12 Nisan 2023 07:40

Seçim güvenliği için birlikteliğimize güveniyoruz!

Seçim sürecinde, mahallelerde, okullarda kuracağımız birliklerle seçimin güvenliğini sağlamak için bir araya gelmeliyiz.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Ilgın ÇERİBAŞ

Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi

 

Mayıs 2023 seçimlerine sayılı günler kalmışken Erdoğan’ın üçüncü kez aday olması gündemdeki tartışmalardan bir tanesi. Resmî Gazete’de yayınlanan karara göre Erdoğan “üçüncü” kez aday oldu. Burada üçüncü kez ifadesini vurgulamak gerekiyor çünkü anayasal olarak Erdoğan’ın aday olmasının yolları kapalı.

Anayasanın 101. maddesine göre bir cumhurbaşkanın görev süresi 5 yıldır ve bir kimse en fazla iki kez cumhurbaşkanı seçilebilir. Üçüncü kez aday olabilmenin tek koşulu ise anayasanın 116. maddesine göre cumhurbaşkanın ikinci dönemi sürerken meclisin çoğunluk kararıyla seçimleri yenilemesi. Malumunuz üzere TBMM böyle bir karar almış değil.

Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasının hukuki zemini olduğu yönünde sürdürülen tartışmalar ise şu argümanla temelleniyor: 2017 yılında gerçekleşen referandum sonucunda başkanlık sistemine geçilmiş, parlamenter sistem değişmiş, dolayısıyla Erdoğan yalnızca 2018 yılında bir kez aday olmuş, 2014 yılındaki adaylığı mevcut sistem öncesinde olduğu için başkanlık sistemi içinde adaylık olarak sayılmamıştır. Birçok siyasi parti ve meslek örgütü adaylık tartışmalarına dair hukuki süreçlere başvurmuşken, anayasa hukukçuları çoğunlukla YSK’nin onayladığı bu adaylığın geçersiz olması ve iktidar cephesinin argümanlarının temelsiz olduğu yönünde hemfikir gibiler. Bu süreç hukuki bir süreç değil bizatihi anayasal hükümleri çiğneyerek işletilen bir süreçtir.

KANUNLAR İLK KEZ ÇİĞNENMİYOR

İçinde yaşadığımız devletin tüm organları ile kurum ve kuruluşları teoride anayasaya bağlıdır. Ancak şahit olduğumuz süreç bize şaşırtıcı gelmiyor. Çünkü biliyoruz ki -bir kısmını kendi elleriyle yazdıkları- yasaları ilk kez çiğnemiyorlar. Bunun ötesinde devletin işler halde olan tüm kurumlarını, mahkemelerini, kanuni yollarını tek adamın istek ve temsilcisi olduğu düzenin ihtiyaçlarına göre planlayıp işlevsizleştiren iktidar cephesi, bugün anayasayla güvence altına alınmış haklarımıza saldırıyor, adalet ihtiyacını çığ gibi büyütüyor. 14 Mayıs seçimlerine giderken tüm kadrolarıyla çürümüş olan bu yapının, hükümranlığını sürdürmek için önüne çıkan “gerekliliklere” kulak tıkayıp yolunu alacağını görüyoruz.

Dolayısıyla bu hukuksuzluk ortamında14 Mayıs seçimlerine ilişkin bir başka tedirginlik ise Türkiye’nin bu seçime giderken mevcut siyasi atmosferinin nasıl olacağı yönünde. 2017 referandumu sürecindeki usulsüzlükler, 14 Mayıs seçimine dair olan kaygıyı artırıyor. Seçim güvenliği tartışmasını gençliğin de gündemine sokuyor.

Geçtiğimiz günlerde Millet İttifakı’nın parçası olan İYİP ve CHP İl Başkanlıklarına silahlı saldırılarda bulunulduğunu öğrendik. Bununla birlikte toplumun örgütlü güçlerine yönelik sistematik olarak sürdürülen baskı ve yıldırma politikaları, gazeteciler üzerinden başlatılan “cadı avları” artarak sürüyor. Tüm bunlar mevcut iktidardan hoşnutsuz, değişimi isteyen geniş gençlik kesimleri açısından seçim sürecinin güvensiz bir ortamda sürdürüleceğine ilişkin güçlü izlenimler yaratıyor.

SEÇİM GÜVENLİĞİ İÇİN BİRLİKTELİĞİMİZİ GÜÇLENDİRMELİYİZ

Bu kaygılar eğer ki bu seçim sürecinde gençliğin de içinde aktif rol aldığı güçlü bir mücadele ittifakı kuramazsak, ne yazık ki gerçek olacak kaygılar. Oy pusulasında isminin olmasının bile hiçbir dayanağı olmayan bir aday karşısında, seçimin güvenliği halk güçlerinin örgütlü gücüne ve oylarına hem sandık başında hem de seçim sonrasındaki olası iktidar hamlelerine ve usulsüzlüklere -ki bunlara son seçimlerden aşinayız- karşı mücadelesine bağlı. Buradan hareketle seçim sürecinde, mahallelerde, okullarda kuracağımız birliklerle seçimin güvenliğini sağlamak için bir araya gelmeliyiz. Oy sayımını denetlemek adına müşahit olmak için siyasi partilere başvurmak, kurduğumuz bu birliklerde örneğin hem seçim güvenliğine dair eğitimler yapmak hem de seçim günü ve sonrasında birlikte hareket etmek zorundayız. Gerçekleşebilecek her türlü provokasyonu engelleyebilecek olan da böylesi seçim birlikteliklerinde bir araya gelmekten geçiyor. Üstelik kurduğumuz bu birlikler, seçimden sonra da haklarımızı aramak ve onları garanti altına alabilmenin yolu olacaktır.

Erdoğan’ın yeniden seçilmesini istemeyen, seçimden sonra tüm kadrolarıyla “yargılanmasını” isteyen her bir genç arkadaşımızın bu sürecin topyekûn sürdürülebilecek olduğunu bilmesi, mevzisini buradan yana seçmesi gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

Demokrasinin yüz karası: Türkiye’de Seçimler

SONRAKİ HABER

Seçim ve ötesi: Komünistlerin seçim tutumu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa