Finans tekeli UBS, Credit Suisse’i nasıl yuttu?
İsviçre’de halkın vergilerini finans kapitale peşkeş çekenlerin, daha dün "Kaynak yok" diye emeklilik yaşını yükseltenlerin, kaynakları nereye harcadıkları artık daha da açık.
Fotoğraf: Thomas Wolf /Wikimedia Commons/ CC BY-SA 3.0 de
Haydar SANCAR
Basel
İsviçre’de tam kadro Federal Konsey (yürütme organı), UBS ve Cedit Suisse (CS) bankalarının yöneticileri, Piyasa Denetleme Kurulu Başkanı, 167 yıllık bankanın mezar taşını el birliğiyle doğrultup dikmeye çalışırlarken hayli zorlu anlar yaşıyorlardı. Neticede ölümü doğal yollarla gerçekleşmesi an meselesi olan Credit Suisse’in tabutuna çiviyi ötenaziyle çakmak ve bunun yapılmasının gerekçelerini ikna ederek anlatmak pek de kolay değildi. Banka kurtarmaya tövbe edenler, Bloomberg’in patlayan flaşlarının altında tövbelerini geri aldılar nihayetinde. Gerekçe ise ulusal çıkarlardı! Kimi kısaca nedenleri sıraladı kimi, endişeli bakışlarını gizledi. Ama nihayetinde sınıfının safında hepsi yan yanaydı.
Girişilen iş, devlet güvenceli olan bir kurtarma operasyonu olsa da sonunun nereye varacağına dair çok tumturaklı laflar edilmiyordu ve yapılanla beraber uluslararası tedirginlik, ulusal kaygı olarak ithal edilip halkın kucağına bırakılmış oldu. Hafta başı değeri hızlı bir biçimde düşen Credit Suisse (CS) hisselerindeki erimeyi, bankanın ani iflasını engellemek üzere İsviçre Ulusal Bankası 50 milyarlık likidite desteği ilan etti. Bu destek ilk etapta işe yaramış görünse de bir gün içinde bankadan paniğe dayalı kaçışlar yeniden hız kazandı. Bununla beraber hafta başı borsalar dünya genelinde işleme başladığında bankanın kafa üstü çakılacağına dair veriler daha da güç kazandı ve iki alternatiften; merkez bankasının ya da UBS bankasının CS hisselerini satın almasından, biri seçilerek ihale UBS’e bırakıldı.
2008 ekonomik krizinden devlet eliyle batmaktan kurtarılan banka, bu defa yine devlet eliyle batacak diğer bir bankanın kurtarıcısı oldu. Batanın cüssesinin büyüklüğü taşan suyun debisini de doğal olarak arttırdı. Federal Konsey kararını vermişti ama görünüşe bakılırsa UBS yöneticileri de dahil olmak üzere kimse mutlu değildi. Pazartesi borsalar işleme başlamadan iş sonlandırılmak isteniyordu ve öyle de oldu. Tüm hafta sonu boyunca UBS ile Federal Konsey arasındaki pazarlıklarda CS’in tüm hisselerine UBS tarafından biçilen 1 milyar franklık satın alım fiyatı, konseyin 9 milyar frank sermaye güvence fonu garantisi ve 100 milyarlık merkez bankası likidite desteğiyle 3 milyar franka bağlandı. 17 Mart’ta 1,86 frank üzerinden işlem gören CS hisseleri, 19 Mart Pazar akşamı yaklaşık 0,75 franktan UBS’e satıldı. Satın alma işleminden kaynaklı her türlü masrafın ihalesi ise hazineye yıkıldı. Mali sermayenin vitrindeki yüzlerine bakılırsa 19 Mart, finans kapital için dingin bir liman olan İsviçre’nin fırtınaya açık hale geldiği gündür ve bunun yası tutulmalıdır.
Ama bu defa halkı 2008’de olduğu gibi ikna etmek pek kolay olmayacak. Ulusal çıkarın iflas etmekte olan bankayı kurtarmaya eşdeğer olduğunu iddia edenlerin azılı tövbekârlar olduğuna dair kanı oldukça güç kazanmış durumda. UBS, CS’i yuttu ama ortada hâla koca bir belirsizlik var ve bu bile halkın kaygılarının artmasına yeterli. Halkın vergilerini finans kapitale peşkeş çekenlerin, daha dün "Kaynak yok" diye emeklilik yaşını yükselterek insanca bir yaşam için adil emekli aylığı isteyenleri reddedenlerden başkası olmadığı, gözünü kırpmadan kaynağı nereye harcadıkları artık daha da açık. Üstelik satışa devlet tarafından verilen güvenceye karşın CS yönetici takımının, milyarlarca frank tutarındaki bonuslarını alacaklarını ilan eden pişkinlikleri de işin ayrı bir tarafı.
Şimdi canavar gücüne sahip dev bir mali tekel ortaya çıkmış oldu. Dünya çapında yöneteceği toplam sermaye miktarı devasa boyutlarda. 2022’de 1 trilyon 100 milyar frank bilanço değerine sahip olan UBS, erimiş halde bile olsa 531 milyar frank bilanço değeri olan CS’i yuttu ve muazzam bir gücün sahibi haline geldi. Şimdi gündemde olan bu gücün devlet kontrolünde segmentlere göre bankacılığa ayrılıp ayrılmayacağı.
Neoliberaller daha fazla serbestlik isterlerken, devlet gözetiminde bankacılık düzenlemesinin sertleştirilmesi ve kriterlerin kapsamının genişletilmesi, banka baronlarına bonus dağıtımının devletçe belirlenen kurala göre yapılması gibi talepler de farklı politik çevrelerce dillendirilir duruma geldi ve 2008 krizinden sonra sözde alınan önlem ve düzenlemelerin işe yaramadığını gösteren somut durum bu eğilime güç kazandırıyor. Bununla beraber sonbaharda yapılacak seçimler ise işin özüne dair söyleneceklere; yani banka iflaslarının, krizlerin kaynağının, aç gözlü yönetici takımın kişisel hırslarını üstün tutma sorunu olmadığı, bunun bir fıtrat sorunu olduğunun daha yüksek sesle dile getirilmesine olanak sağlıyor ve aynı zamanda göç ve göçmen sorunu sarmalına kilitlenmeye çalışılan iç politik gündemin, kapitalizmin daha çok sorgulanır hale gelmesine dönüşecek koşulları güçlendiriyor.
CS BU DURUMA NASIL GELDİ?
1856’da kurulan, Credit Suisse’in, bir dizi skandalın başlangıcı sayılan İngiliz finans şirketi Greensill’in iflasından bu yana başı dertten kurtulmadı. Mart 2021’den bu yana CS hisse senetleri değerinin yüzde 83’ünden fazlasını kaybetti. Banka yatırımcıları da özellikle Silikon Vadisi Bankası’nın (SVB) iflasından sonra endişeyle bankadan mevduatlarını çekmeye yöneldiler. Finansal piyasalardaki ruh hali bu süre içerisinde keskin bir şekilde kötüleşti. Kötü gidişi engellemek ve piyasaya güven vermek amacıyla İsviçre Merkez Bankasının 50 miyar frank likidite desteği açıklaması da yeterli olmadı. Dünya sıralamasında batmaya terk edilemeyecek kadar büyük 30 banka arasında bulunan CS, dijital inovasyon ve sermaye hareketliliğini düzenleyen finans yatırımcılığı formatıyla mali sermayenin uluslararası rekabette övünç kaynaklarında biriydi. Bununla birlikte 2008 krizi sonrası finans ve yatırım piyasaları düzenlemesiyle İsviçre bankalarının bir daha kolayca krize sürüklenmeme güvencesi sağladığını ileri süren Federal Konsey, CS’in yaşadığı süreçle bu iddiasının altında kalmış oldu. Bankanın sorunlu döneme adım atarak UBS tarafından yutulması tam da bu iddiaların en görkemli olduğu bir zaman dilimine denk geldi. Credit Suisse’nin dünya genelinde 50 binin üzerinde çalışanı bulunuyor.