19 Mart 2023 03:45

Yemekten sanata, sanattan yemeğe

Fatma Berber’le Sümeyra Gümrah Teltik’in hazırladığı ‘Bir Porsiyon Sanat’ yemeğin kültürel ve sosyolojik bir malzeme olduğunu ortaya koyuyor.

Fatma Berber ve Sümeyra Gümrah Teltik (Fotoğraflar: Kişisel arşiv) 

 

Paylaş

Özlem ERTAN

Yemek sadece yemek değildir, elbette. İçeriğindeki malzemelerle, hazırlanışıyla, tüketilme biçimiyle kültürel ve sosyal bir malzemedir. Yemeklerden ilham alan sanatçılar bulunduğu gibi, yemeği sanata dönüştürenler de olmuştur. Fatma Berber’le Sümeyra Gümrah Teltik’in hazırladığı ‘Bir Porsiyon Sanat’, yemekle sanat ve kültür arasındaki ilişkiyi ele alan kapsamlı bir çalışma.

Yemek-sanat ilişkisine dair incelemelerin ve söyleşilerin yer aldığı ‘Bir Porsiyon Sanat’ için söyleşi yapılan 29 isim şöyle: Erhan Altunay, Zeynep Oral, İsmail Acar, Deniz Güvensoy Rafet Arslan, Temür Köran, Murat Güllü, Gülçin Anmaç, Günseli Kato, Cem Mansur, Sinan Büdeyri, Serhan Bali, Refik Hakan Talu, Emre Kartarı, Eren Noyan, Okay Temiz, Aslı Perker, Hakan Bıçakçı, Ahmet Ümit, Özlem Kumrular, Sevin Okyay, Alin Taşçıyan, Ümit Ünal, Semih Kaplanoğlu, Simge Günsan, Berat Çokal (Mösyö Şokola), Sevim Gökyıldız, Osman Serim, Zafer Yenal.

Fatma Berber ve Sümeyra Gümrah Teltik’le yemek-kültür ilişkisi ve kitabın ortaya çıkış süreci hakkında konuştuk.

Sizi yemek ile sanat ilişkisi üzerine böyle kapsamlı bir kitap hazırlamaya iten sebepler nelerdi?

Fatma Berber: Aslında yemek ve sanat ilişkisi uzun süredir zihnimi meşgul ediyordu. Sanat alanında çalıştığımız için farklı bağlamlarda konuları ilişkilendiriyorduk. Sümeyra’nın bir arkadaşı yemek üzerine televizyon programı hazırlayacaktı. Sümeyra’yla bunun üzerine kafa yormaya başladık, daha farklı bir konsept hazırlamak istedik. Ardından CerModern’de yolum Sevim Gökyıldız’ın Sanatçı Sofraları etkinliğine düştü. Bunun üzerine çalışmalarımız Sevim Hanım’ın da desteğiyle devam etti. Sonra yolumuz Düşbaz ekibinden Cansu Canseven ve Gökçe Alper ile kesişti. Bu şahane kadınları bizimle buluşturan ise yayın yönetmenimiz olan Çağla Ağırgöl’dü. Yani biraz yaşanmışlıklar, çocukluk tatları, çalıştığım alanın sanat olması bizi yemek ve sanatla buluşturdu diyebilirim. 

Sümeyra Gümrah: Yemek yapmak, benim için -en az yemek yemek kadar- bir terapi biçimi. Sofra, içimdekileri dışa vurarak oluşturduğum eserlerin bir nevi sergi alanı gibi… Tüm sevgi sözcüklerini yemek isimleri üzerinden kodlayan biri olarak, Fatma’yla sanatın farklı dallarına olan ilgimizi yemek üzerinden konuşmamak imkansız. O hiç beğenmediği bir film veya kitaptan bahsederken “kapuska gibiydi” tabirini kullandıysa detayları sormamak gerektiğini anlarım mesela.

Yemek salt insan olarak varlığımızı sürdürmemiz dışında da çok önemli. Bir kültür, miras, matematik, duygu, eser…  Bu kitap, yemeğin kıymetini bir başka kıymetli şey olan sanat üzerinden anlatma çabamızın bir ürünü olarak Düşbaz Kitaplar’ın düşümüze ortak olmasıyla ortaya çıktı.

"PEK ÇOK YENİ BİLGİYLE KARŞILAŞTIK"

‘Bir Porsiyon Sanat’ için kapsamlı yazılar hazırladınız ve alanında uzman pek çok isimle yemek-sanat ilişkisi üzerine söyleşiler yaptınız. Tüm bu görüşmelerden aklınızda kalan en ilginç detaylar nelerdi?

Fatma Berber: Araştırmalar sırasında yemek ve sanata ilişkin pek çok yeni bilgiyle karşılaştık. Yaptığımız görüşmelerde gastronomiyle ilgilenen insanların ya da aşçıların sanatçılar kadar incelikli olması, yemeklere olan duygusal yaklaşımları dikkat çekiciydi. Deniz Güvensoy’un çağdaş sanat üzerine göçmenlik ve yemekle ilgili Kunst Kebab çalışmaları; Eren Noyan’ın cazın türleriyle tatlıları ilişkilendirmesi ilginçti. Osman Serim’den de yemek kültürü ve kahveye dair öğrendiklerim keyifliydi. Zafer Yenal’la yaptığımız söyleşiden de yemek sosyolojisi ve toplumsal siyasal yaşama dair etkileri üzerine çok şey öğrendik. Rafet Arslan’ın limona yazdığı şiir de ekşimsi tattaydı. Her bir görüşmeden farklı lezzetler aldık; sanata dair farklı açılımlar kazandık.

Sümeyra Gümrah: Detaya inince bizleri şaşırtan ve gülümseten pek çok dipnot var. Ancak tek bir cümlenin altını çizecek olursam o “Bu kadarını beklemiyorduk” olurdu. Şeflerin, aşçıların içinde sandığımızdan daha büyük bir sanatçı ruhu varmış. Belki bir sonrakinde daha çok aşçı ile yemekleri üzerinden sanatı konuşmalıyız. Belki aşçılık da bir sanat dalı olarak kabul görmeli.

"YEMEK SADECE YEMEK DEĞİLDİR"

“Yemek bir kültürdür,” cümlesi tüm toplumlarda kabul görmüş bir yargıyı belirtiyor. Nedir yemeği kültür yapan?

Fatma Berber: Hipokrat, “Ne yiyorsak oyuz,” diyor. Yemek yalnızca biyolojik değil, tarihsel ve kültürel bir konudur; bir kültürü yemeğiyle, oluşturduğu tatlarla anlayabiliriz. Yemek yeme biçimimiz de pek çok konuda ipucu veriyor. Aile ilişkilerimiz, çalışma şeklimiz, ekonomik ve güncel meseleler… Çayı kaşıkla içmek, yemeğe tuz atmak, yemek saatleri, gıdadaki ham madde bile bu anlamda değerlendirilebilir. 

Levi Strauss, dünyada dil kullanmayan insan topluluğu bulunmadığı gibi mutfak geleneği olmayan bir toplumun da bulunamayacağını söyler. Bir ulusal mutfak sadece ulusal ekonominin ürünü değil, aynı zamanda bir dünya görüşünün de ürünüdür.

Yemek bazen de siyasi bir metafor olarak sanata yansır. Salvador Dali’nin ‘Haşlanmış Fasulyeli Yumuşak Yapısı’ İspanya iç savaşına atıftır. Kuru fasulye mesela aslında bir yokluk, savaş yemeğidir. Kahvenin şekerin yayılması, café kültürünün gelişmesi dünya tarihini etkilemiştir. Yemeğin ardında tarihsel süreçler, savaşlar, bazen de kıtlık vardır. Dolayısıyla yemek sadece yemek değildir hem kültürel hem sosyolojik hem de tarihsel nesnedir. 

Sümeyra Gümrah: Karın doyurmak fizyolojik bir ihtiyaçken, bu ihtiyacı gidermek için hangi yemeğin, ne zaman ve nasıl tüketildiği kültürün meydana getirdiği bir özellik. “Ne yersek oyuz” değil, “Neyi, nasıl yersek oyuz” belki de…

"YENİLEN, İÇİLEN ŞEYLERE DÖNÜŞÜYORUZ"

‘Bir Porsiyon Sanat’ta görüyoruz ki ressamlar, müzisyenler, edebiyatçılar yaratım süreçlerinde hem yemekten beslenmişler hem de yiyeceklerin sembolik anlamlarını eserlerinde kullanmışlar. Yaratıcı beyinle yemek arasında bir bağlantı olabilir mi? 

Fatma Berber: Elbette vardır. Yenilen, içilen şeylere dönüşüyoruz ve bu dönüşüm sanat eserlerini de etkiliyor. Yemeğin kendisi beste, eser, resim, yazı olduğu gibi bir eser de yemekle iç içe düşünülebilir. Yemekten aldığımız hazla sanattan aldığımız hazzı da sorgulayabiliriz.  Burada iki uçlu bir ilişki söz konusu. Beethoven, Rossini gibi besteciler yemek düşkünlüklerinin yanı sıra yemeğe de kahveye de besteler yapmışlardır. Dali’nin sürrealist oburluğunu da biliyoruz. Yemek, yaratıcı gücümüzle bağ kurdurduğu gibi kendisi de nesne olarak sanat eserine dönüşebiliyor.

Sümeyra Gümrah: Renkler, kokular, sesler ve tatların hepsi, duyu organlarımızla işlenip beyne iletilen bir çeşit enerji. Yeme eylemini sadece tat ile gerçekleştirmiyoruz, koku, görme, dokunma hatta işitme de bu eylemin birer parçası. Aynı gerçekliği deneyimleyemediğimiz için lezzet kavramını nesnel bir şekilde tanımlayamıyoruz. Tüm duyularımızla algıladığımız ve nesnel tanımı olmayan bu deneyim sanatçılar için sınırları olmayan bir vaha olsa gerek.

"KADIN İNCELİĞİ VE RUHU HER SAYFASINA SİNDİ"

‘Bir Porsiyon Sanat’, yazarlarından editörüne ve yayın yönetmenine kadar kadınların iş birliğiyle ortaya çıkmış bir kitap. Kadınların daha aktif ve görünür olması yayıncılık dünyasını nasıl değiştirir?

Fatma Berber: Çok şaşkınım, ilk defa Sümeyra dışında bu kadar çok kadınla çok keyifli bir deneyim yaşadım. Kadın inceliğinin ve ruhunun her sayfasına sindiği bir kitap oldu gerçekten. Bu leziz kitabı böylesi yaratıcı, çılgın neşeli kadınlarla yapmak bana da çok iyi geldi. Çağla Ağırgöl’ün naif yaklaşımı ve öngörüsüyle bizi Düşbaz’la tanıştırması, Cansu Canseven’in titizliği ve Gökçe Alper’in desteği ve ışığıyla bu kadar doyurucu bir kitap çıkmış oldu. Kadınların yayıncılıkta yer alması hem daha incelikli hem de daha titiz çalışmaları görünür kılacaktır.

Sümeyra Gümrah: Kadınların erkeklere göre daha cesur olduğunu düşünüyorum. Bir kadın yeter ki bir şeyi sevsin, bir şeye inansın. Sonunu düşünmeden, kimilerinin delice göreceği bir cesaretle o şeyin üstüne gidebilir.  Kadın ruhu değmiş yayınların daha cesur ve sıra dışı olacağını düşünüyorum. Neticede hayallerimizin de sınırı yok.

‘Bir Porsiyon Sanat’, beş kadının tahinle pekmez, balla kaymak gibi uyumu sayesinde ortaya çıktı.

Bir Porsiyon Sanat sadece kitap olarak değil etkinliklerde de karşımıza çıkacak, öyle değil mi?

Sümeyra Gümrah: Evet. Berna Karaduman ve Erhan Altunay’ın davetiyle, Müstesna İstanbul çatısı altında, Düşbaz Kitaplar’ın da desteğiyle insanlara farklı deneyimler sunmak istiyoruz. Leonarda Da Vinci’nin ‘Son Akşam Yemeği’ tablosundaki gibi bir masada buluşup, Hz. İsa’nın son akşam yemeğinde olabilecek yemekler üzerinden hem sanatçı hem de dönem araştırmacılarının da katılacağı bir yemek veya tekke müziği eşliğinde bir Mevlevi sofrasında buluşup o kültürü, o adabı konuşup zamanda kısa bir zaman yolculuğuna çıkmak gibi…

ÖNCEKİ HABER

Tecavüz faili Musa Orhan'ın şikayet ettiği Farah Zeynep Abdullah'a para cezası verildi

SONRAKİ HABER

Şenyaşar ailesinin 'kayıp' faili İbrahim Yıldız hastanede öldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa