İzmir’de kadınlardan deprem söyleşisi: Rantı değil güvenli binalarda yaşamayı planlamalıyız
İzmir Ekmek ve Gül, "Kız Kardeşlik Köprüsüyle Hayatı Yeniden Kuruyoruz" kampanyası kapsamında deprem söyleşisi düzenledi.
Fotoğraf: Evrensel
İzmir Ekmek ve Gül, "Kız Kardeşlik Köprüsüyle Hayatı Yeniden Kuruyoruz" kampanyası kapsamında deprem söyleşisi düzenledi. Kültürpark Gül Bahçede gerçekleştirilen söyleşiye konuşmacı olarak İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar katıldı.
Söyleşide İzmir Ekmek ve Gül adına konuşan Hatice Coruk, 6 Şubat depreminden sonra yaşananlara dikkat çekerek, “Bu süreçte en çok zorluğu kadınlar çekiyor. Depremin üzerinden 2 ay geçmesine rağmen oradaki insanların hayatlarını hâlâ sağlıklı şekilde idame ettirmeleri için gerekli şeyler yapılmadı” dedi. “6 Şubat sonrası deprem gerçekliği tekrardan hayatımıza girdi. Kentlerimiz, binalarımız depreme hazır mı? Bizler hazır mıyız ve neler yapmalıyız bunları konuşmak için bir araya geldik” diyen Coruk, başlattıkları kampanya ile deprem bölgesindeki kadınlarla dayanışmayı büyüttüklerini söyledi.
HALK DAYANIŞMASININ ÖNEMİ
Daha sonra söz alan İMO İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, deprem sonrası yaşanan ve hâlâ devam eden ihmalleri anlattı. Ayatar, “Son zamanlarda özellikle iki yılda bir yıkıcı depremler yaşıyoruz. Binalarımız yıkılıyor, insanlar ölüyor ve çok büyük kayıplar yaşıyoruz. Bunu hâlâ kader ve Allah’ın taktiri olarak görenler var ama bizler bu şekilde olmadığını biliyoruz. Burada asıl mesele yapılmayanlardır” dedi. Depremzedelerin hükümet tarafından yalnız bırakıldığını ancak halkın kendi içinde yürüttüğü dayanışmaya değinen Ayatar, dayanışmaların devam etmesinin önemli olduğunu dile getirdi.
“DEPREM SONRASI KADINLAR İÇİN ŞARTLAR DAHA ZOR”
Kadınlar açısından sürecin daha zor olduğunu söyleyen Ayatar, “Evleri yıkıldı ve çadırda bir düzen kurma işi, çocukların yemek öğününü takip etme ve temel ihtiyaçlara ulaşma gibi sorumluluklar yine kadınların üzerinde. Çadırkentlere kendi ve çocuklarının güvenli açısından tedirginlik yaşıyorlar. Tuvaletlerin ortak kullanılması gibi sorunların devam etmesi yine kadınların yaşamlarını zorlaştıran koşullar. Kadınların özel ihtiyaçlarını bile söyleyemediği yerde bir kadın elinin uzanması oradaki kadınlara güç veren bir durumdur” dedi.
“RANTI DEĞİL GÜVENLİ BİNALARDA YAŞAMAYI PLANLAMALIYIZ”
İnsan hayatına verilmeyen değerden dolayı doğal afetlerin felakete dönüştüğünü ifade eden Ayatar, “Sağlıklı güvenli bir çevrede barınma hakkımız var diyoruz ama maalesef öyle oluyor. Şehirlerin planlaması yapılan hatalardan dolayı binalarımız yıkılıyor. Tarımsal alanları imara açarak binalar dikiliyoruz. Özellikle imar affı ile mühendislik hizmeti almamış binalara izin veriliyor. Denetimsizliğin olması, herkesin bu işi yapabilecek durumda olması, hatta yoldan geçen ‘cebimde para var’ diyenlerin bile müteahhit olduğunu biliyoruz ve bunları denetleyen bir mekanizma yok. Ustalar açısından da bu şekilde. Taşeronlar eliyle yapılan bir hizmet durumu var. Her yapının başında tam zamanlı bir şantiye şefi olmalı. Mühendislik yasasını bu yüzden önemsiyoruz. Bunlara dair önlemlerin alınmamasının sonucu 6 Şubat’ı yaşadık. Rantı değil güvenli binalarda yaşamayı planlamamız gerekiyor” diye konuştu.
“BİNALARIN GÜÇLENDİRİLMESİ YA DA YENİDEN YAPILMASI KAMU KAYNAKLARIYLA OLMALI”
İzmir’de yapı stoğu üzerinden bir çalışma yapıldığını anlatan Ayatar, “Bunlar başlangıç olmalı. Bildiğimiz bir gerçeklik var ya bu yapıları güçlendireceğiz ya da yıkıp yeniden yapacağız. Asıl sorunda bu. İnsanlar geçinemiyor. Yüzde 50’nin üzerindeki insanların asgari ücretle çalıştığını düşünürsek ekonomik olarak güçlendirme ve yeniden yapma imkanı yok. Bunu devlet yapmalı. Öncelikli olarak kamu kaynaklarının sağlıklı ve güvenli binalarda yaşanması üzerine harcanmalı, yani bu hizmetin kamu eliyle yapılması gerek. Başka çıkış yolu yok. Bunu da örgütlülüğü arttırmak ve bunları yapması gerekenlerden talep ederek hayata geçirebiliriz” dedi.
Oturduğu binanın güvenli olup olmadığını bilmediğini söyleyen bir kadın ise, “Bina 1980 yılında yapılmış. 9 katlı ve daha çok emeklilerin oturduğu bir bina. Kontrolü yaptıracak ekonomik gücü olan insanlar değiliz. Böyle bir durumda güçlendirme ya da geleceğe bakışımız nasıl olabilir? Güçlendirsek ya da yıkıp yeniden yapsak desek onun masraflarını da karşılayacak gücümüz yok. Bunların devlet tarafından yapılması lazım. Depreme karşı alabildiğimiz tek önlem düdük ve su” diye konuştu.
Güçlendirme yapılan binaların güvenli olup olmadığına ilişkin sorulan soruya ise Ayatar şu şekilde cevap verdi; “Burada önemli olan güçlendirme projesi ve yetkin mühendislik hizmeti. O zaman güçlendirme güvenli olur. Ancak her yapı için bunu söylemek doğru değildir. Yapının durumuna göre değişen bir süreç olsa da güçlendirme ile birçok yapıyı kurtarabiliriz.” (İzmir/EVRENSEL)