Dosya: ‘Güneş ışığını hissetmek istiyoruz’ - 1
Adını işçilerin 8 saatlik iş günü taleplerini yansıttığı şarkı sözünden alan dosyamızda, 1 Mayıs’ı var eden koşulları, Türkiye’deki tarihini, günümüzde işçi sınıfı için taşıdığı önemi işliyoruz.

Robert Koehler, "Grev", 1886, tuval üzerine yağlıboya, Alman Tarihi Müzesi, Berlin
SUNU
Uzun çalışma saatleri, sendikasızlaştırma, düşük ücretler, hak arama mücadelelerinin devlet eliyle baskılanması... İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ı ortaya çıkaran koşullar günümüzde de varlığını koruyor. İşçilerin bedel ödeyerek 8 saatlik iş günü hakkını aldığı bu mücadele süreci işçilere sermayeye karşı uluslararası birliği sağlama, tüm dünyada aynı anda taleplerini haykırma çağrısı yapıyor. Adını işçilerin 8 saatlik iş günü taleplerini yansıttığı şarkı sözünden alan dosyamızda, 1 Mayıs’ı var eden koşulları, Türkiye’deki tarihini, günümüzde işçi sınıfı için taşıdığı önemi işliyoruz...
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE 1 MAYIS: İŞÇİ SINIFI HAKLARINI MÜCADELEYLE ALDI
Amerika’da 1700’lü yılların sonundan itibaren, günde 16 saate çıkan çalışma sürelerinin 10 saate indirilmesini isteyen işçiler, polis kurşunlarına karşı verdikleri mücadeleyle taleplerini kabul ettirmişlerdi. Bununla yetinmeyen işçiler arasında 8 saatlik iş günü talebi öylesine benimsenmişti ki, işçilerin söylediği şarkılara bile girdi: “Çok çalışmaktan yorulduk. Yaşamaya ancak yetecek kadar para. Düşünceye zaman yok. Güneş ışığını hissetmek istiyoruz. Çiçekleri koklamak istiyoruz. Tanrının bunu istediğinden eminiz ve 8 saati alacağız. Doklardan dükkan ve fabrikalardan güçlerimizi bir araya getirdik: Sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse. Bunu başaracağız.”
1886’da Şikago’da toplanan Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 8 saatlik iş günü için 1 Mayıs’ı grev ve 8 saat çalışma uygulamasını fiili olarak hayata geçirme günü olarak belirledi.
Alınan karar çok geçmeden her fabrikaya yayıldı. İşçilerin dağıttığı bir bildiride “Biz sadece, fabrikada çalışan, akşam eve geldiğinde yemek yiyip yatan ve ertesi gün yeniden çalışan köleler değiliz. Düşünmek ve yaşamak istiyoruz” ifadeleri yer alıyordu.
"BU ATEŞİ SÖNDÜREMEZSİNİZ"
Tarihte “Haymarket Olayı” başlığıyla yer alan, 1 Mayıs 1886’da yapılan grev ve gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Dönemin gazeteleri, siyah ve beyazlar arasındaki dayanışmanın en ileri boyuta geldiği o gün, “Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu” şeklinde yorumlanmıştı. Grev ve gösteriler 1 Mayıs’tan sonra da sürerken, McCormick’e ait fabrikada gösteri yapan işçilere polis tarafından açılan ateş sonucu 4 işçi hayatını kaybetti, onlarcası yaralandı. Bu saldırıyı protesto etmek için 4 Mayıs’ta Haymarket alanında yapılan mitingde ise bir bombanın patlatılması sonucu 7 polis öldü, 69’u ise yaralandı. Asılsız ithamlarla tutuklanan yüzlerce işçiden sekizi yargılanmak üzere seçildi. İşçilerden üçüne ömür boyu hapis cezası verilirken, dördü 11 Kasım 1887’de idam edildi. Hapis cezası alan işçilerden biri ise hücresinde ölü bulundu.
İdam edilen işçi önderlerinin son sözleri kapitalistlerin bu hamlesini teşhir ederken, bir yandan da işçi hareketin giderek yükseleceğine işaret ediyordu: “Bizi asarak işçi hareketini, milyonları, yoksulluk içinde çalışan milyonlarca işçiyi kendisine çeken bir hareketi yok edeceğinize inanıyorsanız, durmayın bizi asın! Burada bir kıvılcımı yok edeceksiniz, ama orada, önünüzde ve arkanızda her yerde başka kıvılcımlar çakacaktır. Bu, içten içe yanan bir ateş. Bu ateşi söndüremezsiniz…”
Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu 1888’de, 8 saatlik iş günü kabul edilinceye kadar her yılın 1 Mayıs’ında grev yapılması kararını açıkladı. Genel grevi bütün ülkelerde uygulama kararı alan 2. Enternasyonal 1 Mayıs’ın İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü olarak her yıl kutlanmasını kararlaştırdı. Sekiz saatlik iş günü mücadelesinin ortaya çıkardığı 1 Mayıs, yıllardır işçi sınıfının talepleri için mücadelesinin yükseltildiği bir gün oldu.
"TÜRKİYE AMELESİ SENDİKALAR KANUNU’NU İSTER"
Osmanlı’da ilk 1 Mayıs İkinci Meşrutiyet’in ilanından bir yıl sonra, 1909’da Üsküp ve Selanik’te kutlandı. Üsküp’te işçiler kızıl bayraklarla, Selanik’te ise Rum, Türk, Yahudi, Bulgar işçiler kol kola yürüdü. Dört dilde yayımlanan ortak 1 Mayıs bildirisinde, herkese seçme ve seçilme hakkı, emeği koruyacak yasaların çıkarılması ve grev mevzuatının düzeltilmesi istendi.
Sonraki üç yılda da 1 Mayıs kutlamaları yayılarak devam etti. 1911 ve 1912 yıllarında işçiler iş bıraktı. 1913’ten itibaren ise 1 Mayıs kutlamalarına izin verilmedi.
1 Mayıs, Kurtuluş Savaşı sırasında antiemperyalist bir içerik kazandı. İşgalcilerin ve iş birlikçi hükümetin baskılarına rağmen işçiler, bağımsızlık talebinin yer aldığı pankartlarla yürüdü. 1920 1 Mayıs’ında yapılan gösterilerde Lenin posterleri açıldı. 1921 yılında İstanbul’da 1 Mayıs, işgal kuvvetlerinin uyarı ve yasaklamalarına rağmen kutlandı. O gün vapur, tramvay ve fabrika işçileri iş bıraktı. İstanbul, Ankara, İzmit ve Adapazarı’da antiemperyalist sloganlar yükselirken, Mersin’de işçiler Fransa işgaline karşı tüm halkı direnişe çağırdı.
1922 yılında İstanbul’un yanı sıra Ankara ve İzmir’de de kutlanan 1 Mayıs’ın, 1923 yılının başında toplanan İzmir İktisat Kongresinde işçi grubunun önerisi ile Türkiye İşçileri Bayramı olarak kanunen kabulü ilkesi benimsendi ama bu hayata geçmedi. Aynı yıl yine 1 Mayıs kutlamaları yapıldı.
Cumhuriyetin ilanından sonraki 1924 1 Mayıs’ı hükümet tarafından yasaklandı. Buna rağmen toplantılar yapıldı, Türkiye Umum Amele Birliği Genel Merkezi binasına “Türkiye amelesi sendikalar kanununu İster” yazılı tabela asıldı.
1925’te ise Kürt isyanı gerekçe gösterilerek çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu’ndan sonra kutlamalar daha da zorlaştı. Yayımlanan broşürler nedeniyle tutuklananlara 7 ila 15 yıl arasında ceza verildi. 1926’dan itibaren 1 Mayıslar gizlilik içinde kutlanmaya başlandı. 1927’de Amele Teali Cemiyeti kamu taşıtlarının işlememesine yol açmamak şartıyla 1 Mayıs’ı kutlama izni aldı ancak bu kutlamaya katılan bazı işçiler cezalandırıldı.
1935’te kabul edilen Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanun ile 1 Mayıs “Bahar ve Çiçek Bayramı” adı altında genel tatil günü ilan edildi. Bu tatilde işçilere ücret ödenmeyecekti. 1951 yılında çıkarılan başka bir kanunla 1 Mayıs’ta işçilere çalışmaksızın yarım yevmiye ödenmesi kabul edildi. 1956’da ise bu tam yevmiyeye çıkarıldı.
TİS’TEKİ DAYATMALARA, DGM’LERE, BASKILARA KARŞI 1 MAYIS
Yasaklanması nedeniyle 1927’den itibaren kutlamalarına uzun süre ara verilen 1 Mayıs, 1961 darbesinin ardından hızla yükselen işçi hareketi, DİSK’in kuruluşu, başta 15-16 Haziran direnişi olmak üzere fabrika direnişlerinde yaşanan artışlarla yeniden işçi sınıfının gündemine taşındı. DİSK’in 1976’da Taksim Medyanı’nda yaptığı mitinge Türk-İş’e bağlı bazı sendikaların yanı sıra bağımsız sendikalar, meslek örgütleri ve kitle örgütleri üyelerinin katılımı 100 bini buldu. 1977’deki 1 Mayıs’ta ise 500 bin kişi, toplu iş sözleşmelerindeki dayatmalara, Devlet Güvenlik Mahkemelerine (DGM) Milli Cephe (MC) hükümetlerinin ve faşistlerin baskılarına karşı Taksim Meydanı’ndaydı.
Coşkunun doruğa çıktığı anda bir el tabanca sesi işitildi. Arkasından da Sular İdaresi, şimdi Marmara Otel olan İntercontinantel Otelinden ve Pamuk Eczanesinin üzerinden yaylım ateşi başladı. Ateşle birlikte Sular İdaresinin yanından çıkan panzerler kalabalığın üzerine yürüdü. 34 kişi vurularak ya da ezilerek can verdi, yüzlerce işçi yaralandı. Bülent Ecevit 2005’te verdiği bir demeçte bunun Özel Harp Dairesinin sivil uzantısının provokasyonu olduğuna ilişkin devlete bir rapor sunduğunu fakat ciddiye alınmadığını açıkladı. Yine saldırı olabileceği propagandasına rağmen 1 Mayıs 1978’de ise on binlerce emekçi yine Taksim Meydanı’na geldi. İşçi hareketi provokasyonlarla engellenemeyince 1979 1 Mayıs’ı Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından İstanbul’da yasaklandı. Bunun üzerine 1 Mayıs, İzmir Konak Meydanı’nda yapıldı. İstanbul’da ise yasağı protesto için sokağa çıkan yüzlerce kişi gözaltına alındı.
1980’de ise DİSK’e bağlı sendikalar ve Türk-İş’e bağlı bazı sendikalar, yasağı protesto için 30 Nisan günü iş bırakırken, 1 Mayıs mitingi yasağın olmadığı Mersin’de yapıldı. 12 Eylül askeri darbesinin ardından ise 1 Mayıs tamamen yasaklandı ve tatil günü olmaktan çıkarıldı.
KARA BULUTLAR DAĞILIYOR
12 Eylül cuntası, “Müdahale işçilerle ilgili değil, teröristlere karşı”, “İşçilere yüzde 70 zam yapılacak” derken bunun doğru olmadığı çok geçmeden anlaşıldı. Darbe sonrası ücretler donduruldu, DGM’ler yeniden açıldı, grevler yasaklandı, demokratik ve sosyal haklar yok edildi, ileri işçiler işten atıldı. Kara bulutları ise 1986 yılında Netaş işçileri dağıttı. Sonraki yıllarda, deri işçileri, ambar işçileri ve SEKA işçileri greve çıktı. 1989’da on binlerce işçi grevde, yüz binlercesi sonuç alınamayan toplu sözleşme görüşmeleri nedeniyle sokaktaydı. Sakal bırakma, kan verme, çıplak ayakla yürüme şeklinde başlayan eylemler yürüyüşler ve kitlesel gösterilerle büyüyordu. 12 Eylül sonrası işçiler tarafından kutlanan ilk 1 Mayıs, 1989 yılının mart, nisan ve mayıs aylarını kapsayan ve işçi sınıfı tarihine “Bahar Eylemleri” olarak geçen süreçte kutlandı.
1 Mayıs yaklaşırken, 1 Mayıs’a katılanların tutuklanacağı ve cezalandırılacağı söyleniyordu. Kutlamaya birkaç gün kala ileri işçilerin ve sendikacıların evleri basıldı, gözaltılar yaşandı. 1 Mayıs günü insanlar duraklardan, otobüslerden toplandı. Polis baskısı, sendika bürokrasisinin yarı yolda bırakması işçileri yıldırmadı. Sırasıyla Mecidiyeköy, Şişli ve Taksim’de toplanan emekçilere müdahale edildi, onlarca kişi gözaltına alındı. Taksim’de ise emekçilere karşı coplar ve kalaslar kullanılırken, Tarlabaşı’dan aşağıya yürüyen kitleye arkadan ateş edildi. Marangoz İşçisi Mehmet Akif Dalcı yaşamını yitirirken, bir kısmı silahla olmak üzere onlarca kişi yaralandı. O gün başta İstanbul olmak üzere birçok ilde yüz binlerce emekçi tüm baskılara rağmen 1 Mayıs’ı kutladı. 1990’da ise 1 Mayıs gösterileri fabrikalara yayıldı, yaygın iş bırakmalar yapıldı. Harbiye-Dolapdere mevkiinde ise polisin açtığı ateş sonucu kurşunla yaralanan İTÜ Öğrencisi Gülay Beceren, felç kaldı.
Büyük Madenci Yürüyüşü (Fotoğraf: AA)
TABANIN BASKISI HAREKETE GEÇİRİYOR
‘80’lerin sonundaki işçi hareketi Şubeler Platformunun da doğmasına olanak sağladı. Platformun tartıştığı konulardan biri de sendikal bürokrasiydi. 1 Mayıs yasaklarının kalkması ve tatil günü ilan edilmesi talebini herkes dillendirse de Şubeler Platformu, 1 Mayıs çalışması yürütmeyerek, “İşçi duyarsız” diyen sendikacılara karşı işçilerin ileri kesimlerinin doğrudan üretimi durdurarak alana çıkması gerektiğini gündeme getiriyor, işçilerin ekonomik taleplerin yanı sıra politik taleplerini de ortaya koyması için çalışmalar yürütüyordu.
İşçi hareketindeki yükseliş Zonguldaklı madencilerin yürüyüşü ile devam ederken 1992 yılında Körfez Savaşı ile beraber tüm grevler yasaklandı. Başta konfederasyon ve sendika genel merkezlerindeki yöneticilerin eksikliği, suskunluğu hatta kötü niyetleri nedeniyle verilen mücadeleler yasal kazanımlarla sonuçlandırılamadı. 1993 yılında, başta İstanbul’daki şubeler olmak üzere tabanın baskılarına dayanamayan Türk-İş, 1 Mayıs’ı ilk kez alanda kutlamak zorunda kaldı ve Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı’na çıktı. DİSK ise Pendik’te miting yaptı. Grev yasaklarını ve kriz ortamını fırsata çeviren patronların hamlesi ise 1994 yılında Başbakan Tansu Çiller’in açıkladığı 5 Nisan kararları oldu.
5 Nisan kararları ile kitleler yoksullaştırılırken enflasyon yüzde 150’ye çıktı. Sadece bir yıl içinde işten atılan işçi sayısı 600 binle ifade ediliyordu. İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu, 1994 yılında da 1 Mayıs’ın “Ortak kutlanması gerektiğini ve ayrışmaya tahammül olmadığını” bildirdi. Kamu işçilerinin toplu iş sözleşmesinde yer alan 4. ve 5. dilim ücret zamlarının ödenmeyeceğinin de açıklanmasıyla Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve Kamu Çalışanları Sendikaları Platformunun (şimdiki KESK) içinde yer aldığı Demokrasi Platformu, İstanbul’da Abide-i Hürriyet Meydanı’nda 1 Mayıs’ı kutladı. Mitinge yaklaşık 100 bin kişi katıldı. Konfederasyon başkanları 5 Nisan kararlarını eleştirerek mücadele edeceklerini ilan etti. 1 Mayıs Ankara, İzmir, İzmit, Kayseri, Bursa, Adana, Niğde, Sivas, Çorum, Zonguldak, Samsun ve Antalya’da da kutlandı.
ORTAK VE YAYGIN KUTLAMALAR
Tabandaki baskıların etkisiyle 1995 ve 1996 yıllarında 1 Mayıs daha yaygın kutlandı. 1996’da Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve KESK tarafından 15’i il merkezlerinde olmak üzere 20 yerde yapılan gösterilere yüz binlerce emekçi katıldı. Bazı illerdeki mitingler ise yasaklandı. Kadıköy’de 200 bin emekçinin alana çıktığı 1996 1 Mayıs’ında başta IMF ve Dünya Bankasının dayatmaları olmak üzere, özelleştirme, işten atma, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma politikalarına karşı öfke hakimdi. Yükselen işçi hareketinin ifadesi olan 1 Mayıs mitingi öncesi provokasyon devreye sokuldu, miting öncesi iki, miting sonrası ise bir kişi polis kurşunuyla yaşamını yitirdi.
Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, katillerden hiç bahsetmediği konuşmasında olaylara katılanların cezalandırılacağını açıkladı. Onlarca kişi DGM salonlarından geçti. Gazete ve televizyon haberlerinde 200 bin emekçinin alana çıkması ve taleplere hiç değinilmedi. Günlerce, sadece kırılan camlar ve çatışmalar gösterildi. Bir yıl sonra ise medya, hükümet ve sermaye örgütleri 1997’de alanlara çıkılmaması için her yolu denedi. Türk-İş de aynı sebepleri bahane ederek 1 Mayıs’ı salonlarda kutlamak ya da küçük eylemlerle geçiştirmek istedi. Ancak tabanın baskıları sonucu İstanbul’da Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı’nda yapılan mitinge 100 bin emekçi katıldı.
1 Mayıs’ın ortak kutlanmasına dair birlik 2004 yılında sekteye uğradı. Tek başına iktidara gelen AKP, Avrupa Birliği, ABD ve Türkiye’deki tüm sermaye güçlerinin de desteğiyle, emeğe yönelik saldırılarını artırmıştı. Sermaye cephesi tüm gücünü AKP’nin arkasında birleştirirken emek cephesi ise karşılıklı yapılan tüm birlik çağrılarına rağmen dağınıklıktan bir türlü kurtulamıyordu. 1 Mayıs, tüm birlik çabalarına karşın ayrı kutlandı.
1 Mayıs 2010, 2011 ve 2012 yıllarında yüz binlerce işçinin katılımıyla Taksim Meydanı’nda coşkulu bir şekilde kutlanırken, sonraki yıllarda ise ortak kutlanmadı. İzmir, Gebze gibi birkaç merkezde şubelerin ve kimi sendika genel merkezleri inisiyatif alarak 1 Mayıs’ı ortak kutlarken, konfederasyonlar düzeyinde bu birlik sağlanamadı, emekçilerin yaygın ve birlikte kutlama taleplerine kulak tıkandı.
"BU ATEŞİ SÖNDÜREMEZSİNİZ!"
Birbiri ardına çıkarılan emek düşmanı yasalar, özelleştirmeler, artan yoksulluk, hızla büyüyen işsizlik, eriyen ücretler... Durmak bilmeyen hak gaspları tek adam yönetimiyle daha da arttı. Polis müdahalesinden grev yasaklarına kadar işçiler üzerindeki baskı katlandı. Bir yandan da sendikal bürokrasinin hakimiyeti üst seviyelere çıktı.
Öte yandan sendikalaşmadan, insanca yaşayabilecek ücrete, uzun çalışma saatlerinden grev yasaklarına kadar hakları olabildiğince gerileyen işçilerin mücadelesi de devam etti. Son yıllarda işçi eylemlerinde öne çıkan vurgular “Sendika, toplu sözleşme ve ek zam” oldu. (İŞÇİ SENDİKA SERVİSİ)
YARIN: ‘Yüzde 21 verirsek batarız dediler işçiler söke söke yüzde 142 aldı’
Evrensel'i Takip Et