Çağrımız var!
Atışkan Alçı’nın patronuyla aynı partiye oy vermek istemiyorum diyordu grevdeki bir Atışkan işçisi. Sahi kime oy veriyor bu ülkenin zenginleri?
Genç Hayat Yayın Kurulu
"Bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler. Ve elbette ki, sevgilim, elbet, dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet…" Nâzım Hikmet, 6 Aralık 1945
Bir daha dönmemek üzere yıkılıp gidecekler diyoruz. Aradan geçen bunca yılın ardından, tek adam yönetiminin vaziyeti pek iyi değil, sarsılmalar yaşanıyor, biraz gümbürtüyle ortalığa saçılacak koca bir toz toprak bulutunun yaklaştığı uzaktan seçiliyor. Her ihtimale hazırlık yaparak tabi.
Tek adamın gidici olduğunu varsayalım ancak sonrası?
Türkiye’nin ikinci yüzyılına, herkesin kendince kesmek istediği bir hesabı var.
Hem de öyle tek başına oy pusulasının kesebileceği bir hesap değil bu.
Devlet, var olduğu ilk günden bu yana, halk kesimleri için kader tayin eden bir araç, hukukla, parlamentoyla, kamu daireleriyle, okullarıyla, profesyonel bürokratları ve memurlarıyla… Bu araca bir sopa diyelim. Her daim bu sopa görüyor hesabı, nereye vurulacağını, neyi ittirip nereyi kaşıyacağını. Şimdi bu devlet sopasını kullanmak için sistem partileri bir iktidar yarışı içindeler.
Yaşamın her bir alanını örgütlemede kullanılacak sopanın inceliği kalınlığı, uzunluğu kısalığı, hangi ağaçtan yapılacağı halk kesimlerinin rızasını alacak sistem partilerin politikaları etrafında belirlenecek, tabi sopanın gücü de karşı koyanların gücüyle ölçülecek. Sopa seçimlerde özünde aynı kalsa da pek tabi kendisinde bir şeyler değişecek. Peki, bu ne demek?
Eğitim, sanat, çalışma koşulları, günlük yaşam… Bunların her birinin yöneteni ve örgütleyeni olmak için devleti yönetmeye talip olanlar, bunu planlı, adım adım, belirli esaslara dayanan bir biçimde yapacak. Bu bilinmedik bir şey değil elbet.
Ancak hangi esaslar bunlar? Bizim esaslarımızla aynı dertleri, aynı ihtiyaçları mı içeriyorlar?
Dergimiz, uzun yıllardır yüzbinlerce gencin kaleminden ve gözünden geçti. Okundu, yazıldı, çizildi, üniversite amfilerinde, lise sıralarında kalabalık gruplar etrafında satır satır tartışıldı, sahiplenildi. Dolayısıyla Türkiye gençliğinin ihtiyaçları ve taleplerini anlamak isteyen herkesin sayfalara göz attığında görecekleri sansürsüz, filtresiz olarak gerçeklerin ta kendisi. Bu yüzden yukarıdaki sorulara yekten bir cevabı veriyor. Parasız, demokratik, bilimsel bir eğitim. İnsanca çalışma ve yaşam koşulları. Özgürlük ve eşitlik. Bu talepler kimi zaman soğukta ders dinleyemeyip kalorifer talep eden Erciyes üniversitelilerin için kimi zaman yüz yüze eğitim için yüzlerce kulüp ve topluluğu yan yana getiren ODTÜ’lülerin… Kimi zaman İMES’ten nitelikli mesleki eğitim için kimi zaman İstanbul Üniversite’sinden CİTÖB için sayfaları dolduruyor. Kürt gençliğinin demokrasi, barış ve eşitlik talebi her ulustan gençle yan yana yer alıyor. Tek adam iktidarına karşı haklarından ve hayatlarından vazgeçmeyen Türkiye gençliği, kendi seçeneği arıyor, içine sinmeyen tüm burjuva partilerin partilerinden gelmeyen yanıtlara ve çözümlere gözlerini kısarak bakıyor.
Dergimizin bu sayısında hazırlanan seçim özel dosyası, işte bu cevapsız kalan soruların hem neden cevapsız kaldığını araştırıyor hem de açıktan bir öneri sunuyor.
Seçim tarihi için girilen bu son düzlükte, dergimizin okurları bir yol haritasında ısrar ettiğimizi sezmiştir, dergimizle ilk defa tanışan okurumuz için seçimlere ilişkin birkaç başlığa ayırdığımız yazıların bu ısrarın genel tartışma zemini sunacak olmasını ümit ediyoruz.
Örneğin, Milli Savunma Bakanlığının 2023 bütçesi, tamı tamına 182 milyar 770 milyon 960 bin lira. Savaş bütçesinden gençliğe para kalmıyor yani. Üstelik bakanlığa bağlı çalışan işçilerin ortalama ücreti ise 15 bin. Açlık sınırının da yoksulluk sınırının da altında.
“İşçiyi görmeyenlerin koltukları sallamamız gerekiyor”* diyor üniversiteli bir gencin babası olan sanayi işçisi. Bu elbette bu dergiyi okuyan herhangi bir gencin babası. Kaçarı yok, biz milyonlarca üniversite ve lise öğrencisi, ailelerimiz on binlerce iş kolundan Türkiye’nin işçi ve emekçisi. İşte bize bir şey söylüyor bu ilişki.
Çünkü siyasetin aktörleri değişir, zaman değişir, tartışmalar çeşitlenir, cevaplar başka meselelere konuşlanabilir.
Ancak ortada esas olan bir şey kalır ki, o da bizim hayatımıza biçilen pay
Atışkan Alçı’nın patronuyla aynı partiye oy vermek istemiyorum diyordu grevdeki bir Atışkan işçisi.
Sahi kime oy veriyor bu ülkenin zenginleri?
Durulması gereken bir safın izini sürüyoruz. Dergimizin içeriğinde Burak Bağçeci Millet İttifakı’nın ekonomi programını tartışıyor, Ender Şiar Argın parlamentonun işlevini ve halk kesimlerinin pozisyonuna açıklık getiriyor. Üniversite gençliğinin seçimini Uğur Düzgün’ün kaleminden okurken, Türkiyeli genç kadınların eşit ve şiddetsiz bir yaşam imkanını Hazan İlik’ten okuyoruz. Meslek liseli ve işçi gençlik ise Barış Timur’un kaleminden Türkiye gençliğinin seçeneğini, aynı yerde olmak istemediklerimizi bir elekten geçiriyoruz.
Sopa’nın gücü demiştik ancak karşısında duranların gücüyle ölçülür. Kimin eline geçeceğini, nasıl kullanılacağını, hayatımızın payını kendimiz tayin edebilmek için bir seçeneğimiz var. Örgütlü bir yaşamın kapılarını aralamak, mücadeleyle kazanmak için bir seçeneğimiz var.
Oy verin biz değiştirelim diyenler değil, sizi biz temsil edelim de değil, birlikte mücadele ederek kazanacağız diyen Emeğin Adayları var.
Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri TİP dışında seçimlere Yeşiller ve Sol Parti listelerinden giriyor.
Türkiye gençliğinin örgütlü gücü, talepleri ve kendi siyaseti etrafında biriktirmesiyle seçimler de gelecek de kazanılacak deniliyor.
Çağrımız var!
Türkiye gençliğinin seçiminin bu perspektife sahip adaylardan yana olmasıdır çağrımız. Geleceğimiz, özgürlüğümüz ve haklarımız için
Şimdi gösteri zamanı.
* https://www.evrensel.net/haber/487061/harb-is-uyesi-isciler-isciyi-gormeyenlerin-koltuklarini-sallayalim