20 Mart 2023 03:34

Afetlere dayanıklı kentler nasıl inşa edilir?

Depreme “asrın felaketi” diyenler sele de “yüzyılın yağışı” dediler. Gerçekten her şey mi yüzyılın felaketi, kimsenin bir sorumluluğu yok mu?

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Berkant TATLI*

Depremle büyük bir yıkım yaşayan Maraş, Urfa ve Adıyaman’da, geçtiğimiz günlerde yoğun yağış, sele dönüştü. Depreme “asrın felaketi” diyenler sele de “yüzyılın yağışı” dediler. Gerçekten her şey mi yüzyılın felaketi, kimsenin bir sorumluluğu yok mu?

Dünya genelinde büyük bir etkisi olan iklim değişikliği, kaçınılmazdır ki Türkiye’de de çeşitli değişikliklere yol açtı. Türkiye, genel olarak Akdeniz iklimi ve Karadeniz iklimi gibi subtropikal ve ılıman iklimlerin etkisi altındadır. Ancak, son yıllarda, kuraklık, sıcaklık artışı, sel ve fırtınalar gibi iklim değişikliği etkileri yaşanıyor. Bu Türkiye'nin iklim koşullarının değiştiğine işaret. Uzmanlar uzun zamandır yaptıkları açıklamalarda Türkiye’nin ılıman kuşaktan ekvatoral kuşağa doğru yaklaştığını söylüyor. Bu demek oluyor ki istesek de, istemesek de ekvatoral kuşağın bir özelliği olan tropikal yağışlar bizim ülkemizde de görülecek.

YASAK AMA BODRUM KATLAR HÂLÂ VAR

Şehirleri oluştururken, bu durumu göz önünde bulundurarak oluşturmamız gerekiyor. Kentsel altyapı sistemlerinin afetlere dayanıklı planlanması gerekiyor. İlk etapta kentin kurulduğu zeminin toprak kabiliyetine ve toprak sınıflandırmasına bakmamız gerekiyor. Sel gibi doğa olaylarını en az zararla hatta zararsız atlatmamız için gerekli olan budur. İkinci önemli olan konu ise drenaj sistemleri. Su, yol altyapısının inşası sırasında zeminin kolayca sıkıştırılmasına yardımcı olması bakımından kullanılması zorunlu olan bir gereçtir. Ancak, yapımı tamamlanıp trafiğe açılan bir yolun gerek yüzey suyu ve gerekse yer altı suyuna karşı sürekli olarak korunması, suyun yola olan zararlarının önlenmesi bakımından büyük önem taşır. Bu itibarla, bir yol projesinde, yolun yüzey suyu ve yer altı suyuna karşı korunması, yol inşaatının başlangıcından sonuna kadar her aşamada göz önünde tutulması gereken bir konudur. Bir diğer önemli konu ise dere yataklarının, taşkın alanlarının imara asla açılmaması gerektiğidir. Ancak devlet buna karşı hiçbir denetleme yapmamış ve hatta dere yataklarına yapılan kaçak yapıları imar affı ile meşrulaştırmıştır. Bir diğer konu ise bodrum katlarının ve sığınakların mesken olarak yani daire olarak kullanılmasıdır. Yargıtay kararı ile bu yasaklanmış olsa da hiçbir denetim olmadığı için özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerde hâlâ bodrum katları daire olarak kullanılmaktadır. En kısa zamanda bunlar tespit edilip boşaltılması ve amacına uygun olarak kullanılması gereklidir.

“Peki bu tedbirleri almamızın karşısında duran güç ne?​” dediğimizde ise, bu sistemin çürümüşlüğü gözler önüne çıkıyor. Tamamıyla rant ve kâr hırsına dayalı olan bu sistemin kentsel politikaları da rant hırsı üzerinden oluşuyor. Bu tedbirleri alamamamızın sebebi, hiçbir şekilde kamu yararı düşünülmeden sadece sermaye sınıfının kâr etmesi düşünülerek izlenilen politikalardır.

DEPREM TOPLANMA ALANLARI GEREKLİ ALTYAPIYA SAHİP DEĞİL

Son yaşanan su baskını çadır kentleri de kötü etkiledi, birçok çadırı su bastı ve eşyalar kullanılamaz hale geldi. Deprem toplanma alanlarının, üzerine geçici kentlerin kurulabileceği, temel ihtiyaçların karşılanabileceği, gerekli altyapıya sahip olmaları gerekir. Ancak bugün görüyoruz ki deprem toplanma alanları belirlenirken hiçbir şey göz önüne alınmamış. Açık arazi olarak görülen yerlere, deprem toplanma alanı denmiş ve bu bölgelere çadır kentler kurulmuş.

Şimdi ise gündemde olan konu, deprem bölgesindeki yeni kent inşası. Bu yapılan projelerde halkı katılımcı bile yapmayan anlayış, dün deprem, bugün sel ve yarın da başka bir doğa olayının afete dönüşmesinin temelini atmaktır. Kentler yaşayan varlıklardır. Kentleri yaşatan da halktır. Sermayenin kâr edebilmesi için, laboratuvar ortamlarında kârlılık anlayışına göre hesaplanmış ve oluşturulmuş kentlerin bir sonucunu yaşıyoruz. Buraya yeni kentler inşa ederken halk için değil, halkın katılımcı rolünde, kendi çıkarlarını kendi elinde tutarak inşa etmesi gerekir.

(*) İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Öğrencisi

ÖNCEKİ HABER

Birleşik Metal-İş İstanbul 1 No’lu Şube Kongresi yapıldı

SONRAKİ HABER

İstanbul'da hekimlerden sessiz yürüyüş: Ya gitseydik! Hekimler değil, bu enkazın sorumluları gidecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa