28 Mart 2023 03:50

Deprem, endüstriyel kazalar ve çok büyük afetler

Deprem, sel baskını veya yıldırım düşmesi vb. doğal olayların tetiklemesi ile başlayan ve tehlikeli maddelerin salınımına neden olan endüstriyel kazalar önlenemez değildir.

Fotoğraf: Pixabay (Arşiv)

Paylaş

Deniz İPEK
İş Güvenliği Uzmanı

Maraş Merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler sonrası açıklama yapan Rusya Devlet Nükleer Enerji Şirketi ROSATOM, Mersin’de inşa edilen Akkuyu Nükleer Santralnde hasar meydana gelmediğini duyursa da endişeler dinmedi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener’in tsunami uyarısı var. Afet ve endüstriyel kaza hem neden hem de sonuçtur. Doğal afetler birçok endüstriyel tesiste önemli hasarlara, bu hasarların büyüklüğüne bağlı olarak da tehlikeli sonuçlar doğurabilecek ikincil olayların başlamasına neden oluyor.

Deprem, sel baskını veya yıldırım düşmesi vb. doğal olayların tetiklemesi ile başlayan ve tehlikeli maddelerin boşalması/salınımına neden olan kazalardır. Bu tür endüstriyel kazalar özellikle herhangi bir yerde hem doğal afet tehlikesi hem de tehlikeli kimyasallar mevcutsa, başka bir deyişle tehlikeli kimyasal depolayan, üreten tesisler var ise durum daha da önem kazanıyor. Çünkü doğal afetler sonrasında genellikle yangın ve patlamalar ile kimyasal gaz salınımları ve kaçakları meydana gelebilir.

2005 yılında meydana gelen Rita ve Katrina kasırgaları sonrasında Meksika Körfezi’ndeki kıyı ve açık deniz tesislerinden 8 milyon galonluk yağ kaçağı meydana gelmişti. 2004 yılındaki Sumatra depremi ve meydana gelen tsunaminin tetiklemesi sonunda Endonezya’nın Banda Aceh kıyısındaki Pertamina yağ depolarından 8 bin metreküp yağ okyanusa karışmıştı. 2002 yılında Çek Cumhuriyeti’nde Prag’ın kuzeyindeki Neratovice kasabasındaki Labe Nehri üzerinde bulunan “Spalona Chemical Works” firmasından 400 kg klor gazı kaçağı bu tür kimyasal kazalara örnek verilebilir.

1999 Marmara depreminin bölgedeki birçok tesisi etkilediği, gelecek depremlerin de benzer etkilerinin olabileceği biliniyor. Büyük endüstriyel işletmelerde yaşanan kazalar hem can kayıplarına hem de büyük maddi kayba yol açabiliyor. Büyük boyutlu kazalar çevreye ve halk sağlığına uzun süreli etkiler bırakabiliyor. Yönetmelik kapsamına giren TÜPRAŞ rafinerisinde 17 Ağustos depremi sonrasında çıkan yangın 4 günde uluslararası destekle söndürülebilmişti. Tesislerdeki boru hatları ve depolama tankları doğal olaylardan en çok etkilenen ekipmanlardır. Özellikle eski tesislerdeki ekipmanlar, korozyon, malzeme yaşlanması, yetersiz bakım vb. nedenler önemli tehlike kaynaklarını oluşturuyor.

ENDÜSTRİYEL KAZALARLA İLGİLİ MEVZUAT

10 Temmuz 1974 yılında İtalya’nın Seveso kazasının etkileri sadece İtalya’da değil, diğer Avrupa ülkelerinde de tartışılmış ve endüstriyel kazalara karşı mevcut önlemlerin yetersiz olduğu sonucuna varılarak bir dizi çalışmanın başlatılmasına neden olmuştur. Seveso’da ICMESA Chemical Company’ye ait fabrikada tri kloro fenol (TCP) reaktöründe patlama olmuş ve dioksin (tetrachlorodibenzoparadioxin, TCCD) sızıntısı başlamıştır. Bu kimyasal çok tehlikeli olup yakın çevredeki tüm kuşlar, hayvanlar ve bitkilerin üç gün içinde ölümüne neden olmuştur. Yapılan bilimsel çalışmalarda 20 yıl sonra bile bölgede yaşayan kadınlardaki dioksin oranının hâlâ yüksek olduğu belirlenmiştir. Seveso kazası sonrası o zamanki adıyla Avrupa Topluluğu Konseyi (EC) nezdinde bir dizi teknik çalışma yapılmıştır.

Çalışma komiteleri, kaza önleme üzerine odaklanmış ve sonunda büyük endüstriyel kazaların kontrolü ve önlenmesi ile ilgili “82/501/EEC nolu Seveso Yönergesi (Direktifi)” 1982 yılında yayımlanmıştır. Bu yönerge, patlama, yangın, zehirli gaz salınımı gibi büyük endüstriyel kazaların denetimi, önlenmesi ve olası sonuçlarının azaltılması için alınması gerekli önlemlerle ilgili bir çerçeve sunmaktadır. Bu yönerge daha sonra Bhopal ve Basel kazalarından elde edilen deneyimlerin ışığında revize edilerek güncellenmiş ve 1996 yılında “96/82/EC nolu Seveso II Yönergesi (Direktifi)” olarak yayımlanmıştır.

Seveso II Yönergesi çerçevesinde çalışmalara devam edilmesine rağmen yıllar içinde büyük endüstriyel kazaların devam etmesi yönergede yeniden revizyon yapılması ihtiyacını doğurmuştur. Yapılan çalışmaların sonunda yönerge, Aarhus Sözleşmesi’ne (Aarhus Convention) uyumlu hale getirilmiştir. Aaurhus Sözleşmesi, 25 Haziran 1998 tarihinde Danimarka’nın Aarhus kentinde Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (ECE) tarafından imzaya açılmış ve 30 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Aarhus Sözleşmesi, şimdiki ve gelecek kuşakların sağlıklı ve iyi bir çevrede yaşam haklarının korunmasına katkı sağlamak amacıyla, “Çevresel konularda bilgi ve belge edinme”, “Karar vermede halkın katılımı” ve “yargıya erişim” konularını ele alan ilk uluslararası sözleşmedir.

Aarhus Sözleşmesi’ne uyum kapsamında; tüm kurumlar kendi kuruluşları ile ilgili “Temel bilgileri halka sağlama zorunluluğu” yönergeye eklenmiştir. Seveso yönergelerinin ülkemize uygulanması oldukça geç ve meşakkatli gerçekleşmiştir. Endüstriyel Kazaların Kontrolü Hakkında Yönetmelik, uzun yıllar taslak halinde bekletilmiş, Seveso I Yönergesi’nden 29 yıl sonra ancak yayımlanabilmiştir. Yönetmeliklerin uygulanması konusunda son on yıl içinde önemli çalışmalar yapıldığı, ancak özellikle Seveso III gereklilikleri konusunda ciddi eksiklikler olduğu bilinmektedir.

YANGINLAR VE PATLAMALAR ÖNÜNE GEÇİLEMEZ OLAYLAR DEĞİLDİR

Bilim ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak endüstriyel tesislerin kullanımını arttırdığı kimyasallar ve kimyasal işlemler, bir yandan üretim süreçlerini, hayatı kolaylaştırabilir iken, diğer yandan da denetlenmeden, önlem alınmadan ve kapitalistlerin insafında maksimum kâr politikası ile uygunsuz kullanımları ile hem insan hem de çevre için büyük risk taşıyor. Türkiye’de kimyasal tesislerin kapasite raporları yasa ile gizli tutuluyor. Bu nedenle yangın olan tesislerin depolarında bulunan tehlikeli kimyasalların cinsi ve miktarı bilinmiyor. Bu bilgiler, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerinde mevcut olduğu halde yangının etkileri ve alınacak önlemler konusunda sağlıklı bir açıklama yapılmıyor. 2019 yılında Kimya Mühendisleri Odasının tespit ettiği endüstriyel yangın ve patlamalardan sadece yaklaşık olarak üçte birinin tutuşturma kaynağı tespit edilmiştir.

AFET SONRASI KOŞULLAR SINIFLARA GÖRE CAN ALIYOR

Afetler, salgınlar herkese eşit davranırken, öncesi ve sonrasındaki yaşam koşulları sınıflara göre can alıyor. Deprem sonrası süreçler veya pandeminin hemen sonrası yaşananlar. Destek önlemleri de hep tekelci burjuvalar için. Pandemide şirketlere her ülkede çuvalla para akıtıldı destek diye, Türkiye’de işçiye düşen zar zor günlük 39 TL oldu! Depremin de bir afet ve sınıflar karşısındaki kıyıcılığı açısından salgından farkı yok. Deprem Uzmanı Prof. Ahmet Ercan açık konuştu: “Deprem zengini öldürmez, yoksulu öldürür”!

1999 depreminde ölenin haddi hesabı yoktu. Körfezin çoğu yerleşim yerinde taş üstünde taş kalmamıştı. Gerçekten ayakta kalan bina sayılıydı. Derince yakınlarında, yıkıntıların ortasında bir bina ise bir çizik bile almamacasına dimdik ayaktaydı. Hani, o dışarıdan içerisi görünmeyen camla kaplı çelik konstrüksiyon binalardan. Sabancı Holdingindi. Kirletme, talan, vahşi madencilik ve tahribat yoluyla pek de doğal olmayan ama doğadan gelen afet yaratmaya, zaten doğal olarak olacak olan afeti “çok büyük afetlere” dönüştüren sermaye sınıfının doğaya müdahalesi ve sömürüsüdür.

AFET VE ENKAZ TİCARETİ YAPANLAR,
ENKAZ EKO KIRIMINA DA NEDEN OLUYOR
!

Tek adam hükümeti ve kurumları afet ticaretinden geri durmuyor. Deprem bölgelerinde çöken, yıkılan ve yıkılması zorunlu hale gelen yapılardan çıkan atıklarla (molozlarla) ilgili sorunlar dağ gibi büyüyor. Her anlamda dağ gibi. Konunun önemli boyutlarından biri asbest riski. Deprem bölgesinde asbest bertaraf tesisi yok! Deprem bölgesinde asbest maruziyeti 10-20 yılda akciğerleri çimentoyla kaplanmış bir hale büründürerek insanları yavaş yavaş öldürecek! Bunun sorumlusu 40 yıl sonra bile olsa bu rant, sermaye ve tek adam iktidarıdır! Asbest lifleri havada solunur hale geldiklerinde tehlikelidir, öldürücüdür. Solunan lifler akciğerde birikir ve zarar verir. Akciğerde zedelenmeler başlar ve bu da akciğerin çalışmasını engeller ve kansere yol açar. Hastalığın kendini göstermesi 10-20 yıl, maruziyet süresi 40 yıldır. Asbestli su ile yıkanan çamaşırlar, yüzeylerde su buharlaştığında gözle görülmeyen milyonlarca lifi soluma ihtimali ile karşı karşıya kalabiliriz. İçme sularımızda asbest olması çok ciddi bir halk sağlığı sorunu!

AFET PLANLARI ACİLEN GÖZDEN GEÇİRİLMELİ

Maraş depremi sonrası Maraş depreminden çok Marmara depremini konuşuyoruz. Türkiye’nin endüstrisinin merkezi olan Marmara Bölgesi’nde hangi tesislerin Seveso III Yönergesi kapsamına girdiğini, yönetmelik kapsamına girsin veya girmesin yaşadığımız alanlarda hangi tehditlerin olduğunu ve riskleri hâlâ bilmiyoruz. Afet planları acilen gözden geçirilmeli, planların halkla paylaşılması, afet planlarına halkın katılımını sağlayıcı yerel yönetim planları geliştirilip yeniden hazırlanmalı ve tatbikatlar yapılmalı.

ÖNCEKİ HABER

Seyhan’da çadırda yangın

SONRAKİ HABER

Prof.Dr. Murat Dilmener Hastanesi önünde eylem: Mağduriyeti mağduriyetle çözmeyin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa