29 Mart 2023 16:39

Düşündüğünü ve düşlediğini yaşayabilmek

Tam da burada “parasız, bilimsel ve demokratik üniversite” talebinin ne kadar mühim olduğunu tekrar görüyorum.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Yağmur Su

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü

 

Ben bir konservatuvar öğrencisiyim haftanın 7 gün 24 saati dışarıdayım. Düşlediğim bir yaşam var söylemek istediğim eserler, oynamak istediğim sahneler ve olmayı istediğim biri var. Aslında olması gereken lakin bizim için hayal kategorisine giren şeyi gerçekleştirebilmek içinse hem okumak hem de çok zor ve yoğun programlarda çalışmak zorundayız. Okul materyalimin bedenim ve sesim üzerine olduğu bir bölümde okuyor ve bu materyallere özenerek bakmam gerekiyor. Yediğime içtiğime dikkat etmem, düzenli bir beslenme programı ve spor yapıyor olmam gerekiyor. Düzenli eser takibi yapmak konserlere, sinemalara operalara ve balelere gitmek gerekiyor. Pahalı notalara ve eser analizlerine ulaşabilmek gerekiyor. Bunun sanat öğrencileri dışında her yaştan işçi ve öğrencinin bir ihtiyacı olduğunun altını çizerek sanatın her alanının ulaşılabilir bir şey olması gerektiğini düşünüyorum. Konservatuvarda müzikalinden, müzikolojisine tiyatrosundan, cazına her bölümün ve öğrencinin kendine has ihtiyaçları var ve bunların büyük bir çoğunluğuna erişebilmek için zaman ve para gerekiyor. Gel gör ki Türkiye’deki liseli, üniversiteli her öğrencinin olduğu gibi bir konservatuvar öğrencisinin de ne vakti ne de parası var. Bazen maaşımdan arttırıp bir temsile gidecek param olabiliyor ama işe gitmek zorunda olduğum için vaktim olmuyor. Bazen de temsil ve konser sezonları bittiği, çalıştığım çocuklar tatile gittiği için vaktim oluyor ancak o zaman da param olmuyor…

Diğer üniversite öğrencilerine verilen burslar gibi bir burs imkanımız zaten yok. Sanat öğrencilerine yatırım yapmak pek tercih edilmiyor. Kahvaltısını yaparken arkada eşlik eden opera plaklarındaki sanatçıların, konservatuvar öğrencilerinin eğitim hayatlarında onlara eşlik edecek yanımızda olacak kaç vakıf var diye sorarsanız bir elin parmağını geçeceğini sanmam. Sorsan klasik müzik sevdalısı, opera bale aşığı büyük kürklü, güzel paltolu dernek yöneticileri, öğrencilerin yanında değil sadece seyirci olarak yıllar sonra onları kendi özel kurumlarında sömürmek ve eğlence beklemek için karşılarında olmayı tercih ediyorlar.

Eğitim süresinde çalışma alanlarımızın da oldukça kısıtlı oluşundan bahsetmek gerekirse, özel ders vermek dışında bir kurum çalışanı olmak biraz zorunlu hale gelmiş durumda. 45 dakikalık derslerden kurum sahipleri 200 lira gibi bir para alırken eğitmene 75 TL veriyor. Haftanın 6 günü plansız bir sabah bir akşam gibi güya planlanmış ders programları günümüzün en verimli saatlerini öldürüyor. Kaldığımız yurtlarda ya da evlerde herhangi bir enstrüman çalmanın, şarkı söylemenin, dans etmenin mümkün olmadığını göz önünde bulundurursak okul bizler için günümüzün en çok geçtiği alan oluyor. Şehir merkezinden uzak bir konumda etrafında bir şeyler yemek için az seçenek olduğundan pahalı kantin fiyatlarına rağmen yemek yiyeceğimiz tek seçeneğimiz olabiliyor.

DÜŞLEDİĞİM BİR YAŞAM VAR

75-80 dakika süren egzersizler ardından gelen en az 3-4 saatlik provaların yoruculuğu, bir notayı temiz verebilmek için belki 40 dakika egzersiz yapmak gerektiği dışarıdan kolay görünüyor olabilir ama değil. Sıra arkadaşlarımın çoğu gündüz okulda olduğu için gece çalışabiliyorlar. Genelde ilk tercih ettiğimiz ve bulabildiğimiz iş barlarda garsonluk yapmak olabiliyor. Piyasada şarkı söylemek ya da çalmak okulda disiplinize etmeye çalıştığımız klasik eğitimi etkilediği için tercih etmeye çekindiğimiz bir şey olabiliyor. Tercih ettiğimiz durumlarda ise gece alkollü, sigaralı şarkı söyleme koşullarının sağlıklı olmadığı her an istek şarkıyı çalamadığımız için öldürülebilme ihtimalimizin olduğunu bildiğimiz bu sebeple korktuğumuz bu alanlarda 4-5 saat süren programların ardından geç saatlerde eve dönüp sabah okula gitmek çok zor oluyor.

Ben haftada 40 çocukla çalışıyorum, iki farklı konumda ve kurumda çalışıyorum. Evlerine gittiğim birkaç özel öğrencim var. Aylık kazanabildiğim para asgari ücreti çoğu zaman tamamlamıyor.

Oturduğum evden okula gitmek için üç araç kullanıyorum ve haftada ne kadar yol yürüyorum bilmiyorum. Bazen günlük işlere gidiyorum kelime başına 10 kuruş alınan dublajlar, stüdyo kayıtları, kulisler, konserde bilet kesme hatta bazen markette sucuk kızartmaktan tutun fuar hostesliğine kadar giden günlük işler… Çalışma saatlerim o kadar geç ki bazen bir sonraki işe ya da okula giderken yolda uyuyakalmış oluyorum. Derse geç kalınca hocamdan, işe geç kalınca patronumdan azar yiyorum. Ve ağlıyorum. Geç yatıyor erken uyanıyorum, yaptığım hiçbir şeyi verimli yapamıyorum. Kaliteli uyuyamıyor, kaliteli dinletemiyorum. Bazı günler molasız çalışıyorum tuvalete gidecek vaktim olmayacağı için az sıvı tüketmeye çalışıyorum. Bazen arkadaşlarımı ailemi görecek, bazense birini sevecek vaktim bile olmuyor. Daha iyi bir eğitim alabilmek için her boşluğumu çalışarak doldurmaya çalışıyorum.

Gocunmuyorum çünkü düşlediğim bir yaşam var. Hayatımın her alanında yaptığım gibi verdiğim ve karşılığını alacağıma da çok inandığım bir emeğim var. Ben bu şartlarda okumak ve çalışmak istemiyorum şu an mecburum ama değiştirebilirim. Sıra arkadaşlarımın aynı sahneyi paylaştığım arkadaşlarımın da bunları yaşamasını istemiyorum. Kendime “Öğrenci miyim? İşçi miyim?​” diye sorunca işçi, emekçi bir öğrenciyim diye cevaplıyorum. Tam da burada “parasız, bilimsel ve demokratik üniversite” talebinin ne kadar mühim olduğunu tekrar görüyorum. Arzu ettiğimiz üniversiteyi yalnızca mücadelemizle kazanabiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Batman Barosu’ndan BOTAŞ hakkında suç duyurusu

SONRAKİ HABER

İzmir Barosu: Kamuda görevli avukatların hakları verilsin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa