaklaşık yüzde dokuzluk bir enflasyon oranının bu durumdan etkilenenler için ne anlama geldiğini görmek kolay, anlamak ise zor. Dolayısıyla devletten gelen sözde yardımlar -örneğin öğrenciler için ödenmesi gereken 200 avroluk ‘enerji yardımı’- yardımdan çok, kötü bir şaka gibi görünüyor.
Enflasyon kendi kendini de besleyebilir. Şirketler artan maliyetlerini daha yüksek fiyatlarla telafi ediyor. Ve fiyatlara birkaç yüzde puanı eklemeyi de severler -”talih kuşu kârları” bunun örtmece adıdır. Ve sendikaların güçlü olduğu yerlerde ücret artışları için mücadele edilebilir- ki şirketler bunu yine fiyatlara yansıtır. Şu anda sadece AB makamlarındaki memurlar enflasyona karşı güvendedir. Onlar da her üç ayda bir ek ücret alıyorlar.
Ve bir şey daha söylenebilir: Enflasyondaki şiddetli yükselişin sorumlusu devlettir. Rusya’ya (ve muhtemelen yakında Çin’e) karşı ekonomik bir savaşın bedeli var. Ve bu bedel “tasarruf” yapmak zorunda kalmak değil; mahrum kalmak demektir.
Çeviren: Semra Çelik
İNGİLTERE’DE ASKERİ HARCAMALARDA ARTIŞ: SAVAŞ TEHDİDİ KÖRÜKLENİYOR
Lindsey GERMAN
Stop the War
Başbakan Rishi Sunak’ın savunma harcamalarında 5 milyar sterlin artış olacağı yönündeki açıklamasına Muhafazakar Partili bazı milletvekilleri “Yeterli değil” diye tepki verdi. Avam Kamarası Savunma Komitesi Başkanı Tobias Ellwood, artışın 10 milyar sterlin olmamasından dolayı Rusya ve Çin’in ‘Rahat bir nefes alacağını’ bile iddia etti.
Oysa savunma harcamalarında İngiltere, Avrupa’da ilk sırada ve dünya genelinde de en çok harcama yapanlar arasında yer alıyor. Halihazırda toplam GSYİH’mizin yüzde 2’sinden fazlası bu alana harcanıyor ve gelecekte bu oranın yüzde 2.5’e çıkarılacağı taahhüt ediliyor. Ve kamu harcamalarının diğer pek çok alanından farklı olarak, hükümet taahhütleri bu harcamaların enflasyonun üzerinde bir endekse bağlanmasını sağlıyor.
ABD’nin San Diego kentinde yapılan toplantı, Pasifik’te artan askerileşmenin bir parçası olarak Avustralya’ya nükleer güçle çalışan denizaltılar sağlayan AUKUS Paktı’nı (Avustralya, İngiltere ve ABD arasındaki savunma anlaşması) güçlendirmek içindi. Askeri harcamalardaki artış, yeni ve tehlikeli silahların tedariki ve Çin ile yeni soğuk savaş etrafında giderek artan kavgacı dil, savaş tehdidini kontrol altına almak yerine yalnızca körüklüyor. Nitekim geçtiğimiz haftalarda Çin tarafından Ukrayna konusunda yapılan barış önerisi, harcamaları arttırmayı, Japonya ve Almanya’nın askerileşmesini teşvik etmeyi ve çatışma olasılığını arttırmayı tercih eden NATO güçleri tarafından görmezden gelindi.
Tüm bunlar, askeri harcamaları artırma konusunda son derece cömert olan İngiliz hükümetinin sağlık çalışanlarına ve öğretmenlere makul bir ücret vermeyi reddettiği, milyonlarca insanın enflasyonun sonuçlarına katlanmasına seyirci kaldığı ve çoğu savaş mağduru olan mültecileri günah keçisi ilan ettiği bir dönemde ‘güvenlik’ adına yapılıyor.
Çeviren: Dış Haberler Servisi
REJİM KRİZİ
Maud VERGNOL
l'Humanité
Elize Sarayında soğuk terler akıyor. Rejim krizi kokan ve bazı açılardan ‘dördüncü cumhuriyet’in en kötü saatlerini hatırlatan 16 Mart Perşembe günü, ‘beşinci cumhuriyet’in sembolik ölümüne işaret eden gün olarak tarihe geçebilir.
Anayasa’nın 49.3 maddesine yeni başvuruyla emeklilik yaşını yükselten yasayı meclisin oyuna sunmadan onaylayarak, kurumlarımız ve halk arasındaki kopuş tamamlanmış, siyasi iktidarın meşrulaştırılmasına yönelik yaygın bir krizin doruk noktasına ulaşılmış ve otoriter ayartmalara giden kraliyet yolu açılmıştır.
Bu durumun tek sorumlusu Elize’deki kundakçıdır. Sınıfsal nefreti gözünü kör etmiş olan devlet başkanı, son ana kadar bir poker oyununun hâlâ mümkün olduğunu düşünerek tamamen farklı bir senaryo üzerine bahis oynamıştı. Başkanlık azınlığı, Cumhuriyetçiler Parti (sağ) milletvekillerinin oylarını teker teker satın alarak palayla bir yol açmak için her şeyi denedi. Telaşa kapılan yürütme son anda Rus ruleti oynamaktan vazgeçmek zorunda kaldı. Emmanuel Macron’un inatçılığı ve acımasızlığı ülkeyi sadece büyük demokratik tehlikelere maruz bırakmakla kalmayarak, aynı zamanda beş yıllık dönemin kartlarını da tamamen yeniden karabilir.
Bu yeni elektrik ortamda önümüzdeki pazartesi günü bir gensoru önergesinin kabul edilme olasılığı artık uzak bir varsayım değil. Bu sayısız kurumsal güç gasbı, elinde hâlâ pek çok kozu olan bir toplumsal hareketi ateşledi. Dün sol, nihayet halkın karar vermesine olanak tanıyacak ortak inisiyatif referandumu için bir yasa tasarısı sundu.
Dolayısıyla artık emeklilik mücadelesinde yeni bir aşama başlıyor. Başkan vahşeti seçti ve şimdi toplumsal hareketi bölmek ve yavaş yavaş öldürmek için “aşırılıklar” üzerine bahis oynuyor. Hükümetin kullanışlı aptalları olan anarşist “black bloc” şiddetinin yeniden ortaya çıkması bunu kanıtlamaktadır. Halk seferberliği, başından beri akıllıca yaptığı gibi, barışçıl bir kararlılıkla karşılık vermelidir: Sendikal birlik, grevler, gösteriler, ablukalar... Zafer yakındır.
Çeviren: Diyar Çomak