12 Nisan 2023 06:45

Bir olay: 1 Mayıs | Bir kavram: Tarihsel rol

Toplumun maddi koşullarına göre belirlenen sınıfların yine aynı yasalarca belirlenen çıkarları gereği tarihte üstlendikleri değiştirici güç, onların tarihsel rolünü ifade eder.

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Bir olay: 1 Mayıs

Türkiye, gitgide derinleşen yoksulluk ve artan siyasi baskıların gölgesinde gideceği genel seçimlerden hemen önce 1 Mayıs’ı yaşayacak. Bu atmosferde 1 Mayıs’ın kitlesel olarak kutlanması, mücadelenin örülmesi, işçi sınıfının ve ezilen halk kesimlerinin birlik ve dayanışma içinde meydanlarda olması özel bir anlam taşıyor. Bu sayımızda, kitlesel 1 Mayıs’ın önemine yönelik olarak işçi sınıfının kapsayıcı ve devrimci niteliğini işleyeceğimiz “tarihsel rol” kavramını ele alıyoruz.

Bir kavram: Tarihsel rol

“Bütün bir insanlık tarihinin ilk öncülü, hiç kuşkusuz, canlı insan bireylerinin varlığıdır.”* Ne var ki bu bireyler, birbirlerinden soyutlanmış biçimde değil, birbirleriyle ilişki içinde toplumsal bir hayat sürerler ve yaşamları, çıkarları, davranışları ve dolayısıyla rolleri de bu toplumsal ilişkiler tarafından şekillendirilir. Tarihin ta kendisi olan bu toplumsal süreçler belli bir gelişmişlik aşamasında, belirli maddi koşullar çerçevesinde bu bireyleri sınıflara ayırır. Sınıf, “tarihsel olarak belirlenmiş toplumsal bir üretim sistemi içindeki yerine; üretim araçlarıyla, (yasalarla koşullanan) ilişkilerine, emeğin toplumsal örgütlenmesinde oynadıkları role ve toplumsal zenginliklerden aldıkları payın büyüklüğüne ve bu paya hangi araçlarla sahip olduklarına bakılarak birbirinden ayrılan geniş insan topluluklarıdır.”** İnsanın değiştirici gücü, kitlesel olarak bilinçli biçimde belli bir ortak hedefe yöneldiği takdirde belirginleşir. Toplumun maddi koşullarına göre belirlenen sınıfların yine aynı yasalarca belirlenen çıkarları gereği tarihsel süreçte üstlendikleri değiştirici güç, onların tarihsel rolünü ifade eder.

Tarihsel rol, kutsal bir “tarih” kavramının insanlara tamamlamaları için verdiği bir görev değildir. Bilakis bu tabir, doğrudan gerçek yaşam koşullarının toplumsal kesimleri ittiği eylemleri ifade eder. Tarih, yani insan toplumu, belirli doğal yasalar doğrultusunda ilerlerken süreçler ve özneler birbirlerini etkilerler.

TARİHTE ÜRETİM VE SINIFLAR

İnsanlık tarihi bugüne kadar kabaca dört temel üretim sistemi yaşamıştır. Bunlar sırasıyla; insanın doğa üzerindeki egemenliğinin çok kısıtlı olduğu ve üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayanan ilkel komünal toplum, kölelerin efendileri için çalışıp ürettiği köleci toplum, serflerin topraklarla birlikte satıldığı toprak ağalığına dayalı feodal toplum ve işçilerin patronlar için kâr ürettiği sermaye ilişkisine dayalı kapitalist toplum. İlk aşamalarda çok sınırlı olan üretimin toplumsallığı ve ortak mülkiyet, köleci topluma geçişle birlikte yerini özel mülkiyete ve giderek üretimin toplumsallaşmasına bırakmıştır. Diğer bütün toplumsal aşamalarda üretim giderek toplumsallaşmış ancak mülkiyetin özelleşmesi daha da artmıştır. Belli bir alandaki az ya da çok köle sayısının yerini, bir bütün olarak beylikler almış ve o coğrafyadaki tüm serfler de aynı bey için çalışır olmuşlardır. Kapitalizmle birlikte sanayi dalında öyle bir iş bölümü ortaya çıkmıştır ki, madenden metali çıkaran bir maden işçisi, onu işleyen başka bir metal işçisi, arabanın modelini çizen başka bir mühendis, bu parçanın montajını yapan başka bir montaj işçisi, boyasını/cilasını yapan başka bir fabrika işçisidir. Yani üretimde çok ileri seviyede bir toplumsallaşma vardır. Buna karşın, sermayenin doğası, kendini artırmaya ve rekabet yoluyla diğerlerini yutmaya yönelik olduğu için mülk sahiplerinin sayısı gitgide azalır ve mülkiyetteki özelleşme had safhaya ulaşır. Toplumsal zenginlik, teknolojik gelişmelerden ötürü, toplamda artış gösterse bile eşitsizlik derinleşir, yoksulluk artar.

İŞÇİ SINIFININ SAFLARINA

Köleci toplum yıkıldığında, köle sahiplerinin egemen rolünü toprak sahipleri almıştır. Burjuvazi, feodal toplumu yıktığı esnada devrimci rolünü oynarken toplumsal bir şekilde üreten değil, şahsi bir şekilde sahiplenen sınıfı temsil eder, mülkiyet ile ilişkisi vardır. Sınıf olarak politik gücünü de bunun için kullanır. İşçi olarak örneğin “Ali” ve “Veli”, kapitalist toplumun etkisinde bireyler olarak zengin olmak, mülk edinmek isterler; ancak bütün olarak proletarya ise toplumsallaşan üretimin el ve kafa emeğini temsil eder, bu da üretimin toplumsallaşmasını temsil eder. Dolayısıyla bir sınıf olarak, mülkiyet ile ilişkisi yoktur. Öyleyse, proletaryanın tarihsel rolü sınıfları yok etmek ve sömürüyü ortadan kaldırmaktır. Bu sebeplerden ötürü proletaryanın politik gücü, toplumun tüm ezilenlerinin çıkarlarını temsil eder. Proletarya, yani işçi sınıfı, üretim araçlarına sahip olmayan ve geçinmek için emek gücünü satmak zorunda olan sınıftır. Tek tek işçiler olarak değil ancak bir sınıf olarak proletarya, toplumsal değişimin esas gücü ve politik aktörüdür.

Devrimci tarihsel rolünü tamamlayan burjuvazi artık tarih sahnesinde gerici bir role bürünmüş ve yok olmak için proletaryanın devrimci rolünü gerçekleştirmesini beklemektedir.

 

* Marx & Engels – Alman İdeolojisi (Evrensel Basım Yayın, s. 30)

** Lenin – Marx, Engels, Marksizm (s. 445)

ÖNCEKİ HABER

Sahi biz ne yaşadık?

SONRAKİ HABER

Gençliğin geleceği ve seçimlerin önemi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa