Gebze’de işçilerle seçimi konuştuk: Moralsiz, cansız bir toplum haline geldik
Pandemiyle başlayan, ekonomik sıkıntılar ve depremle devam eden süreç, Gebze’de işçiler arasında MHP’yi çok geriletmiş. AKP’de de erime var.
Fotoğraf: Evrensel
Muzaffer ÖZKURT / Hilal TOK / Hasret Gültekin KOZAN
Gebze
Yaşı 43, 12 yaşından beri işçilik yapmış. Tekstil, metal, şoförlük… Sigarasından derin bir nefes alıp başlıyor anlatmaya: “İki çocuğum var. Küçük olanı karne hediyesi için dışarı çıkardık. Hamburger yemeye giderdik hep. Yine gittik. Eşim ben ve oğlum için sipariş verdik, baktım ödeyemiyorum. Sen bir çocuk menüsü ver biz evde yeriz dedim. İnsan çocuğunun istediği ufak bir şeyi bile alamıyorsa yaşamışsın ne, yaşamamışsın ne.” Gebze’de konuştuğumuz işçilerden benzer örnekler dinliyoruz. Örneğin çocukları sinemaya gitmek isteyen bir işçi ailesi. Karı koca çalışmalarına rağmen iki çocuğu birden götüremedikleri için bir ay baba ve bir çocuk gidiyor, sonraki ay anneyle diğer çocuk.
Günde 12-16 saate varan çalışma süreleri, ek işler, şişen kredi kartları, giderek büyüyen borçlar, borçları bile zor kapatır hale gelen tazminatlar… Pulver’den bir işçi pandemiden bu yana geldikleri noktayı “Kim çoluğunu çocuğunu bir lokantaya götürüp et yedirebiliyor. Fazla mesai hiç bitmiyor. Arabasını satanlar oldu, eşlerini fabrikaya sokmaya başladı işçiler. Çocuğuna bir şey alamıyor insan. Moralsiz, cansız bir toplum haline geldik” sözleriyle anlatıyor.
Seçim tartışmaları da işte bu ekonomik baskılanmanın arasında konuşuluyor. Dört bir yanı, çevre ilçeleri, içi dışı fabrika olan bu işçi kentinde, fabrikalardaki ekonomi ve seçim tartışmaları da belirleyici. Kısaca hatırlamakta fayda var. Son cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın Türkiye genelinde oy oranı yüzde 52 iken, Gebze’de yüzde 62 oy almıştı. Özellikle fabrikalarda milliyetçi, muhafazakar görüşün ağırlığı söz konusu. Dolayısıyla Gebze açısından seçim sonuçlarını da bu kesimdeki gelişmeler belirliyor.
"GİDECEKLERSE HDP’YE DE OY VERİRİM"
MHP’yi destekleyen işçilerden başlayalım önce. Aslında bir zamanlar destekleyen demek daha doğru. MHP, AKP’yle iş birliği yaptığından beri kopanlara, ekonomik sıkıntılar ve son olarak Sinan Ateş cinayeti sonrası ayrılanlar da eklenmiş. Özellikle Sinan Ateş cinayeti sonrası çok sayıda işçi MHP’den istifa etmiş. Hatta MHP vasıtasıyla iş bulanların bile istifa ettiğini söylüyorlar. Genel kanı buradan kopanların İyi Partiye yöneldiği şeklinde. Ama görüştüğümüz çok sayıda işçi, MHP’den kopanların azımsanmayacak bölümünün CHP’ye kaydığını söylüyor. Halen AKP-MHP tarafında kalanları ise AKP içinde erimiş.
Şu an bir metal fabrikasında, kesilen ürünleri fabrikalara taşıyan bir işçiyle konuşuyoruz: “Eskiden kellemi kesseler CHP’ye oy vermem diyordum. Artık veriyorum. Hatta bu adamlar (AKP) gidecekse HDP’ye de oy veririm. Fabrikada söylüyorum arkadaşlarım tepki gösteriyor, işte şehitler var ne biçim konuşuyorsun diye. Eskiden ben de böyle bakıyordum ama artık değiştim.”
BURSASPOR-AMEDSPOR, SİNAN ATEŞ
Çıkarılan EYT yasası ile emekliliğe yeni başvurmuş bir plastik fabrikası işçisiyle konuşuyoruz. Gençliğinde HDP’lilerin önünü kestiklerini anlatıyor. Şimdi Millet İttifakına, CHP’ye oy vereceğini söylüyor: “Biz işçiyiz, işçi sınıfının parçasıyız. Böyle bakmalıyız, bir işçi eylemine nasıl terörist dersin? Bulunduğun sınıf belli. İşçi olup hakkını arayan işçiye nasıl karşı olabilirsin? HDP tartışması oluyor. Bana ne kardeşim, bu ülkenin askeri polisi var, kanunu var. Bu parti var mı, var? Kapatılmış mı, yok. Hale gidiyorsun, başka bir yere gidiyorsun HDP’li insanlar var. Her yerde varlar. Niye masada olmayacak? Ben ilk çalışmaya başladığımda polis olma durumum vardı. Daha fazla ücret alıyor diye işçi oldum. Polis olsaydım böyle düşünmeyebilirdim ama işçi olunca değişiyorsun.”
Bursaspor-Amedspor maçında açılan pankartlara geliyor söz. Doğru bulmadığını söylüyor: “Dediğim gibi kanun var, polis var. O pankartı açarsan Ankara’nın ortasında da (Sinan Ateş cinayeti) başka bir şey yaşanır. Tehlikeli işler bunlar. Gelir seni vurur sonra.” Milliyetçi kesimde “lider ne derse o” anlayışının sorgulandığını söylüyor: “Şu anki durum 7 Haziran seçimlerindeki durumla bile aynı değil. Sorgulama arttı, mesela gençler sorguluyor ve oy vermeyecekler.”
10 İŞÇİDEN 3’Ü, 5’İ AMA…
AKP’ye oy verenler arasında erime olup olmadığını soruyoruz. “Fabrika dışındaki tanıdıklarımızda değişim yok. AKP’ye oy vereceklerini söylüyorlar ama fabrika içinde tepki büyük” diyor görüştüğümüz işçiler. AKP’ye oy veren 10 işçiden 5’i, 10 işçiden 3’ü… Rakamlar değişse de tepkinin olduğunu dile getiriyorlar. Evet AKP’de erime var. Ama buna MHP’deki gibi bir çözülme demek zor. Tekno Kauçuk’tan bir işçi, “Gebze’de AKP yüzde 35’e, yani kemik oyuna kadar geriler” diyor. Farklı rakamlar telaffuz edilse de sonunda bir “ama” geliyor: “Ama bunun ne kadarı yansır, bilemiyorum. Ama illaki yansır.” Yoksulluk AKP’ye tepkinin artmasında ana etken.
Depremin ardından yaşananlar da tepkiyi büyütmüş. Özellikle yakınları depremin yıktığı illerde yaşayanlar ve yardım edebilmek için bu illere gidenler arasında. Yardıma giden bir işçiyle yaşadıklarını konuşuyoruz. AFAD’a başvurmuşlar ama bir türlü gönderilmemişler. Bunun üzerine kendi imkanlarıyla Hatay’a gitmişler. Daha doğrusu il sınırına. İçeri alınmamışlar: “Nasıl alınmıyoruz anlamadık. Ya tamam uzman olmayabiliriz ama iki moloz taşıyabiliriz, yük indirebiliriz… Kol gücü de lazım değil mi?” AKP’li işçi bir arkadaşının vasıtasıyla araya tanıdık sokarak ancak yardım için içeri girebilmişler. Yardım tırlarının trafik nedeniyle il dışına indirdikleri malların heder oluşuna da il içindeki insanların yalın ayak dolaşmasına da sabaha kadar yardım sesleri gelen enkazların nasıl sessizliğe büründüğüne de tanık olmuşlar. Gebze’ye geri döndüklerinde AKP’li arkadaşı “Ben bunlara nasıl oy vereyim artık” demiş. Fabrikasında hükümeti savunanlara karşı şahitlik etmiş, olanların hükümetin açıkladığı gibi olmadığını söylemiş. Kızılay başkanının çadır ve kan sattıklarını açıklaması, Erdoğan’ın eleştirenlere yönelik hakaret içerikli açıklamaları da tepkinin büyümesine neden olmuş.
"O YEMEK NEYDİ YA!"
Farplas direnişine katılmış, şimdilerde bir plastik fabrikasında çalışan işçiyle konuşuyoruz. Seçim, siyaset deyince “Meclis” diyor. Fabrikalarında sendikalaşmak için verdikleri direniş sırasında seslerini duyurabilmek için Meclise gitmişler. Ne AKP’den ne CHP’den ilgi görmüşler. “Bir tek gittik Meclisi, ihtişamını gördük. Bir de Meclis lokantasını. Her şeyin tadı mükemmel, ucuz. Tüm arkadaşlarım çıktıktan sonra ‘O yemek neydi ya!’ dedi. Meclisle tüm ilişkimiz bu. Yani yemeği yedik ama bir sözümüz olmadı orada, sesimizi duyuramadık.”
Bunun üzerine “İşçiler siyaset yapamaz mı?” diye soruyoruz. Ancak bu soruyu nasıl sorarsak soralım, yanıt “Oy verme” olarak dönüyor. Örneğin eski Farplas işçisi, “CHP bir gelsin bakalım. CHP’nin de bir şeyler yapabilmesi için süre lazım”, Tekno Kauçuk işçisi, “Ben Millet İttifakına oy vereceğim. Ha olmadı, sandık yine önümüze gelir, o zaman göndeririz” diyor.
"EKMEK AYRI SİYASET AYRI DEĞİL Kİ!"
Emek Partili (EMEP) işçinin itirazı da buna. “Birleşirsek sendikalaşıyoruz, birleşirsek ek zam alıyoruz. Siyaset için de birleşmemiz gerekir. Patronlarla aynı safta olup nasıl kazanabiliriz ki? Siyaset ayrı ekmek ayrı deniyor. Öyle değil ki. Ekmeğimizi de siyaset belirliyor. Grevi yasaklayan, sendikal haklar önündeki engelleri getiren kim? Aynı anlayış ekonomiden, iç politikaya dış politikaya kadar her şeyi sermaye lehine belirliyor. İşçiler olarak kendi penceremizden bakarak, kendi politikalarımız etrafında birleşmemiz gerekiyor. İşçiye dayatılan siyaset, 5 yılda bir oy ver gerisine karışma. Biz her kararda dahil olmalıyız, bu da ancak örgütlü olursak, kendi partimizde birleşirsek olur” diyor. Hem hak ve özgürlükler mücadelesi hem de seçimler için EMEP, HDP, TİP, EHP, TÖP ve SMF’nin içerisinde yer aldığı Emek ve Özgürlük İttifakına işaret ediyor: “Seçim sürecinde de burada birleşmemiz, birliğimizi güçlendirip seçim sonrasında da sürdürmemiz gerekir.”
AKP’DEN KOPAMIYORLAR AMA NEDEN?
AKP’yi desteklemeyi sürdüren işçilere geliyor söz. “Bunca şey yaşanırken neden vazgeçmiyorlar?” sorusuna birkaç neden sıralıyor işçiler.
İlki, sosyal yardımlar. Metal fabrikasında çalışan bir işçi, şunları söylüyor: “AKP’nin elemanları komşumuza geldi. O da torununu kreşe yazdıracağını ama aylık 300 lira eksik kaldığı için yazdıramadığını söyledi. Bunun üzerine aylık 300 lira sosyal yardım bağlandı. Sonra konuştuk, ‘Keşke 1000 lira deseydim’ dedi.” Bir kadın işçi, fabrikada çalışan kadın işçi arkadaşına engelli çocuğu için aylık bağlandığını söyledi: “Konuşuyoruz, o diyor ki AKP cebinden veriyor. Yok kanun diyorum ama fikri değişmiyor, AKP verdi diye düşünüyor.” Gebze özelinde baktığımızda da AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediyesi koordinasyonunda kurulan ‘Bilgi Evleri’ gerçeği var... Buraya kayıt olan çocuklara bilgisayar, İngilizce ve diğer derslerden ücretsiz ders veriliyor. Tabi Kur’an ve din derslerinin yanında. Bu evlerin tarikatların kontrolünde olduğunu söylüyor işçiler. Ama karı koca işçi olanlar için önemli bir imkan. Çünkü okuldan çıkan çocuk, eve değil buraya geliyor. Böylece aynı iki kişi çalışabilir oluyor. AKP’ye ve tarikatlara yakınlık ise bu evlerden yararlanmada kolaylaştırıcı rol oynuyor.
Bir başka neden ise AKP’li olmanın imkanları. İş kuran, ihale alanlar bir yana, işçiler açısından, daha iyi koşullarda iş bulma imkanı sağlıyor. Ya da çocuklarının ileride iş bulmasında kolaylaştırıcı rol oynuyor. Öyle ki çalıştığı fabrikada AKP’yi eleştiren bir işçinin, geleceklerini kurtarma adına çocuklarını AKP gençlik kollarına yazdırdığını anlatıyor bir işçi.
Tarikatlar çok önemli bir etken. “Kemik oy” denilen, daha çok tarikatlara gidenlerin ve çevrelerinin oluşturduğu, önemli bir bölümünün de örgütlü hareket ettiği bir kesim. “Ülke ve din elden gitmesin”, “Dış güçlerin oyunu” etkili bir argüman. Ülke genelinde promosyon eylemleri yapılırken, tarikatların etkili olduğu Kroman’da 40’ın üzerinde işçinin “faiz haram” diyerek promosyon kabul etmemesinin nedeni bu. Ya da işçilerin olduğu sosyal medya grubuna “Kıyma 300 lira olmuş” diye yazana verilen “Bir derdiniz kıyma mı, ülke elden gidiyor” yanıtının yazılma nedeni de. Kimi işçilerin “Adanmışlar bunlar” dediği bu kesim, gerçekten antiemperyalist bir yönetimin başta olduğuna, dinin yasaklanmasına direndiğine, dış güçlerin bunu engellemeye çalıştığına inanıyor. Sendikalı iş yerlerinde sözleşme öncesi yapılan yürüyüş ve eylemlerde geri duranların çoğunluğunu da bu kesimden işçiler oluşturuyor.
Ancak hangi nedenle olursa olsun son dönemde AKP’yi destekleyen işçilerin sesinin çok çıkmadığını anlatıyor konuştuklarımız: “Grev yasakları döneminde de tepki vardı unutuldu gibi. Ama pandemide tepki büyüdü. Ekonomi böyle olunca onların da sesi çıkmamaya başladı. En fazla ‘dünyada böyle’ diyorlar. Kimseyi ikna edemiyorlar ama CHP’ye ya da başka partilere oy vermemenin gerekçesi oluyor.”