Deprem Sonrası Hukuki Süreç etkinliği | "Önlemleri almayan kamu görevlilerinin de cezalandırılması gerekiyor"
İstanbul Üniversitesinde Hukuki Düşünce Kulübünün düzenlediği “Deprem Sonrası Hukuki Süreç” etkinliğine Avukat Gamze Şimşek ve Avukat Gülşah Kaya katıldı.
Afiş: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuki Düşünce Kulübü
Başak BELHAN
İstanbul
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuki Düşünce Kulübü 17 Mart Cuma günü “Deprem Sonrası Hukuki Süreç” etkinliğini düzenledi.
Etkinliğe İzmir Barosu Yönetim Kurulu üyesi Avukat Gamze Şimşek ve Demokrasi İçin Hukukçular'dan Avukat Gülşah Kaya katıldı. Hatay, Malatya ve Adıyaman'da çalışmalarda bulunan avukatlar gözlemlerini anlattı, hukuki süreçlerle ilgili bilgiler paylaştı.
“BARINMA HAKKI EN TEMEL HAKLARDAN BİRİSİ”
Depremin ilk günlerindeki süreci anlatarak söze başlayan Av. Şimşek "Devletin deprem öncesi ve sonrasında sorumluluklarını yerine getirmemesinden dolayı yaşadığımız felakette ağır kusuru mevcuttur. Gerekli önlemleri almayarak yapıların kontrolsüz şekilde inşa edilmesinin önünü açanlar, imar affını çıkartanlar, insanları enkaz altında ölüme terk edenler yaşam hakkını doğrudan ihlal etmiştir. Depremin ardından yaşam mücadelesinin verildiği ilk kritik günlerde arama kurtarma ekiplerinin hiç ulaşmadığı yerler olmuş, kurtarılabilecek durumda olan insanlar da kurtarılamamıştır. Bununla birlikte bir yandan enkazdan kurtulan insanlar soğukta yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmış devlet gereken barınma desteğini de depremzedeler için sağlamamıştır. Gönüllüler tarafından deprem bölgesine gönderilen yardım tırlarının ise engellendiği haberleri gelmiştir. İzmir Barosu olarak topladığımız yardımları deprem bölgesindeki barolarımız vasıtasıyla meslektaşlarımıza ve yurttaşlarımıza ulaştırmayı başardık. Ancak devletin bu aşamada da kendi sorumluluğunu yerine getirmediğini AFAD’ın yardımları dağıtmak konusunda yetersiz kaldığını, ihtiyaç sahiplerine ulaştıramadığını, arama kurtarma çalışmaları için gelen gönüllü ekiplerle de koordinasyonlu bir çalışma yapmadığını gözlemledik” dedi.
Depremin ilk günlerinin ardından delillerin karartılmaması için TBB ve Baroların birlikte sürdürdüğü çalışmaları anlatan ve bu süreçte yurttaşın hukuki olarak bilgilendirilmesinin öneminin altını çizen Şimşek, adalete ulaşılması için adli yardımın gerekliliğinden ve yaygınlaştırılması için yapılan çalışmalardan bahsetti. Depremzedeleri önümüzde bekleyen birçok sorun olduğunu söyleyerek “2020 İzmir depreminin yaralarının dahi sarılmadığını, o dönem konteyner kentlere yerleştirilen depremzedelerin kalıcı barınma sorununun devlet tarafından çözülmediğini, Kahramanmaraş merkezli yaşanan deprem sebebiyle konteyner kente yeni depremzedelerin yerleştirilecek olmasının gerekçe gösterilerek sahip oldukları tek barınaktan bir kısmının çıkartıldığını, bir kısmının ise hala çıkartılmaya çalışıldığını, devletin en temel insan hakkı olan barınma hakkını sağlayamadığını” açıkladı.
Son olarak bölgede, aynı zamanda OHAL ilan edilmesinin polis şiddetini körüklediğini bu kapsamda işkencenin normalleştirilmeye çalışıldığını, ancak işkencenin hiçbir koşulda kabul edilemeyeceğini ve buna karşı hukuki süreçlerin işletilmesinin öneminden bahsetti.
“DEVLETİN SORUMLULUĞU YOK MU?”
Demokrasi için Hukukçulardan Gülşah Kaya, hukuki sorumluluk dışında deprem dolayısıyla ceza hukuku bağlamında doğan sorumluluğun da olduğunu belirtti. Devletin, insanların yaşam hakkına zarar verecek unsurları önleme ve yaşam hakkını koruma yükümlüğü olduğunu dile getirerek başladı sözlerine.
Av. Kaya, "Deprem sonrasında ortaya çıkan ‘devlet yok’ söyleminin sadece erzak ya da yardım ulaştırmadığı için değil aynı zamanda yaşam hakkını korumak için önlem almadığı için söyleniyor. Binaların yıkılması sonrası can kaybı ve yaralanmaların sorumluluğu sadece müteahhitlere yüklenemez” dedi. Kentlerin imar planına ve bilime uygun yapılıp yapılmadığını denetleme ve planlama sorumluluğunun esasen devlette olduğunu belirten Kaya, yerel yönetimlerin de sorumluluğuna dikkat çekti. Fay hattına kurulan köy örneğini vererek, buraya yerleşim yeri kurulmasına müsaade edenlerin sorgulanması gerektiğini vurguladı. Yalnızca yapıların değil aynı zamanda çöken yolların ve tünellerin de olduğunu, bunların en başta arama kurtarma ekiplerinin afet alanlarına ulaşımını engellediğini aktarırken bu açıdan karayolları genel müdürlüğünün de soruşturulması gerektiğini ifade etti. Deprem vergilerin sadece deprem sonrası yardımlarda değil; deprem öncesi önlemlerin alınması için de kullanılması gerektiğini aktaran Kaya, bilimsel raporlara karşın alınmayan önlemlerin bu yıkıma yol açtığını dile getirdi. Afet bölgesi ilanının gecikmesinin, arama kurtarma ekiplerinin kritik saatlerde gönderilmemesinin, yasal zorunluluğa rağmen jandarma ve diğer kamu görevlilerinin sahaya gönderilmemesinin ceza sorumluluğu doğurduğunu ifade etti. Cenazelerin büyük bir kısmının otopsi yapılmaksızın gömülmek zorunda kaldığını aktaran Kaya “İnsanların kesin ölüm sebebi bu nedenle belirlenemedi. Afetin ilk anında yıkım nedeniyle mi, soğuk nedeniyle mi ya da arama kurtarmanın geç gelmesi nedeniyle mi hayatlarını kaybettikleri belirlenemedi. Bu nedenle de ölüm durumlarında ceza sorumluluğunun belirlenmesi zora girdi. Aynı zamanda, delil toplama işlemleri titizlikle yapılmadığı için de ceza sorumluluğu tartışılacak” dedi. Yapıları mevzuata uygun yapılmaması nedeniyle müteahhitlerin ve yapıyı uygun denetlemeyen ilgililerin cezalandırılmasının yanında; devletin en üst kademesinden en aşağıya kadar bütün önlemleri almayan her türlü kamu görevlisinin de cezalandırılması gerektiğine dikkat çekerek konuşmasını sonlandırdı.
Soru cevap bölümüyle devam eden etkinlikte bölgede oluşan güvenlik sorununun kadınların ve çocukların yaşamı noktasında zorluklar oluşturacağı ve gerek bölgeden ayrılan depremzede kişiler gerekse de bölgedeki kişiler açısından kadına yönelik şiddet vakıaların önümüzdeki günlerde oluşabileceği hakkında konuşuldu. Etkinlik sonlandırılırken Türkiye’nin deprem bölgesi olduğu yaşadığımız yerlerde gerekli tedbirlerin alınması için yerellerde ve üniversitelerde toplanma alanlarının oluşturulması, erzak, konserve, battaniye vb. ihtiyaçların yerleştirilebileceği konteynerlerin oluşturulması talepleri etrafında ısrarcı olmamız gerektiği ve bunun ancak yan yana gelerek olabileceği vurgulandı.