TTB: 4 milyon 120 bin insanın barınma sorunu yokmuş gibi davranılıyor
TTB, 6 milyon insanın barınma sorunu olduğunu belirterek; “Cumhurbaşkanı 2 milyon insanı kapsayan bir açıklama yapmaktadır. 4 milyondan fazla insanın barınma sorunu yokmuş gibi davranılmaktadır" dedi.
Fotoğraf: Evrensel
Türk Tabipleri Birliği (TTB), 6-20 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremlere dair 2’inci Ay Deprem Raporunu açıkladı. TTB, 2’inci Ay Deprem Raporunda geçici yerleşim alanlarına dair bilgilendirme yaptı.
Depremlerin ardından ortaya çıkan barınma sorunlarına dair yetkililerin verileri eksik paylaştığına değinilen basın açıklamasında konuşan TTB MK üyesi Dr. Ahmet Karer Yurtdaş, “Şubat depremlerine dair verilerin tam olmadığı veya eksik olduğu tarafımızca izlenmektedir. Hasar tespit çalışmalarının net olmaması da kaygıya neden olmaktadır. Şubat depremlerinde 6 milyon insanı ilgilendiren barınma sorunu söz konusu iken; Cumhurbaşkanı 2 milyon insanı kapsayan bir açıklama yapmaktadır. 4 milyondan fazla insanın barınma sorunu yokmuş gibi bir izlenim söz konudur.” diye konuştu.
TTB MK Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise göçmen ve inanç gruplarına mensup kişilerin ayrımcılığa maruz kalarak barınmaya dair ciddi sorunlar yaşadığını ifade etti.
"YETKİLİLERİN YAYIMLADIĞI VERİLER YETERLİ DEĞİL"
TTB 2’inci Ay Deprem Raporunun açılış konuşmasını TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı yaptı. Fincancı Mart ayını da kapsayan 2. Ay Deprem Raporu’nun kendileri açısından önemine değindi ve “14 Mart Tıp Haftası’nda dört koldan hekimleri ziyaret ederek; hem dayanışmayı ördük hem de yitirdiğimiz meslektaşlarımız andık” dedi. Sağlık Bakanlığından talep edilen randevuyu yinelediklerini hatırlatan Fincancı, depremin ardından yetkililerce yayımlanan verilerin yeterli olmadığına dikkat çekti.
“BARINMA EN TEMEL YAŞAM HAKLARINDAN BİRİ”
Ardından TTB MK üyeleri Dr. Ahmet Karer Yurtdaş ile Dr. Onur Naci Karahancı hazırlanan raporu kamuoyuna açıkladı. TTB yaşamın sürdürülebilmesi için en temel haklardan birinin barınma olduğunu ifade ettiği raporunda, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25/1 maddesi ile BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin (EKSHS) 11. maddesine vurgu yaparak, “Barınmayı düzenleyen uluslararası sözleşmelerde geçen konut kavramı sıradan bir kavram değildir. Bu metinlerde konut; rahat, huzurlu, yeterli, elverişli, uygun, onurlu, sağlıklı ve aile mahremiyetini güvence altına alan bir yer olarak tanımlanmaktadır” diyerek konutun belirli niteliklere sahip olması gerektiğinin altını çizdi.
Yeterli standartta konutun çerçevesinin çizildiği basın açıklamasında “İçinde yaşayanların yeterli alana sahip olduğu, yaşayanları soğuk ve sıcaktan, rutubetten, yağmurdan, rüzgârdan ve sağlığa yönelik diğer tehditlerden, yapısal tehlikelerden, salgın hastalıklardan korumaya elverişli konuttur. Doğal ve ortak kaynaklara, temiz içme suyuna, yemek pişirmek, ısınmak, aydınlanmak için gerekli enerji kaynaklarına, sağlık ve temizlik hizmetlerine, yiyecek saklama araçlarına, çöp atma tesisatına ve acil durumlarda gerekli hizmetlere erişebilme niteliklerine sahip konut” olduğu ifade edildi.
“HASAR TESPİT ÇALIŞMALARININ NET OLMAMASI KAYGI YARATTI”
Depremin ardından başlatılan hasar tespit çalışmalarındaki sorunlar ve bu sorunlar akabinde eksiksiz verilerin paylaşılmadığının ifade edildiği basın açıklamasında konuşan TTB MK üyesi Dr. Ahmet Karer Yurtdaş, “Türkiye’de verilere erişim can yakıcı. şubat depremlerine dair verilerin tam olmadığı tarafımızca izlenmektedir. Hasar tespit çalışmalarının net olmaması kaygıya neden olmaktadır. Şebeke suyunun niteliğine dair de veriler net değildir. mart ayı içerisinde çeşitli bakanlıklarca da yapılan açıklamada 6 milyon kişinin bir barınma sorunu yaşadığı tespit edilmiştir. Ancak Cumhurbaşkanı 2 milyon kişi için açıklama yapmıştır. 800 bin kişi köylerine gitmiş; 4 milyon 120 bin kişi ise başka kentlere göç etmiştir. Burada 4 milyon insanın barınma sorunu yokmuşçasına bir izlenim söz konusudur.” dedi.
“GÖÇMEN VE İNANÇ GRUPLARI BARINMAYA DAİR SORUNLAR YAŞIYOR”
Dr. Yurttaş’ın ardından Mersin Tabip Odasından Dr. Ömer Özkan Özdemir söz aldı. Dr. Özkan, “Mersin deprem bölgesinin ilk çıkış kapısı. Deprem bölgesinden hısımlık yakınlık ilişkisi bulunan, resmi rakamlarla 150-200 bin, Mersin Belediyesince ise 350 ila 400 bin insanın göç ettiği bir kent.” diye konuştu.
Hem SES hem de belediyenin katkılarıyla kentte yürüttükleri çeşitli çalışmalara dair de bilgi veren Dr. Özdemir, barınma yerlerinin nasıl olması gerektiğine de değinerek, “ Mersin'in 13 ilçesinden 7 ilçesine ulaştık. Barınma alanlardaki cinsiyet dağılımında yüzde 53'ü kadınlar kalanı ise erkekler oluşturuyor. Geçici barınma yerlerinde 20 kişiye bir tuvalet, 50 kişiye bir duş yahut banyo önerilmektedir.” dedi.
Geçici barınma alanlarında sınıfsal ayrımcılığı gözlemlediklerini de ifade eden Dr. Özdemir’in ardından söz alan Prof. Dr. Fincancı, “Raporumuzda göçmen ve inanç gruplarının barınma hakkından sağlanmasına yapılan ayrımcılık tanımlanıyor. Böyle bir çalışma dayanışma olmadan olmazdı. Dayanışma ve emek gösteren arkadaşlarıma teşekkür ederim” dedi.
TTB MK üyesi Dr. Onur Naci Karahancı da çadır yerlerinin kadın ve çocuklar açısından uygun olmadığına vurgu yaparak; “Sıklıkla tarafımıza kadınlar maruz kaldıkları şiddetin bildirimini yapıyordu” diye konuştu.
“BARINMA SORUNUNA DAİR DEPREM ÖNCESİNDE KAÇ EV OTURULAMAZ BİLMEK LAZIM”
Adana, Adıyaman, Maraş ve Kilis illerindeki hasar tespit çalışmalarına ilişkin somut verilerin elde edilemediğine değinilen raporda; “Barınma sorununun gerçek boyutunu bilebilmek için deprem öncesinde yaşanılan konutun oturulamaz hale geldiği hanelerin sayısının ya da hasar tespit çalışmalarındaki terminoloji ile bağımsız bölüm sayısının bilinmesine ihtiyaç vardır.” denildi. TÜİK hane halkı büyüklüğünün verilerine illere göre erişimin söz konusu olmadığına yer verilen raporda, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, TÜİK, AFAD, belediyeler gibi ilgili kurumsal yapılardan doğrudan verilerin elde edilemediği koşullarda, yetkililerin basına yansıyan açıklamalarındaki verileri temel alarak sorunun boyutunu ortaya koymaya yönelik bir akıl yürütmeye gereksinim vardır.” denildi.
Raporda ayrıca özellikle değerlendirme sürecinde temas edilen birinci basamakta aile sağlığı merkezlerinde çalışan sağlık çalışanları olmak üzere bölgedeki tüm sağlık çalışanlarının büyük kısmının depremzede olduğu bir kez daha hatırlatılarak, “Birleşmiş Milletler yeterli yaşam standardı hakkının bir bileşeni olarak yeterli barınma ve bu bağlamda ayrımcılığa uğramama hakkı özel raportörünün de ifade ettiği üzere etkilenen tüm kişi ve grupların bilgiye erişimi ve afet müdahalesinin çeşitli aşamalarının planlanması ve uygulanmasına, geçici ve kalıcı çözüm süreçlerine anlamlı bir şekilde katılabilmeleri, özellikle kadınların katılımının garanti altına alınması sağlanmalıdır.” ifadelerine de yer verildi. (Ankara/EVRENSEL)