Ah Adıyaman!
“Meslektaşımın çadırına konuk olduğumda, ‘Aileniz nasıl’ diye sordum. ‘156’ diye yanıt verdi. Kısa bir sessizlik oldu aramızda. Çünkü idrak edemedim önce. Sonra sadece ‘Başınız sağ olsun’ diyebildim.
![Ah Adıyaman!](https://www.evrensel.net/upload/dosya/229943.jpg)
Fotoğraf: Elif Görgü/Evrensel
Sibel HÜRTAŞ
Adıyaman
Depremin üzerinden 40 günden fazla süre geçmesine karşın, Adıyaman’daki manzara sanki depremin ilk günleriymiş gibi korkutucu. Çok büyük bir yıkımın yaşandığı kente girer girmez, sağlı sollu yıkılmış binalar karşınıza çıkıyor. Enkaz kaldırma çalışmaları henüz yok denecek kadar az. Adıyamanlı Siyasetçi Ahmet Faruk Ünsal, bu bölgede yıkılan binaların sadece yüzde 10’unda enkaz kaldırma çalışmasının yapılabildiğini ifade ediyor.
Bu durumun doğurduğu çok sayıda olumsuz sonuç var. Kente girer girmez burnunuza çarpan garip koku da o sonuçlardan biri. Kokunun nedenini çok geçmeden anlıyorum. Gözde TV’nin muhabirleri ile konuşurken bana Kemalpaşa’da bir enkazda bir ceset bulunduğunu söylüyorlar.
Bu kişi, ailesinin tam 40 gündür bir türlü haber alamadığı 41 yaşındaki Niyazi Bilgiç. Aile, depremin ilk anından bu yana her yerde onu arıyor. O, bu depremin binlerce “kayıp” ilanından biri… Aile hiç umudunu kesmiyor, tüm kenti taradıktan günler sonra bu kez Niyazi Bilgiç’in evinin olduğu yerde arama çalışmalarına başlıyor. O çalışmaları da elleriyle yapıyorlar. Bölgede onlara yardım edeceklerini düşündükleri teçhizatı satın alabilecek ne bir dükkan ne de kendilerine el uzatacak bir yardım ekibi var. Günler sonra oğullarının arabalarının bir parçasını buluyorlar. Niyazi Bilgiç, depremden çok kısa bir süre önce işine gitmek üzere evinden çıkmış. Yan apartmanın önündeki arabasının içinde, çöken binanın altında yaşamını yitiriyor. Aile arabanın bir parçasını bulunca, yan binanın enkazını elleriyle açmaya çalışıyor. Saatler sonra da oğullarının 40 gün boyunca çürümeye yüz tutmuş cesediyle karşılaşıyorlar. Sonra AFAD ekiplerine haber veriliyor, tam 5 saat kaldırım kenarında oturup cesetlerine kavuşmayı bekliyorlar. Cesedine kavuşmak! Deprem bölgesinde artık ölümler öyle normalleşmiş ki; aileler çocuklarının yakınlarının sadece cesedini bulabilmek için günlerce böyle eziyet çekiyorlar.
HÂLÂ ENKAZ BAŞINDA CENAZE BEKLEYENLER VAR
Kentte yaşayan vatandaşların yüzde 70’i göç etmiş, buna rağmen özellikle ana caddelerde insanlar var. İlk gözümüze çarpan, girecek bir evleri, yapacak bir işleri, gidecek bir yerleri olmayan insanların yol kenarında iki enkaz arasına koydukları sandalyede oturup çaresizce kente bakmaları. Onların bir kısmı kendi enkazları başlarında cesetlerini bekleyenler. Büyük bir kısmı da ne yapacağını bilemeden öylesine duranlar. Düşünün ki oturduğunuz yerin yanı başında komşularınızın belki de ailenizin cesedi hâlâ duruyor, onu bilerek orada o kokuyla o kentte kalmak zorunda olan yoksulluğun çilesi de cabası…
Çadır kentlerin yanından geçerken, çadırların her birinin üzerinde battaniye ve yorganların güneşe çıkarıldığını gördüm. Bir gün önceden yağan sağanak yağmur nedeniyle çadırlardaki tüm eşyalar ıslanmış, kadınlar tüm gün azıcık açan güneşin peşinden koşarak ıslandığı için ağırlaşan yorgan ve battaniyelerini kurutma derdinde, kurumazlarsa bu gece nasıl uyuyabileceklerini düşünüyorlar. Hiçbir eşyanın yedeği yok, ne ıslanan battaniyelerin ne de çamura bulanan elbiselerin yenisini alabilecekleri bir yardım noktası var.
KADINLAR, ÇOCUKLAR UZUN YARDIM KUYRUKLARINDA
Yardımlar diğer kentlere göre oldukça az durumda. Organize sanayi bölgesinde bir yardım kuruluşunun kendi imkanlarıyla oluşturduğu kriz noktasına gittiğimde, uzun bir kuyrukla karşılaştım. Burada belli bir saatte içerideki hangarlardan biri açılıyor ve insanlar bir saatliğine burada yığınla konulmuş eşyalardan ihtiyaçları olanları almaya çalışıyor. Bunların hepsi kullanılmış elbiseler ve bağcıksız ayakkabılar… Baktığınızda bir yığını andırıyor ama buna dahi ulaşabilmek için kadınlar çocuklarıyla sıraya giriyor. Adıyaman’daki yokluk bu kadar derin, çaresizlik diz boyu…
Kentte hiçbir dükkan açık değil, eğer yardım kuruluşlarından payınıza düşen şeyi almazsanız başka bir yerden tedarik etmeniz mümkün değil. Bu durum sadece ısınmak ve giyinmek için değil, gıda için de geçerli.
CILIZ SES MANİPÜLASYONLA KESİLDİ
Tüm bu yokluk içinde Adıyaman’ın sesini duyurmaya çalışan gazeteciler, sürekli olarak kentin ihtiyaçlarını gündeme getirmeye çalışıyorlar. Ömer Karakuş, depremin olduğu sabah üç çocuğunu kucaklayıp, dışarı çıkarıyor. Dışarısı o kadar soğuk ki yerinde duramıyor, hemen çocuklarını arabaya bindirip ısıtmaya çalışıyor. Daha sonra aşağı inen komşularından çocuklarına bakmalarını rica ediyor ve elindeki cep telefonu ile bir yandan olan biteni çekip, diğer yandan enkaz altında kalanlara yardım etmeye çalışıyor. Ancak görüntüleri hiçbir yere geçemiyor çünkü internet yok, bir gün sonra kilometrelerce yol yürüyerek internetin çekeceği bir yer buluyor ve buradan medya organlarına Adıyaman’ın sesini duyurmaya çalışıyor. O ses, ilk ses… Ardından Adıyaman’a yönelik bir yardım hareketliliği başlıyor.
Ama Ömer Karakuş’un da diğer meslektaşlarımızın da çabaları istenilen sonucu veremiyor. Çünkü tüm bunlar olup biterken, A Haber muhabirinin, depremden etkilenmeyen Kahta ilçesinden “Burada her şey normale döndü” diye yayın yapmasıyla, Adıyaman’ın cılız sesi kesiliyor. Adıyaman valisinin pasif kalması da bu eksikliklerin sorumlusu olarak görülüyor.
GERİDE KOKUSU SOKAKLARA YAYILAN CESETLER KALDI
Adıyaman valisi “sağlık sorunlarını” gerekçe göstererek, istifa etti ve kentten ayrılıp gitti… Depremin ikinci günü geldiği kentte aracı öfkeli halk tarafından tekmelenen Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu bir daha buraya gelemedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise sadece kente gelip “helallik” istemekle yetindi.
Tüm bunlardan geriye kokusu sokaklara yayılan cesetler ve onları saran yıkık binaların arasında yoklukla mücadele ederek, beklemek zorunda olan Adıyaman halkı kaldı.
Adıyaman halkının yaşadığı yıkım ve acı o kadar büyük ki; bunu tarif edebilecek kelimeleri bulamıyorum ama küçük bir anekdotu aktarabilirim. Burada aynı parkın içinde kurduğu bir çadırda sahibi olduğu Radyo Tek üzerinden hâlâ Adıyaman’ın sesini duyurmaya çalışan Selahattin Alptekin’le konuşmamı…
Meslektaşımın çadırına konuk olduğumda, “Aileniz nasıl” diye sordum. “156” diye yanıt verdi. Kısa bir sessizlik oldu aramızda. Çünkü idrak edemedim önce. Sonra sadece “Başınız sağ olsun” diyebildim.
Ah Adıyaman!
![İsias Otel davası karar duruşması | Aileler: Olası kasttan cezasını verin ki başkalarının çocukları ölmesin](https://www.evrensel.net/images/330/upload/dosya/280106.jpg)
![65 kişinin öldüğü Sueda Kent Sitesi dosyasında tutuklu sanık yok | "Türkiye’de adalet diye bir şey yok"](https://www.evrensel.net/images/330/upload/dosya/268774.jpg)
Evrensel'i Takip Et