Bir kuşağı böyle yok ettiler!
Okula erken yaşta başlayan çocuklara ilişkin araştırma yapan Prof. Dr. Ali Ekber Şahin “Bu çocuklar 8 yıl süresince başarısız olma hissini yoğun yaşayıp, akran zorbalığına maruz kaldılar” diyor.
Fotoğraf: DHA
Özer AKDEMİR
Eğitim-öğretimde ‘4+4+4 düzenlemesi’ olarak bilinen ilköğretime başlama yaşının 60 aya çekilmesi uygulamasıyla ilgili yapılan bilimsel araştırmalara göre sistem bu yaş grubunda okula başlayan çocuklar için çok büyük sorunlar doğurdu. Araştırmalar bu değişikliğin adeta bir ‘kayıp kuşak’ yarattığını ortaya koydu.
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Ekber Şahin, eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin öğrenciler üzerindeki etkileriyle ilgili sorularımızı yanıtladı.
“ÖRTÜK SİYASİ HEDEFLERİ OLAN BİR DÜZENLEME”
4+4+4 düzenlemesinin uygulamaya konulduğu 2012’den itibaren ilkokul birinci sınıfa başlayan öğrencileri izliyor, farklı sınıf düzeylerindeki süren etkilerini analiz ediyorsunuz. Bu araştırmalarınızın sonuçlarını kısaca özetleyebilir misiniz?
4+4+4 düzenlemesine ilişkin yasa teklifi 20 Şubat 2012’de TBMM Başkanlığına sunularak 2012-2013 eğitim-öğretim yılında hızlı bir şekilde uygulanmaya başlandı. Yasa teklifi ilkokul, ortaokul ve lise sürelerinin dört yıl olmasını, imam hatip ortaokullarının açılmasını ve ilkokula başlama yaşının 60 aya indirilmesini içeriyordu. Eğitimin bu yeni yapısı, bilimsel bir temel içermeyen genel gerekçelerle eğitim alanında uzmanlığı bulunmayan AKP’li milletvekilleri tarafından inşa edildi. Yasa teklifi bütünüyle eğitim bilimini yok sayan, örtük siyasi hedefler içeren bir teklifti. Teklif edilen bu yeni yapıya özellikle üniversiteler, eğitim sendikaları, çocuk gelişim uzmanları ve öğretmenler güçlü bir şekilde karşı çıktı. Bunun çocuklar üzerinde yaratacağı tahribatı ve tüm riskleri bilimsel bir temelde açıkladılar. Tüm karşı çıkışlara rağmen 60 aylık çocuklar, yaşları 84 ay ve üstündeki çocuklarla birlikte ilkokul birinci sınıfa başladı.
“ÖNGÖRÜLERİMİZ NE YAZIK Kİ GERÇEK OLDU”
4+4+4 düzenlemesi izleyen yıllarda ne tür sonuçlara yol açtı?
Bilimsel dayanaklara sahip olmayan bu düzenleme, doğal olarak gelişim kuramlarına da aykırıydı. Özellikle henüz 60 aylıkken okula başlayan çocukların büyük bir risk altında olduğunu görebiliyorduk. Bu nedenle araştırmalarımızı erken yaşta okula başlayan çocukların akademik gelişimlerine odakladık. 4+4+4 düzenlemesiyle ilkokula başlayan çocukların gelişimlerini dört farklı araştırma kapsamında sekiz yıl boyunca izleyerek elde ettiğimiz sonuçları akademik dergilerde yayımladık. 4+4+4 düzenlemesi ile ilkokula başlayan öğrencilerin okula hazır bulunuşluklarını inceleyen ilk araştırmamız, öngördüğümüz bu riski verilerle ortaya çıkardı. Dr. Çiğdem İş Güzel ve Ömer Ahmet Konak ile gerçekleştirdiğimiz bu araştırmada 4+4+4 düzenlemesiyle 1. sınıfa başlayan 2081 öğrencinin ilkokula başladıklarında sahip olmaları gereken bilişsel gelişim özelliklerini, yani ilkokula hazır bulunuşluk düzeylerini okula başlama yaşlarına göre karşılaştırdık. Bu araştırmamızın sonuçları 69 aydan küçük yaşta okula başlayan çocukların büyük yaş grubuna göre hazır bulunuşluk düzeyi açısından oldukça dezavantajlı bir durumda olduğunu gösterdi. 1. sınıfa küçük yaşta başlayan öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeylerinin yetersiz olduğu, uyum gösteremedikleri, okuma ve yazma süreçlerinde güçlük yaşadıklarını ortaya koyan başka araştırmalar da bulunmasına rağmen hiçbir şey yapılmadı.
“ÇIĞLIK ATAN ÇOCUKLARIN SESLERİNİ KİMSE DUYMADI!”
O halde izleyen yıllarda küçük yaş grubundaki çocuklar daha büyük sorunlar yaşamış olabilirler. Buna ilişkin sonuçlara da sahip misiniz?
Evet, izleyen yıllarda küçük yaş grubundaki çocukların yaşadığı sorunlar daha belirgin bir hâl aldı. Birinci araştırmamızda yer alan 2081 öğrencinin akademik gelişimlerini dördüncü dönem sonunda tekrar değerlendirdiğimizde de 69 aydan küçük yaşta okula başlayan öğrencilerin matematik, türkçe ve hayat bilgisi alanlarındaki gelişimlerinin büyük yaş grubunun oldukça gerisinde olduğunu tespit ettik. Dr. Çiğdem İş Güzel ile gerçekleştirdiğimiz bu araştırmanın sonuçlarına gazeteler ve televizyonlar geniş yer verdi. Artık ‘Sesimi duyan var mı?’ diye çığlık atan çocukların sesi ilgililere ulaşır diye düşündük. Ne yazık ki gazeteciler dışında bize ulaşmaya çalışan kimse olmadı. Ne iktidardan ne de muhalefetten… Ne Milli Eğitim Bakanlığından ne de eğitim sendikalarından… Çocukların sesini duyması gerekenler duymadı ya da duymazdan geldi. Yapılan bu iki araştırmanın etkisi sadece ilkokula başlama yaşının 60 aydan 66 aya çıkarılmasıyla sınırlı kaldı. Fakat 4+4+4 ile birlikte ilkokula 60-66 ay arasında başlayan çocuklar yine unutuldu, gelişimlerine yönelik önlem alınmadı.
“DİĞER ÜLKELERDE DURUM NASIL”
Diğer ülkelerde aynı yıl ilkokula başlayan çocukların arasında yaş farkı bulunmuyor mu?
Gelişmiş ülkelerde göreceli yaş farkı en fazla 11 aydır. Ülkemizde ise bu fark 4+4+4 ile birlikte 24 ayın üstüne çıktı. Ayrıca gelişmiş ülkelerde ilkokula başlamak için yaş koşulu tek başına yeterli değil. Örneğin Almanya’da bir çocuğun ilkokula hazır olup olmadığı kayıt öncesindeki tıbbi taramalarla belirlenir. Gelişim uzmanları ilkokula başlayacak çocukların bilişsel, sosyal ve motor becerilere sahip olup olmadıklarını belirlemek için testler uygular. Test sonuçlarına göre bir çocuğun ilkokula başlaması önerilmekte ya da ertelenebilmektedir. Gelişmiş ülkelerde okul olgunluğu kararı uzman görüşüne dayalı gelişimsel bir karar iken bu karar ülkemizde tamamen ailelere bırakıldı. Sosyoekonomik düzeyi yüksek aileler çocuklarını ileri bir yaşta ilkokula başlatma eğiliminde iken, sosyoekonomik durumu düşük aileler çocukların çok daha erken bir yaşta ilkokula kaydedilmesini istiyor. Bu eğitimde fırsat eşitsizliğini daha da derinleştiriyor.
“LGS’DE 36 PUAN FARK OLUŞTU”
Okula erken yaşta başlayan öğrencilerin akademik performanslarının ilkokulun ilk yıllarında büyük yaş grubunun gerisinde kaldığını görebiliyoruz. İzleyen yıllarda bu öğrencilerin durumlarında bir değişme olmadı mı?
^Araştırmalar 11 ayı geçmeyen göreceli yaş farkının küçük yaş gruplarının akademik gelişimleri üzerindeki etkisinin 8. sınıfa gelindiğinde büyük ölçüde azaldığını ortaya koyuyor. Ülkemizde ise tam tersi bir durum var. Bu farkın öğrenciler 8. sınıfa geldiklerinde daha da açıldığını belirledik. Dr. Nergiz Kardaş İşler ve Dr. Saadet Zoraloğlu ile tamamladığımız üçüncü araştırmamızda ortaokulları tek tek ziyaret ederek 2020’de LGS’ye giren 9 bin 582 öğrenciye ait verileri toplayarak öğrencilerin okula başlama yaşının LGS puanları üzerinde etkisi olup olmadığını ve yaş grupları arasında anlamlı bir fark bulunup bulunmadığını inceledik. Puan ortalamalarının üst yaş gruplarının lehine anlamlı fark gösterdiğini, yaş düzeyi arttıkça puan farkının da arttığını belirledik. Örneğin, velisinin yazılı istemi ile ilkokula 65 ay ya da daha altında bir yaşta kaydı yapılan en küçük yaş grubundaki öğrencilerin LGS’de puan ortalamasının diğer tüm grupların altında kaldığını; kendilerinden 12 ay büyük olan grupla 19 puan, 24 ay büyük olan grupla 36 puan fark oluştuğunu saptadık. Çocuklarımızın 60 aylıkken ilkokula başlamalarını yoğun bir şekilde tartıştık; ancak bu çocukların ortaokula 11 yerine 9 yaşında başlıyor olmaları ve bu durumun gelişimleri üzerindeki olumsuz etkileri hiç tartışılmadı. Ne ortaokullar ve öğretmenleri bu çocuklar için hazırdı ne de bu çocuklar ortaokullar için… 2023’teki nitel yaklaşımla tamamladığımız dördüncü araştırmamız, geçen 8 yıl içinde 69 aydan önce ilkokula başlayan öğrencilerin akademik performanslarının diğer çocukların gerisinde kalmasının dışında ciddi sosyal problemler yaşadıklarını da ortaya koydu. Bu çocuklar 8 yıl süresince başarısız olma hissini yoğun yaşadı, akran zorbalığına maruz kaldılar ve okuldan nefret ettiler. Araştırmalarımızla bu kuşağın sesi olmaya çalıştık. Bu sesi duymayanlar, duymak istemeyenler bir kuşağı bu şekilde yok ettiler.