ŞPO Başkanı Gencay Serter: Deprem illerinde bölgesel kalkınma yaklaşımı gerekiyor
TMMOB’ye bağlı Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Gencay Serter, deprem bölgelerinin dengeli ve bütüncül olarak kalkınması için istihdam koşullarının oluşturulmasını önerdi.
Fotoğraf: DHA
Ramis SAĞLAM
İzmir
Maraş merkezli peş peşe yaşanan depremler yaşamı her boyutuyla olumsuz etkiledi. Tarım ve sanayinin geçim kaynağı olan bölgenin yeniden ekonomik olarak canlandırılması, yeniden inşa edilmesi için farklı öneriler kamuoyunda tartışılıyor. TMMOB’a bağlı Şehir Plancıları Odası'nın geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile paylaştığı Deprem Bölgesel Kalkınma yaklaşımını ŞPO Genel Başkanı Gencay Serter ile konuştuk.
"RADİKAL BİR DEĞİŞİM GEREKİYOR"
Rekabet yerine iş birliğini, bölgeler arası eşitsiz gelişme koşullarını dengelemeyi amaçladıklarını belirten Serter, kamu yatırımları ile bu bölgelerin dengeli ve bütüncül olarak kalkınmasını, istihdam koşullarının oluşturulmasını, böylelikle bölgenin yeniden ayağa kaldırılmasını önceleyen bir yaklaşımı önerdiklerini ifade etti.
Mevcut sistemde radikal bir değişikliğin gerektirdiğini, hali hazırda çoğunlukla İstanbul olmak üzere metropollerin azmanlaştığını söyleyen Serter, “Bu anlayışın en çok da depem bölgesi için değişmesi gerekiyor. Çünkü ağır bir yıkımla karşı karşıya kalmış, yetişmiş işgücünü kaybetmiş, altyapısı zarar görmüş bu kentlerimiz şu anda ciddi dezavantajlı konumdalar. Yaşam alanları yıkılmış, ekonomik iş kolları büyük ölçüde sekteye uğramış bir bölgeyi rekabetçi anlayışla, fonlarla, yardımlarla, küçük ölçekli projeci yaklaşımlarla ayağa kaldırmak mümkün değil" dedikten sonra eğer bölge ölçeğinde kamucu bir kalkınma hamlesi uygulamaya alınmazsa deprem bölgesinin ihyasının mümkün olmadığını vurguladı.
DEPREM BÖLGESİNDE EKONOMİK BAZDA İYİLEŞME
Deprem bölgesi enerji kaynakları, tarım, sanayi, turizm gibi iş kollarında önemli imkanlar barındırıyor. Bu sebeple bu bölgenin serbest piyasanın dinamiklerine terk edilmiş bir çerçeveden çıkarılıp büyük ölçekli devlet yatırımlarıyla bir kalkınma planı çerçevesinde yeniden ele alınması gerektiğinin altını çizen Serter, “İstihdamı, üretimi, yaşamı tekrardan canlandırmak ve hatta eskisinden daha güçlü hale getirmek mümkün. Bölgesel kalkınmanın etkisiyle uzun yıllardır devlet politikasından çıkarılan dengeli kalkınma perspektifi de yeniden politika gündemine gelebilir. Önerdiğimiz devlet müdahalesinin kapsamı ve büyüklüğüne bağlı olarak bu süre uzayabilir-kısalabilir. Ama nihayetinde, kamu yatırımlarını önceleyen, dengeli bir bölgesel gelişmeyi hedefleyen, bütçeyi halk için kullanmayı amaçlayan bir yönetim anlayışında onarım sürecinin hızla gelişeceğini söylemek mümkün” diye konuştu.
MEGA PROJELER... MARKA KENTLER...
Bölgeler arası eşitsizliği gidermeyi ve kamu yatırımları ile sanayi alanları inşa etmeyi amaçlayan, bütünleşik tarım politikaları ile kırsal kalkınmayı hedefleyen politikaların yerini marka kentlere, mega projelere bıraktığına vurgu yapan Serter, yapılı çevrenin yeniden üretimi yoluyla kent mekanlarının dönüştürüldüğü, kırsaldaki üretici nüfusun kent merkezlerinde güvencesiz, niteliksiz işçi yığını haline getirildiği bir sürecin görece dezavantajlı bölgeler ile metropoller arasındaki uçurumu arttırdığını söyledi.
Maraş’ta 2000 yılında, yüzde 54 olan kır nüfusu 2012 yılında yüzde 36’ya gerilerken, 2013 yılında köyleri mahalle statüsüne çeviren Büyükşehir Yasası ile halkın tamamı kentli nüfus şeklinde istatistiklere geçirildi. Yaşanan bu değişimi 1950’lerde kırlardan kent merkezlerine; daha sonrası ise kent merkezlerinden metropollere yaşanan göç takip etti. Bu göçün temel sebebini değerlendiren Serter, “Üretim ve istihdam yaratan iş kollarına dair kamu yatırımlarının devre dışı bırakılması, kamu iktisadi teşebbüslerin özelleştirilmesi ve bölgenin serbest piyasa ekonomisinin rekabet içeren anlayışına terkedilmesi yatmaktadır. Halihazırda, bölge zaten çeşitli boyutlarıyla dezavantajlı iken rekabetçi, yarışmacı serbest piyasa kurgusunda bu rekabete yenilmiş ve ülkenin özellikle batı metropolleriyle arasındaki fark açılmıştır. Biz tüm bu kurguyu tersine çevirecek bir yaklaşım öneriyoruz. Serbest piyasa mantığıyla, hele de yıkımdan sonra iş gücünü kaybedip, yerleşim yerleri yıkıma uğramış bu kentlerin ayağa kaldırılmasının mümkün olmadığını, bu sebeple sosyal devlet anlayışıyla kamucu bir yönetim anlayışının burada devreye girmesi gerektiğini savunuyoruz” dedi.
“KAMU ÖNCÜLÜĞÜNDE BÖLGESEL İSTİHDAM SAĞLANMALI”
ŞPO, piyasacı yaklaşımlarla etkisizleştirilen, içi boşaltılan Bölge Planlama ihtisas alanının tekrardan canlandırılması, bu bilimin bütünlüklü, bölgesel ölçekte kamucu çözümler öngören birikiminin tekrardan uygulamaya alınmasını öneriyor.
Çözümü kamu öncülüğünde, bölgesel bir yaklaşımla istihdam olanaklarını artıran, bu bölgedeki tarım, sanayi, hizmet iş kollarına dair imkanları göz önüne alarak planlı ve iddialı bir kalkınma hamlesini başlatmaktan geçtiğini ifade eden Serter, “Köklü sanayi hamleleri, tarıma dönük kamucu destek ve uygulamalarla birlikte, hizmetler sektöründe de bölgeye yönelik kamucu gelişme politikalarının bir an önce hayata geçirilmesi şart. Ülkemizde öncesinde bu tür politikaları hayata geçirmek için Devlet Planlama Teşkilatı gibi kurumlarımız vardı. Ancak günümüzde illerin kalkınması serbest piyasa koşullarına bırakılmış, kalkınma ajansları denilen özünde fon dağıtan küçük birimlere bırakılmış durumda. Biz ivedilikle deprem bölgesinin bütünlüklü şekilde kalkındırılmasının devlet politikası haline getirilmesini ve politika seviyesinde benimsenmiş bu hedefi gerçekleştirmek üzere deprem yıkımı yaşamış illerimizin tümüne yönelik bölgesel ölçekte kalkınma hamlelerini yönlendirecek bir planlama birimi veya ofisinin hayata geçirilmesinin gerektiğini düşünüyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.