Sudan’da iki halk düşmanı grup çatışıyor
Çatışma, belirli bir uzlaşma ve anlaşmayla mı sonuçlanacak yoksa taraflardan biri diğerini tasfiye mi edecek, görülecek. Ancak iki taraftan birinden Sudan halkına hayır gelmeyeceği tartışmasız.
Fotoğraf: Mahmoud Hjaj/AA
Mustafa YALÇINER
Sudan’da 2021 Ekim’indeki son darbeden bu yana iktidarı elinde tutan Geçici Egemenlik Konseyi adlı cunta, halka karşı sürdürülen saldırıların odağında duruyor. Sadece halka karşı anlaşma halinde olan, ama iki ayrı güç merkezine dayanan Egemenlik Konseyi’nin başkan ve başkan yardımcısı, bugüne kadar yürüttükleri uzlaşmayı sürdüremeyince birbirlerine girdi. 15 Nisan günü başlayan çatışmalar yayılarak sürüyor. İki günde ölen sivillerin sayısı 80’i aştı.
Çok sayıda örgütten bileşeni olan ve Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri olarak örgütlenen Sudan halkı, 2019 baharında dinci gerici el Beşir diktatörlüğünü işlemez kılmış, devrilmenin eşiğine getirmişti. 2003’te başlayan ve en son ayaklanmaya dönüşen halkın sokakları ele geçirdiği 4 ay boyunca süren gösterilerinin devirmekte olduğu 30 yıllık Beşir düzenini ve dayanaklarını kurtaran, Beşir’i kenara çekerek halkın elinden alan 11 Nisan 2019 darbesi olmuştu. Darbenin başında ordu şefi orgeneral Abdulfettah el Burhan ve Hızlı Destek Güçleri (RSF) komutanı Muhammed Hamdan Dagalo (Hemeti) vardı. Bir Askeri Geçiş Konseyi kurdular ve iktidarı Özgürlük ve Değişim Güçleriyle paylaşmak istediklerini söylediler. Bu güçlerin genellikle sağcılardan oluşan bir bölümü bu oyuna geldi ve Burhan liderliğinde bir asker-sivil karması Geçici Egemenlik Konseyi kuruldu ve İngiliz pasaportlu sivil Hamduk başbakan atandı.
Özgürlük ve Değişim Güçlerinin bir bileşeni olan Halk Direniş Komiteleri’nin sendikalarla el ele vererek tanımadığı bu “anlaşma” kısa ömürlü oldu ve aldatıcı niteliği çabuk açığa çıktı. Önce askerler yeni bir darbeyle halk güçleriyle taleplerini gözeten Hamduk’u görevden aldı. Geri adım atıp yeniden göreve geldiğindeyse, cunta, anlaşmayı kabullenmeyen halka saldırmaya başlamıştı. 25 Ekim darbesi, eskisini feshederek, Geçici Egemenlik Konseyi’ni yeniledi. Artık Konsey’de siviller yoktu, ama 17 bakandan 12’si de istifa etmişti.
Geriye, el Beşir’i Uluslararası Ceza Mahkemesine teslim eden Burhan ve Hemeti kalmıştı ve bu ikisi el ele “Beşirsiz Beşir düzeni”ni sürdürmekteydi. Burhan, Beşir’in ordu komutanıydı ve onun emriyle halka yönelik saldırıları yürütmüştü. Hemeti ise, el Beşir’in Darfur’da milis gücü olarak kullandığı Cancavidlerin lideriydi. Bu güç, 2017’de el Beşir tarafından Hızlı Destek Güçleri adıyla ordu saflarına katılarak yeniden örgütlenmişti. Gerçekte ise hâlâ özerkti. Beşir, İran’la ilişkilerini keserek Körfez’le (Suudiler ve BAE) yakınlaşırken “iyiniyet” göstergesi olarak, Suudilerin yanında savaşmak üzere Yemen’e 1000 kişilik bir birlik gönderdi. Bu saf değiştirmenin arkasındaki isim Hemeti’ydi.
Daha Özgürlük ve Değişim Güçleri ile pazarlık sürecinde, Askeri Konsey, halk düşmanı kötü ünü nedeniyle RSF’nin orduya katılacağını söylemiş, ama bu bir türlü gerçekleşmemişti. İki halk düşmanı komutan arasında önde gelen sorun olarak görünen “katılım”, Hamideti tarafından “tasfiye” olarak yorumlanmaktaydı.
Hamideti ve RSF, Beşir’in devrilmesi öncesi, 2019’da Hartum’da oturma eylemi düzenlenen 87 kişinin öldürüldüğü saldırının sorumlusu olarak biliniyor. RSF, askeri cuntanın talimatıyla Beşir’in devrilmesi sonrasında süren halk gösterilerini, özellikle ikinci darbe sonrası gösterileri bastırmak üzere halkın üzerine gönderildi ve kan döktü.
Ancak bundan ibaret değil. Ordu ülkede petrolden inşaata, besicilikten madenciliğe kadar pek çok işkolu ve şirketi doğrudan ve dolaylı olarak kontrol ediyor. Özellikle 2020’de üretimi 36.6 ton olan ve 2021’de yüzde 80’i Hartum Havaalanından Dubai’ye gönderilen altının üretimi ve pazarlaması ordunun elinde. Kamusal denetime kapalı olan bu yasa dışı ekonomik faaliyetin kilit noktalarıysa Hemeti’nin elinde. Gelirlerin halktan kaçırılması iki komutanı halka karşı birleştirirken, paylaşım ve RSF’nin orduya katılması sorunları ise bölüyor ve karşı karşıya getiriyor.
Sonunda bir ipte iki cambaz oynayamaz oldu ve Sudan’da gericiler arasında hesaplaşma başladı. Çatışma, belirli bir uzlaşma ve anlaşmayla mı sonuçlanacak yoksa taraflardan biri diğerini tasfiye mi edecek, görülecek. Ancak iki taraftan birinden Sudan halkına hayır gelmeyeceği tartışmasız.
Şu anda iki taraf da birbirini çatışmayı başlatmakla suçluyor ve uzlaşma olamayacağını söylüyor. Burhan, artık “Hemeti milisleri” dediği “RSF’yi parçalayıp tasfiye etmeden bir müzakereye oturmayacağını” açıkladı. RSF ise, Burhan’ın konutu olan Başkanlık Sarayı ve TV merkezi ile Genelkurmay Başkanlığını ele geçirdiğini duyurdu. Çatışmalar, ülkenin diğer kentlerine de yayılarak, hava kuvvetlerinin de katılımı ve RSF üslerini bombalamasıyla, özellikle Hartum havaalanı ve Başkanlık Sarayı civarında sürüyor.
Birleşmiş Milletler, ABD, Fransa, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkeler, çatışmalardan kaygı duyduklarını belirterek, itidal tavsiye ettikleri taraflara uzlaşma ve “ulusal bir mutabakata varmaları” çağrıları yapıyor.
Çatışmalarda arada kalarak çok sayıda kurban veren halkın tutumuysa tayin edici olacak.
Halk ve çeşitli örgüt ve gruplardan bileşen ve darbeler sürecinde bölünüp parçalanan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçlerinin direnişi sürdüren bölümünün, ilk darbenin ardından olduğu gibi bölünmemesi ve iki gerici askeri şeften birini desteklememesi, Sudan’ın esenliğe çıkabilmesinin temel şartı. Özellikle sokakta ve halk arasında karşılığı olan Halk Direniş Komiteleriyle Sudan Komünist Partisi’nin çağrıları, halkın tutumu ve çatışmaların gidişatı üzerinde etkili olacak. Hiçbir beklenti içine girilmemesi gereken cuntalarla suç örgütü durumundaki çetelerin dağıtılması ve halkın silahlanarak, orduyu, bir halk ordusu olarak yeniden örgütlemek de dahil, egemenliği kendi eline almak üzere inisiyatif üstlenmesi, Sudan’ı geleceğe taşıyacak tek yol olarak görünüyor.
İki çeteden birinin galibiyeti ya da halk üzerindeki baskı ve zoru sürdürmek üzere aralarında uzlaşması, yaşanan iki darbenin ardından artık halkın benimseyemeyeceği bir alternatif. Cunta şefleri ve milis çeteleriyle uzlaşma ve buradan halk iktidarına giden yolun açılabileceği umudunun halka bir yararının olmadığını, halkın geniş kesimleri bizzat kendi deneyleriyle sınadı.
Geçmişin “Müzakere yok, taviz yok, ortaklık yok!” sloganının yanına artık yeni bir sloganı da eklemek şart olmuştur: “Sudan’da Halkın Egemenliğini kuralım!”; “Yaşasın Halk İktidarı!”