24 Mart 2023 17:10

Çin-Rusya yakınlaşması mı?

Şi’nin Moskova ziyareti Rusya’dan çok Çin’in dünya siyasetindeki ağırlığını artıracak gibi görünüyor. Her iki ülke arasındaki çelişkiler ve rekabet ise varlığını korumaya devam edecek.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping | Fotoğraf: Kremlin.ru/CC BY 4.0

Paylaş

Yücel ÖZDEMİR

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in pazartesi günü başlayan ve çarşambaya kadar süren üç günlük Moskova ziyareti, Avrupa’da da yakından takip edildi. Pandeminden sonra ilk kez bir yurt dışı ziyaretine çıkan ve 10 Mart’ta üçüncü kez devlet başkanı seçilen Şi’nin koltuğunun altında, elbette özellikle ABD ve Asya-Pasifik’teki müttefiklerinin ülkesine karşı başlattığı çevreleme hareketini nasıl aşacağı vardı. Bu çerçevede ABD’nin başını çektiği Avrupa’daki müttefikleri tarafından çevrelenen Rusya ile ilişkileri yakınlaştırmak her iki ülke için avantajlı görünüyor.

ABD liderliğindeki ittifak güçleri tarafından tehdit edilen Rusya ve Çin’in bu yakınlaşmasının dünya siyaseti açısından yeni bir eksen oluşturup oluşturmayacağı ise en önemli tartışma başlıkları arasında.

Avrupa basınında çıkan bazı yorumlarda, Şi’nin Moskova ziyaretiyle birlikte Batı’ya karşı bir blokun oluştuğu ileri sürülüyor. Örneğin, Eurotopics’in Avrupa basınından derlediği yorumlar arasında yer alan Danimarka’da yayımlanan Politiken gazetesindeki değerlendirme, bu ekseni temsil ediyor: “Moskova’dan bu hafta gelen mesaj, dünyanın yeniden iki ideolojik bloka ayrıldığı yönündeydi.”

Benzer yorum ve kıyaslamalar Alman basınında da yer aldı. Sık sık “Kim şef, kim garson?​” sorusu soruldu.

Bugün Rusya-Çin yakınlaşmasını geçmişteki Sovyet-Çin yakınlaşmasına benzetmeler arasında elbette farklılıklar var. Her şeyden önce ne Şi Mao’dur ne de Putin SSCB’nin lideri konumunda. Her ikisi de Batı’yla aynı kapitalist politik-ideolojik anlayışla sahip ve açıktan kapitalist, emperyalist siyaset izliyor. Bu nedenle ileri sürüldüğü gibi “ideolojik blok”tan söz etmek gerçeği yansıtmıyor.

Diğer bir önemli bir durum ise devletlerin rolündeki değişim. Eskiden SSCB her bakımdan Çin’den güçlüydü. Bugün ise Çin, Rusya’dan başta ekonomi olmak üzere birçok açıdan güçlü. Dolayısıyla değişen rollerden söz etmek gerekiyor. Bundan sonra ilişkilerin nasıl olacağı asıl olarak Çin’in izlediği politikaya bağlı.

Her iki ülkenin yakınlaşmasının başlıca nedeni ise, kendisinden daha büyük bir güç istemeyen ABD’nin her iki ülkeyi tehdit etmesinden kaynaklanıyor. Bu nedenle yakınlaşma, ABD’den korunmanın yollarından biri olarak görülüyor.

BATI, RUSYA’YI YALNIZLAŞTIRAMADI

Şi’nin ziyaretinin, Uluslararası Ceza Mahkemesinin Rusya Lideri Putin hakkında verdiği arama kararının sonrasında denk gelmesi ayrıca önem arz ediyor. Bu, Çin’in Uluslararası Ceza Mahkemesinin verdiği kararı tanımadığı anlamına geliyor. Gelecekte Putin’in Çin’i ziyaret etmesi de bu nedenle şaşırtıcı olmamalı.

Ayrıca, ziyaretle Batı’nın Putin ve Rusya’yı yalnızlaştırma, ekonomik ambargolarla çökerterek savaşı kaybetmesini sağlama planının da çöktüğü söylenebilir. AB ve ABD sürekli Rusya’ya karşı sert ekonomik ambargo kararları alırken Çin, Rusya ile ilişkilerini geliştirerek sürdürüyor. Dün, Jörg Kronauer’in Junge Welt gazetesine yazdığına göre, her iki ülke arasındaki ticaret hacmi geçen yıl 250 milyar avroya kadar çıktı. Bunun büyük bir bölümünü, Avrupa’nın ambargo koyduğu Rus doğal gazı ve petrolü oluşturuyor. Bu sürede dünyanın en büyük 12. ekonomik pazarı olan Rusya, önemli ölçüde Çin şirketleri tarafından ele geçirildi. Daha önce Avrupalı şirketlerin faaliyet sürdürdüğü alanlarda şimdi Çinli şirketler var. Satılan her yeni üç arabadan, her iki bilgisayardan biri Çin malı. Yine elektrikli ev aletleri alanında da Çin malları hızla yaygınlaşmaya başladı.

Bütün bunlar, Ukrayna savaşıyla başlayan süreç, Rusya-Çin arasındaki ticari ve siyasi ilişkilere yeni bir fırsat oldu. Denilebilir ki; ABD’nin belirlediği siyaset çerçevesinde hareket eden Avrupa ülkeleri, Rusya pazarını, hem de geri dönüşü zor olacak bir şekilde, kendi elleriyle Çin’e teslim etti.

UKRAYNA’DA ‘ÇİN BARIŞI’ MÜMKÜN MÜ?

Şi’nin Moskova ziyaretinde bir diğer önemli konu ise Ukrayna idi. Batılı ülkeler ve basın, bir süredir Çin yönetimini, Ukrayna konusunda açık tutum almamakla suçluyor. Hatta, tespit edilmese de Çin’in Rusya’ya askeri yardımda bulunduğunu ileri sürenler var. Yine, Şi’nin Kiev’e gitmek yerine Moskova’ya gitmesi de eleştiri konusu. Başından beri Ukrayna konusunda denge siyaseti izleyerek, açıktan taraf tutmamaya çalışan Çin, savaşın birinci yılı olan 24 Şubat’ta bir süre önce 12 maddelik “barış planı” açıklamıştı. Başından beri bu plana sıcak bakmayan Batı, Şi’nin Moskova’da verdiği yakınlaşma mesajlarıyla birlikte planı adeta mezara gömdü. Başka bir deyişle, Batı Ukrayna’da “Çin barışı”na geçit vermemeye çalışacak. Ancak bunun dışında bir seçeneği de yok.

Çin’in ise ilan ettiği “barış planı”nın arkasını bırakması da beklenmiyor. Brezilya Devlet Başkanı Lula tarafından daha önce verilen mesajlarla birleştirilebilir. Keza, Ukrayna konusunda Batı ile aynı düşünmeyen Hindistan ve Türkiye de sürece dahil edilebilir. Yine, nisanda Pekin’e gidecek olan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a da konu açılarak, sürece dahil olması için davet çıkarılabilir. Macron da bir süre önce Ukrayna için müzakere önerisinde bulunmuştu. Türkiye’de 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde Erdoğan’ın kaybetmesi durumunda yeni cumhurbaşkanının barış için daha istekli davranabileceği de seçenekler arasında. Böylece, ABD karşısında Çin’in barış planını destekleyen güçlü bir merkez oluşabilir ve bu ABD’nin istemeyerek de olsa masaya oturmasına yol açabilir. Aksi takdirde kendisi yalnızlaşabilir. Özellikle Çin, Brezilya, Hindistan ve Türkiye’nin üzerinde anlaşmaya vardığı bir “barış planı” Ukrayna’da Batı’nın planlarını bozabilir.

Kısa bir süre önce ezeli rakip/düşman ülkeler Suudi Arabistan ile İran’ı aynı masada buluşturmayı başaran Çin’in, Ukrayna’daki barışın da asıl aktörü olması durumunda dünya siyasetindeki ağırlığını olabildiğince artacağı anlamına gelecek. Bu nedenle ABD, Ukrayna’da bir “Çin barışı”nın olmaması için elinden geleni yapacak.

Özetle, Şi’nin Moskova ziyareti Rusya’dan çok Çin’in dünya siyasetindeki ağırlığını artıracak gibi görünüyor. Her iki ülke arasındaki çelişkiler ve rekabet ise varlığını korumaya devam edecek. Bu nedenle yakınlaşma olurken, bütün çelişkiler ortadan kalkmıyor.

ÖNCEKİ HABER

Aleyna Eroğlu: Batuhan Karadeniz'in ilk şiddeti değil

SONRAKİ HABER

Nihat Kazanhan davası: Mahkeme failinin kırmızı bültenle arama talebini reddetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa