Prof. Dr. Mesut Yeğen: Üç ana aktörün kapsamadığı bir seçmen kitlesi var
İnce’ye verilen destek pozitif destekten çok, reaksiyonla ilgili. Üç aktörün kapsayamadığı yüzde 5’in üzerindeki seçmen kitlesinin tercihleri, seçimin ikinci tura kalmasının önünü açabilir.
Fotoğraf: MA
Serpil İLGÜN
Seçim gününe kadar gerek ittifaklarda, gerekse ittifak dışındaki partilerde kopuşların, birleşmelerin, yeni saflaşmaların yaşanacağını gösteren gelişmeler geride kalan haftada da devam etti.
Cumhurbaşkanı adaylarının resmiyet kazanmasıyla birlikte kampanyasını başlatan Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanmasının önünde bariyer oluşturan Muharrem İnce, aldığı tutumdan geri adım atmazken, durumdan hoşnut Cumhur İttifakı cephesinde MHP şaşkınlığı yaşanıyor. Nitekim, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin seçime 81 ilde kendi amblemleri ve adaylarıyla gireceklerini açıklaması, “Cumhur İttifakında çatlak” olarak haberleştirildi.
MHP cephesindeki bu gelişme, Cumhur İttifakı saflarına dahil edilen Yeniden Refah Partisi (YRP) ve Hüda Par’ın umulan kazancı getirip getirmeyeceği tartışmalarına eklenmiş durumda.
Diğer yandan daha önce HDP’de siyaset yapmış iki ismin, Ayhan Bilgen ve Altan Tan’ın AKP’den milletvekili adayı olacağı yönündeki haberler, liste savaşları, destekler, istifalar arasında yukarı çıkamasa da, ilgililerin takip ettiği bir diğer gündem oldu.
Cumartesi Söyleşisinde bu hafta, Muharrem İnce’nin adaylığından MHP’nin seçim kararına, Kürt halkının taleplerinin kriminalleştirilmesinden “Millet İttifakı Kandil el ele” propagandasının etsine, gündeminin öne çıkan başlıklarını Sosyolog Prof. Dr. Mesut Yeğen’le konuştuk. Kürt sorunu, milliyetçilik ve vatandaşlık üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanıdığımız, Kürt Tarihi dergisi editörlüğünü sürdüren Yeğen, Ayhan Bilgen ve Altan Tan’ın adaylıklarını da değerlendirdi.
Muharrem İnce’yle başlayalım. Kılıçdaroğlu’nun ziyaret ettiği İnce, beklendiği üzere adaylıktan çekilmeyeceğini açıkladı. Yüzde 40 oy alacağını, bunun da CHP seçmeninden değil AKP seçmeninden geleceği gibi söylemlerle gündemden düşmeyen İnce vakasını ve yol açacağı neticeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, bir hafta on gündür bir İnce vakasıyla karşı karşıyayız. Muhalefet cephesinden bakanlar açısından kolaylıkla ihmal edilecek bir vaka değil. İnce adaylıktan çekilmez ve bugün alıyor göründüğü desteği almaya devam ederse, seçimlerin ikinci tura kalması kaçınılmaz.
Ancak şunu görmekte yarar var: Bütün bu gelişmelerin İnce’nin kendisiyle bir alakası yok. Temel mesele, Millet İttifakının cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olmasıyla ilgili. Konuştuğumuz gelişme muhalefetin adayının Kılıçdaroğlu olacağı kesinleşince yaşandı. Evet, İnce’nin aday olma ihtimali vardı ama 6 Mart’a kadar İnce’ye verilen destek en fazla 1-2 puan arasındaydı. Ne zaman ki Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesinleşti ve İyi Parti’yle şu meşhur kriz yaşandı İnce de anketlerde yüksek oranlara ulaşmaya başladı. İnce, daha önce sahnedeyken almadığı desteği bugün aldığına göre, bu verilen pozitif bir destekten çok bir reaksiyonla ilgili. Seçmenin bir kısmı oyunu Erdoğan’a vermek istemiyor ama Kılıçdaroğlu’na da vermek istemiyor. Görünen bu. Öte yandan, şunu tahmin edebiliriz: seçim tarihi yaklaştıkça seçimlerin ana sorusu yeniden “Erdoğan devam etsin mi kalsın mı” sorusu haline gelecek ve İnce’ye verilecek destek azalacaktır. Ancak bu azalma cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Kılıçdaroğlu’nun kazanmasına yetecek kadar bir azalma olmayabilir. Bunu da hesaba katmak gerekiyor.
İnce bu reaksiyoner desteği hangi kesimlerden alıyor?
İşin ciddiyetle ele alınması gereken tarafı da o. Belli ki, muhalif ama Erdoğan’ın bir dönem daha iktidarda kalma ihtimalini hayat memat meselesi olarak görmeyen bir seçmen kitlesi var. Bunların önemli bir kısmını seküler-milliyetçilerle, ilk kez oy kullanacak seçmenler oluşturuyor. Bu şu anlama geliyor: Türkiye siyasetinde uzun zamandır üç büyük aktör vardı. Cumhur İttifakı, Millet İttifakı ve HDP. Şimdi belli ki, bu üç aktörün kapsayamadığı bir seçmen kitlesi oluşmuş durumda. Bu kitlenin ne kadar büyük olduğunu, bu kitlenin seçimlere kadar bu üç aktörden uzak kalma halini devam ettirip ettirmeyeceğini bilmiyoruz ama endişelerimin olduğunu söylemek zorundayım. Endişeliyim çünkü İnce yarın öbür gün çekilse bile, sözünü ettiğim seçmen grubunun bir kısmı Sinan Oğan’a destek vermeye başlayabilir ya da sandığa gitmeme tutumu alabilir. Velhasıl, bugün itibarıyla yüzde 5’in üzerinde bir seçmen kitlesi sözünü ettiğim üç ana aktöre de uzak ve bu kitlenin tercihleri cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasının önünü açabilir. Bu olursa ve cumhur ittifakı da parlamentoda çoğunluğu kazanırsa, ki bu da ihtimal dahilinde, Erdoğan’ın ikinci turda kazanmasının yolu da açılabilir. Dolayısıyla muhalefetin şunu görmesi gerekiyor: Söz konusu kitle sadece İnce’yle görüşülerek, onu Millet İttifakı saflarına davet ederek kapsanamayabilir. Belli ki, bu kitle kapsanmak isteniyorsa başta CHP olmak üzere muhalefetin yeni siyasetler, yeni söylemler geliştirmesi gerekiyor.
YRP SEÇMENİNİN BÜYÜK KISMI PARTİ KARARINA UYAR
Erdoğan’ın hafta içinde ziyaret ettiği YRP’nin, Cumhur İttifakına beklenen katkıyı sunup sunmayacağı tartışması sürüyor. Zira, Fatih Erbakan’ın keskin bir dönüş yaparak Cumhur İttifakına katılma kararının YRP içinde rahatsızlık yarattığı belirtiliyor. Sizce Erbakan bu keskin dönüşü neden yaptı ve bir bölümünü YRP’nin topladığı Erdoğan’a tepki oyları nereye gider?
YRP, seçimlerin gidişatı açısından önemli bir parti olacak gibiydi. Çünkü kamuoyu yoklamaları AK Parti’den, Erdoğan’dan, Cumhur İttifakından memnun olmayan, fakat Millet İttifakı saflarına geçmeye de hazır olmayan bir grup seçmenin olduğunu gösteriyor. YRP, bu seçmen grubu için iyi bir adres oluşturuyordu. YRP’nin Cumhur İttifakına katılma kararıyla beraber YRP seçmeni ne yapar ondan emin olmak biraz zor. Şöyle ki, YRP’de olmayı tercih eden seçmenlerin, YRP bu kararı aldı diye orayı bırakıp Millet İttifakına örneğin SP’ne geçmesi epey zor. Bu seçmenlerin büyük kısmı bence partinin kararına riayet edecektir. Bir kısmının da kararsız kalması, sandığa gitmemesi beklenebilir.
YRP’nin, “Cumhur İttifakıyla işbirliği yapmayacağız” dedikten sonra neden son anda bu manevrayı yaptığına gelince, Fatih Erbakan’ın açıklamasından da anladığım, kendi tabirleriyle seçimlerin “CHP zihniyetince” kazanılmasına sebep olmak istememiş olabilirler gerçekten.
ERDOĞAN TABANINI GENİŞLETMEK ZORUNDA AMA ARAÇLARI ÇOK SINIRLI
YRP’nin saflara katılma şartlarından biri olan kadına yönelik şiddet yasasının kadınlar aleyhine yeniden düzenlenmesi konusunda Grup Başkan Vekili Özlem Zengin’de simgeleşen itirazlarda sessizleşme söz konusu. Erdoğan, yaptığı tercihle partisindeki bu rahatsızlıkları önemsemediğini göstermiş oldu ama YRP ve Hüda Par tercihlerinin Erdoğan için yaratacağı kazanç/kayıplar bahsi için ne söylersiniz?
Erdoğan’ın, YRP ve Hüda Par gibi iki partiyi Cumhur İttifakına katmasının arkasında birkaç şey olduğunu düşünüyorum. Öncelikle hepimizin gördüğünü Erdoğan da iyi görüyor. Seçimler, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimi kaybedilmek üzere, bu açık. Dolayısıyla, Erdoğan’a yeni seçmen lazım. YRP seçmenini kendi seçmeni kılmak Erdoğan açısından önemli.
Hüda Par’a gelirsek, Erdoğan seçmen desteği çok kuvvetli olmayan Hüda Par’ı ittifaka katarak, büyük ihtimalle, bir dönem AK Parti’ye oy vermiş ama son dönemde Ak Parti’den uzaklaşmış Kürt dindarlara “sizi o kadar da unutmadım” demek istiyor.
Ama burada Erdoğan’ın temel bir açmazı var. Erdoğan seçmen desteğini genişletmek zorunda ama her hamlesi birtakım eksilmelere, küçülmelere de yol açabilir. Erdoğan, “milli yerli rejim” diyerek büyük bir siyaset değişikliğine gitti ve o siyaset değişiminin maliyeti 10 puanlık kayıp oldu malum. YRP ve Hüda Par hamleleri de benzer sonuçlar üretebilir. YRP ve Hüda-Par Cumhur İttifakına dahil olduğu için AK Parti’den uzaklaşan seçmenler de olabilir.
Erdoğan ikinci bir açmazı daha var. O da şu: Erdoğan seçmen tabanını genişletmek zorunda ama siyaset yapamıyor, enstrümanları çok sınırlı. Milli yerli rejim hülyasından dolayı yeni toplumsal talepleri karşılayamıyor. Ancak zaten epey azalmış olan ekonomik imkanları tepe tepe kullanarak ve üzerine konuştuğumuz bir iki puanlık partileri bünyesine katarak seçmen tabanını büyütebileceğini düşünüyor.
KÜRTLERİN TALEPLERİNE KULAĞIM O KADAR DA KAPALI DEĞİL!
Hüda Par tercihi, HDP’ye oy veren ama HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkarmamasından ve Kılıçdaroğlu’na destek vermesinden rahatsız olan dindar muhafazakar Kürtlerin oyunu alabilme hedefini de içeriyor mu ve bunun karşılığı ne kadar olur?
Karşılığının çok büyük olacağını sanmıyorum ama hesap bu olsa gerek. Biraz önce dindar muhafazakar Kürtler derken buna benzer bir şey söylemek istedim. Başka türlü bu adımı açıklamanın çok da mümkünatı yok. Çünkü biliyoruz ki Hüda Par kendi başına ya da bağımsız adaylarla seçimlere girdiğinde milletvekili kazanacak ya da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kaderini değiştirebilecek büyüklükte bir parti değil. Erdoğan’ın oy potansiyeli yüz binlerle değil, on binlerle ölçülen bir partiyi bünyesine katması o on binlere ihtiyacından olmasa gerek. Hüda Par gibi Kürt meselesinde AK Parti’nin terk etmiş olduğu bir yolda kalmakta ısrar eden bir partiyi bünyesine katan Erdoğan muhtemelen Kürt dindarlara “bakın, Hüda Par da benimle birlikte, dolayısıyla Kürtlerin taleplerine kulağım o kadar kapalı değil” gibi bir mesaj vermek istiyor.
BİLGEN VE TAN’IN AK PARTİ’DE SİYASET YAPMAK İSTEMELERİNİ ANLAYABİLDİĞİMİ SÖYLEYEMEM
Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’ya konuşan AKP’li yöneticilere göre, Erdoğan’ın Kürt seçmene başka sürprizleri olacak. Bu sürprizler, bir süredir AKP’den milletvekili adayı olacakları konuşulan ve yaptıkları açıklamalarda bu olasılığı kapatmayan Altan Tan ve Ayhan Bilgen olabilir mi?
Olabilir. Türkiye siyaseti ağırlıkla semboller üzerinden yürüyen bir siyaset olduğu için, Erdoğan Kürt meselesinde açık seçik “şunu yapacağım” demek yerine, bu türden sembol isimleri bünyesine katarak yine özellikle Kürt dindarlara, Kürt meselesine dair bir şey yapacağı izlenimini vermek istiyor olabilir. İki ismi az da olsa tanıyorum. Bu yönde haberler çıktığında önce güvenilmez bir kulis bilgisi olduğunu düşündüm. Ancak ikisinin de beyanatlarını izleyince bu yönde çalışmalar olduğunu, kendilerinin de AK Parti’den milletvekili olmayı kabul edebileceklerini anladım. Öncelikle, herkesin istediği yerde siyaset yapma hakkı olduğunu teslim ediyorum. Ancak Bilgen ve Tan örneğinde şöyle bir mesele var. İkisi de çok uzun olmayan bir zaman önce HDP’de siyaset yapıyorlardı ve bugün HDP’yle AK Parti birbirine en uzak iki siyasi parti haline geldi. Bilgen ve Tan’ın HDP’den ayrılmış olmalarında anlaşılmayacak bir şey yok ama AK Parti’de siyaset yapmak istemelerini anlayabildiğimi söyleyemem. Hele de AK Parti Kürt sorununda bugünkü çizgisindeyken.
Bilgen ve Tan, basitçe milletvekili olabilmek için bu türden “tutarsız, uyumsuz” hamleler yapıyorlar denebilecek isimler değil. O nedenle bu iki isme AK Parti’nin Kürt meselesi siyasetinde bir şeylerin değişebileceğinin vaat edilmiş olması gerekir diye düşünüyorum. Fakat o vaat edilenlere ikna olmak da ayrı bir mesele. AK Parti’nin hem gidişatı, hem uzun süredir takip ettiği yol ama hem de 14 Mayıs sonrasındaki Türkiye’nin siyasi konfigürasyonunu düşündüğümüzde AK Parti seçimleri kazansa bile, Bilgen ve Tan’a vaat edilen şeylerin yapılma ihtimalinin çok düşük olacağını düşünüyorum.
HDP DÜŞÜK PROFİLDE DAVRANMASAYDI, CUMHURBAŞKANINI DESTEKLEME FORMÜLÜ KOLAY SATIN ALINAMAZDI
Millet İttifakı, Hüda Par’ın Hizbullah’ın devamı olmasının yanı sıra, programında ana dilde eğitim, federasyon, yerelden yönetim gibi taleplerin olması üzerinden de Cumhur İttifakını sıkıştırıyor. Hüda Par’a karşı çıkılırken ana dilde eğitime ya da yerelden yönetime karşı çıkılmış, bu talepler kriminalleştirilmiş olmuyor mu, ne dersiniz?
Evet ama şunu kabul edelim, Türkiye Devleti 2015 sonrasında uygulamaya koyduğu siyasetle Kürt meselesini kriminalize etmekte epey bir yol almış durumda. Bugün HDP ile muhalefet arasında önümüzdeki seçimlere yönelik olarak, demokrasiye dönmek üzere bir işbirliği var ama bunun arkasında muhalefetin Kürt meselesine dair kuvvetli bir pozisyon yenilenmesi var demek çok mümkün değil.
Dediğim üzere 2015’ten sonra anadilde eğitim, özerklik vs. gibi öneriler neredeyse PKK’yle özdeşleştiriliyor ve bu özdeşleştirmeyi yapanlar sadece iktidar partileri değil. Hatta öyle olmadığı için ki Erdoğan, Millet İttifakının içini bunun üzerinden karıştırmak istiyor. Bütün bir iktidar medyası “HDP ile iş birliği yapıyorsunuz, dolayısıyla teröristlerle iş birliği yapıyorsunuz” diyerek bilhassa İYİ Parti’nin ve CHP’nin milliyetçi seçmenlerini kışkırtmaya çalışıyor.
Yine de seçim gününe kadar yoğun bir şekilde sürdürüleceği anlaşılan “Kılıçdaroğlu Kandil’in adayı” propagandasının bundan 3-4 sene önce sokakta bulduğu karşılıkla, bugün yarattığı etki için gözleminiz ne?
Çok etkisinin olmayacağı Millet İtitfakı+HDP formülünün artık çalışıyor olmasından belli oluyor. Dediğiniz üzere 4-5 sene önce olsaydı Altılı Masa+ HDP’nin ortak cumhurbaşkanı adayını destekleme fikri bu kadar kolay satın alınmazdı. Ama hem yaşanan iktisadi durum, hem de Erdoğan’ın kurduğu “yerli milli” rejimin otoriter karakteri seçmenleri normalde daha duyarlı olacağı bu türden meselelere karşı daha az duyarlı hale getirmiş olsa gerek. Ama şunu da belirtmeden geçmeyeyim. Bu meselede çok büyük bir sorun yaşanacak gibi olmamasının arkasındaki sebeplerden biri de, HDP’nin oldukça düşük profilde davranıyor olması. Çabuk unutuyoruz ama 2019’dan sonra HDP’nin pozisyonu bu değildi. HDP yerel seçimlerdeki kadar kolay destek vermeyeceğini beyan etmişti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Ama bir noktada HDP parlamento seçimlerinde ittifak yapmaya niyetlerinin ve ihtiyaçlarının olmadığını belirtti. Bu netleştiğinde muhalefetle HDP ilişkisi de rahatladı.
HDP BEKLENTİLERİNİ BELLİ BİR SEVİYEYE ÇEKTİĞİ İÇİN BİR YOL BULUNDU
Perspektif’te ocak ayında yazdığınız yazıda, cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilmek için HDP desteğine ihtiyaç duyan muhalefetin bu desteği “Kürtlere borçlanmadan” istediğini belirtmiş, muhalefetin, “HDP’nin dışarıda kalması” ihtiyacıyla, HDP’nin “tanınma, hesaba katılma” ihtiyacını tanımasının, bu iki ihtiyacı uzlaştırmasının iyi bir yol olacağını belirtmiştiniz. “Kürt meselesine dair kuvvetli bir pozisyon yenilenmesinden bahsedemeyiz” dediniz ama altını çizmek için, geldiğimiz noktada bu ne kadar karşılanmış oldu?
Bu yazıyı yazarken de beklentim çok yüksek değildi. Bir yol bulunabileceğini söylerken, bu yolun taraflar açısından büyük maliyetler getiren bir yol olmayacağını söylemeye çalışıyordum. Nitekim öyle bir yol bulundu. Sonuçta Kemal Kılıçdaroğlu Millet İttifakı adayı olarak HDP ile görüştü ve HDP’nin tutum belgesindeki temel yaklaşımları benimsediğini gösteren bir açıklama yaptı. HDP beklentilerini belli bir seviyeye çektiği için, o beklentiler karşılanmış oldu. Zaten onun için de HDP aday çıkarma tutumundan vazgeçti. Dolayısıyla birkaç bir şeyi hesaba katmak gerekiyor. HDP’nin “halden anlayan tutumu” da bu manzaranın ortaya çıkmasına katkıda bulundu.
HDP TÜRKİYE SİYASETİNDE OYUN KURUCU AMA BUNUN KÜRTLERE BİR FAYDASI YOK
HDP seçmenleri arasında, HDP’nin “şartsız destek” sunmasından hoşnut olmayanlar olduğu görülüyor. Bu kesimlere göre “Akşener’le, Sur’u yıkanlarla kol kola girilen ittifak ancak şartlı desteklenebilir!” Bu eleştirilerin haklılık payı var mı?
Eleştirilerin anlaşılır bir tarafı var. “Bu iş bu kadar ucuza gitmemeliydi” türünden serzenişlere itirazım yok. Lakin HDP desteğinin “bu kadar ucuza kapatılmasın”ın arkasında HDP’lilerin basiretsizliği mi var, yoksa şartlar mı bizi buraya getirdi sorusunu sorduğumda, cevabım daha ziyade ikincisi. 2015’ten sonra girilen ortam, adım adım oluşan şartlar HDP’yi bu tutumu almaya biraz da mecbur bıraktı. Şunu kastediyorum: Kürt meselesinde esas mevzu epey bir zamandır Kürtler üzerindeki baskının azaltılmasına, vekillerin serbest bırakılmasına, belediyelere kayyum atanmasına son verilmesine sıkışmış durumda. Bunların olabilmesi için de iktidar değişikliği gerekiyor. O iktidar değişikliği de Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı üzerinden olabilir görünüyor. Dolayısıyla HDP’nin aldığı bugünkü pozisyonu kolayca mahkum etmek, bahsettiğim şartları hesaba katınca, çok doğru değil. Ama şunu da belirtmeme izin verin. Uzun zamandır şu deniyor: Kürtler, HDP Türkiye siyasetinde “oyun kurucu” durumunda. Erdoğan iktidarı değişecek mi, devam mı edecek, buna Kürtler karar verecek. Söylenen bu. Bu tespit esas itibarıyla doğru tabii ki, ama uzun zamandır söylüyorum, bunun Kürtlere faydası yok. Ya da faydası demin söylediğim minimum seviyede. Belki vekiller serbest bırakılacak, seçilmişler görevlerine dönecek ve Kürt şehirlerinde belki biraz daha ferah bir ortam olacak. İktidar değişirse olabilecek olan bu. Bu bir açıdan baktığınızda çok önemli görünebilir ama Kürt meselesinin 100 senelik tarihini ya da Kürtlerin oyun kurucu olma vasfını düşününce o kadar da önemli değil. Dolayısıyla, evet Kürtler Türkiye siyasetinde kuvvetli ama bu kuvvetin Kürtlere aman aman bir faydası yok.
REJİMİN DEVAM ETMESİ BAHÇELİ İÇİN BEKA MESELESİ
Türk milliyetçiliği de çalışan bir akademisyen olarak, MHP lideri Bahçeli’nin seçime kendi amblem ve adaylarıyla girme kararını da soralım. Bahçeli’nin Cumhur İttifakı için dezavantaj yaratacak bu tutumu, YRP ve Hüda Par katılımlarının ardından pazarlıkta el yükseltmek için aldığı yorumları ağırlıkta. Katılır mısınız ve MHP için öngörünüz ne?
Bahçeli’nin iki kararı var. Birincisi Hüda Par’la oluşan koalisyona onay vermek, ikincisi de YRP ve BBP’nin ayrı listeyle seçime gireceğiz açıklamasını takiben “biz de ayrı gireceğiz” demesi. İlkine yoğunlaşacak olursak, normal şartlarda Hüda Par’la ittifaka onay vermesinin arkasında ne var diye baktığımızda şunu görüyorum. Erdoğan gibi Bahçeli de esas resmi görüyor. İktidarı kaybediyorlar. Gördüğü bu. Şunu unutmayalım. Bu milli ve yerli rejimin başında Erdoğan var ama mimarı Bahçeli. Bahçeli ve partisi bu rejimin olduğu şekliyle devam etmesini istiyor. MHP ve Bahçeli açısından beka meselesi aslında bu. İktidar değişikliğini Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir mesele olarak kodluyorlar. O nedenle Bahçeli Cumhur İttifakını iktidarda tutacak her türden oportünist adıma destek vermeye hazır. Hüda Par’la ittifakın onaylanmasının arkasında esas olarak bu mantık var. Bahçeli’nin “seçimlere kendi listelerimizle gireceğiz” açıklamasını yapması ise pazarlık için mi, yoksa kesinleşmiş bir karar mı, bunu henüz bilmiyoruz. Umarım kesinleşmiş bir karardır, çünkü MHP ayrı listeyle girerse Millet İttifakının parlamento seçiminde çoğunluğu kazanması daha kuvvetli bir ihtimal haline gelebilir.
İktidarın devamı Bahçeli için beka meselesiyle, ayrı listelerle girerek bu olasılığı neden zayıflatıyor?
Eğer ayrı listelerle seçime girmek kesinleşmiş bir karar ise, bunun arkasında anladığım kadarıyla şu var: YRP için söz konusu olan dinamik MHP için de söz konusu. Yani bir kısım MHP’li de Millet İttifakı saflarına gitmek istemiyor ama Erdoğan’a da onay vermiyor. Bu dinamikten ötürü AK Parti listesinden seçime girmek, MHP’deki Erdoğan memnuniyetsizlerinin sayısını artırabileceği gibi bunların sandığa gitmemesinin de önünü açabilir. Bahçeli ve MHP yönetimi bu kararı böyle bir kaygıyla almış olsa gerek.
Ancak bu karar nihaiyse eğer, onun da kendine özgü başka bir riski var. Seçime MHP listesiyle girilmesi durumunda MHP’nin baraj altına düştüğü ortaya çıkabilir. 41 il haricinde AK Parti listelerinden girilirse MHP baraj altında görünse bile bu izah edilebilir. Bir de şu var: MHP, AKP listelerinden girecek olursa, bir kısım MHP seçmeni, Erdoğan yerine Sinan Oğan’a ve Zafer Partisi’ne oy verebilir. Bu da hesap ediliyor olabilir.