Ne istiyoruz ve nasıl kazanacağız?
Şimdi tüm Türkiye’de 14 Mayıs seçimlerinde tek adamı gönderirken, geleceğimiz için örgütlenmenin, kararlarımızı ve taleplerimizi gerçekleştirmenin vaktidir.
Evrensel
Kendimize bir harita çıkarsak, kendimizi bildiğimiz ilk günden şu ana kadar, birçok uğrak noktamız olurdu. Kendimize seçeceğimiz anların hemen hepsinde, başkalarının hayatlarında olmaktan, benzer izleri kendimizde bulmaktan kaçamamışızdır. Kaçınılmaz olan gerçek, birlikte yaşadığımız ve birlikte yaşamaya devam edeceğimizdir. Tüm bunun hayatlarımızdaki karşılıkları başka düzeylerde, başka ilişkiler bütününde cereyan edebilir, ama eni sonu, birlikte yaşam bizim için vazgeçilmezdir.
İşte bu zorunluluk, bizim için, birlikte yaşamın nasıl inşa edileceği, örgütleneceği sorusunu da zorunlu olarak ortaya koyuyor. Ancak iş budur ki, bu birliktelik kendisini tek tek bireyler, eşit yurttaşlar arasındaki bir sorun olarak var etmiyor. Öyle ki, farklı türden birliktelikler, gruplar, ekipler, kendi içlerinde çeşitli ekonomik sınıflar ve onların içlerindeki farklı katmanlar olarak gösteriyor, birliktelikler şartlı, sınıflı, sınıf çıkarlarına dayalı olarak inşa ediliyor. Bu kendi başına hayıflanılacak bir sorun olmaktan ziyade, toplumsal bir gerçek, hayata dayalı, temeli sağlam bir gözlem.
Bu gözlemi esas alan bir tartışma, o zaman, bizim için yararlı, faydalı olacak birliktelikleri nasıl inşa edeceğiz, biz ve onları nasıl belirleyeceğiz sorusuna çıkıyor. Bizim şartlarımız, çıkarlarımız neler? Hani devamlı deniyor ya kırmızı çizgimiz şudur diye, peki herkes çizgiler çekerken, bizim için pergelin ucu nerede? Herkes bir pasta payı tarif ederken, bizim payımıza düşen ne?
Bu denklemi kurduğumuzda, toplumsal yaşantının içerisindeki farklı taleplerimizin kimlerle nasıl ortaklaştığına bakmak gerekecek. Aynı düşü gördüklerimiz, aynı güne uyandıklarımız, benzer zorluklarla sınandıklarımız, aynı otobüsleri, vapurları kullandıklarımız, benzer hevesleri aynı kursakta kalanlar… Kimler bunlar?
Depremin acısını, kalbinin aynı köşesinden almış, güç bela edindiği okuma kitaplarını, anılarla dolu eşyalarını, dersliklerini, günde on saat çalıştığından vakit geçiremediği sevdiklerini kaybetmiş olanlar…
Şehirlerin yeniden inşasında rantı ve yağmayı görüp ellerini kaşıyanlar, halkın üstüne bir kara bulut gibi çökenler, değil.
Kayıpları için hissettiklerini yaşamaya dahi vakti olmadan hayatta kalmak ve yaşatmak için tüm Türkiye’de birleşenler. Öyle sözde bağışladıkları miktarlar servetlerinin onda biri bile etmeyen, gönderilen paraları hiçbir ihtiyaç için kullanmayıp üstüne halkın dayanışmasının üstüne çökenler değil.
BİR AVUÇ ZENGİNE KARŞI MİLYONLARIZ
Bir avuç insana karşı, milyonlarcayız. Bir avuç olanlar, Türkiye’nin zenginleri, biz ise bu memleketin öğrencisi, işçi ve emekçileri.
Şimdi bu milyonlar, birlikte yaşamak, enkazı kaldırmak için ne yapacak? İşimizi kolaylaştırmak için soruyu biraz da daraltalım. Bu sayfaların sahipleri olarak soralım, Türkiye gençliği ne yapacak? Bir avuç olanların siyasetini yapan ittifaklar buna rağmen biz milyonlarca gencin oyuna ve rızasına talipken, bu vaatleri içimize hiç de kolay sinmeyenlere, ne demeli?
BİZE BİR SORU ONLARA BİR CEVAP
Gençliğin büyük bir kesimi bugün nerede ortaklaşıyor? Bunu bulmak için önce kendimize sonra çevremize bu soruyu sorma ve sordurma yürekliliğini göstermemiz gerekiyor. Ne istiyoruz? Yanıtları zaten biliyoruz demeden, zaten bunlar için yıllardır uğraşılıyor, buradan bir şey çıkmaz demeden. Zira neyi ne kadar bildiğimizin ölçütü, onu hep birlikte ortaya koyma sürecinde açığa çıkacak birlikteliğin gücündedir. Yanıtları ezberleyemeyiz, ama bu sade ve gösterişsiz sorularla, görkemli bir hayatın anahtarını ele geçirebiliriz.
Yapacaklarımız üzerine birlikte düşünürken, en temelde ortaklaşacağımız birkaç nokta gerekiyor bize.
Önümüzdeki 14 Mayıs seçimleri, birlikte düşünmeyi, taleplerimiz etrafında birleşmeyi, herkesin kırmızı çizgilerine, pastanın orasından burasından tırtıklayıp kendi sermayesini genişletme hevesinde olanlara karşı, kendimize bir soru, onlara ise bir cevabı gerekiyor. İşte bu soru sorma ve cevap verme işine, ne istiyoruz ve nasıl kazanacağız denklemine, kim ne derse desin, biz siyaset diyoruz.
Her siyaset, belli bir sınıfın toplumsal-ekonomik çıkarlarını ifade eder. Siyasetin asıl hedefi, siyasi iktidarı ele geçirmektir”* Hangi siyasetin kimin çıkarları için yapıldığı sorusuna verilecek cevabı ise, kuşkusuz yaşamın içinde görüyoruz. Sorunları yeniden ifade etmeden, demokrasiden, eşitlikten ve özgürlükten yana ne varsa, her birinin sermayenin çıkarlarıyla yeniden düzenlendiğini, devletin taviz verme işini her daim gençlik ve halk kesimlerinin halklarına ve hayatlarına yönelttiğini biliyoruz. Siyasi iktidarın bizden taraf olmadığını gösteren örnekler öfke duygumuzu körüklüyor. Bunu yaşıyor, görüyor, bizzat deneyimliyoruz.
Hal böyle iken, şimdi bize bu siyaset araçlarının kullanılması yeteneğini nasıl kazanacağız probleminin üstesinden gelmek düşüyor. Zira bu yeteneği geliştirme alanlarımızın her biri, tek adam iktidarıyla yıpratıldı, yan yana gelme alanlarımız, okul kulüpleri, semt birlikleri, atölyeler, öğrenci temsilcilikleri, siyasal gençlik örgütleri. Meseleyi tersyüz edersek, tek adamın saldırdığı alanlar, demek ki bizim için önemli, buralardan duyulan çekince demek ki bizim gücümüz, örgütlülüğümüz.
Buralarda kendi taleplerimizi tartışmak, siyaseti kendi çıkarlarımıza uygun olarak sürdürmek şimdi, Millet ve Cumhur İttifakı’nın Türkiye’nin geleceğine ilişkin vaatleri ve tercihlerinin karşısında, kendi seçeneğini örgütleyerek ilerlemekten geçiyor. Bu seçenek, diğer iki ittifakın aksine, demokrasi, barış, laiklik, eşitlik, bilimsel ve demokratik eğitim, insanca yaşam ve çalışma koşulları sorununu siyasetinin esası haline getirmiş ve çözümlerini halk kesimlerinin örgütlü gücüne dayandırarak program haline getirmiş Emek ve Özgürlük İttifakı’dır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde tek adamın yenilmesini esas alarak tek adayı desteklemek başta olmak üzere, gençliğin tüm çıkar ve talepleri etrafında birleşmesinin zemini bu programın olanağında gerçekleşebilir. Karşısına koyulan mutabakatlar, parti programları, müzekare süreçleri incelendiğinde, çizgisi açıkça görülecektir.
Büyük değişimler, sanıldığının aksine, gösterişsiz ancak sürekli bir çabanın ürünü olabilir. Şimdi tüm Türkiye’de 14 Mayıs seçimlerinde tek adamı gönderirken, geleceğimiz için örgütlenmenin, kararlarımızı ve taleplerimizi gerçekleştirmenin vaktidir. Bunu gençliğin gelecek mücadelesindeki garantörü işçi sınıfının 1 Mayıs’ından, bağımsızlık ve sosyalizm için mücadele eden Denizlerin günü 6 Mayıs’tan alacağımız güçle büyütmenin vaktidir. 15 Mayıs sabahı seçimlerde kimin kazanmış olduğu sorusuna “Biz” diyebilmek için tek adam yönetimine son verecek, geleceğimiz için örgütleneceğiz.
*https://www.ozgurlukdunyasi.org/2014/02/18/solculuk-uzerine/