Gölgede kalmış bir yazar: Kerim Korcan
İlk gençliğimde Ceyhan’da izlediğimde içim parçalanmış ve dik başlılığı, yiğitliği yüreğimi sarmıştı. Tatar Ramazan filmlerinin esin kaynağıdır Linç’in Arap Kadir’i ve Arap’ı Demir Karahan oynamıştı.
Kerim Korcan'ın iki farklı yayınevinden çıkan Tatar Ramazan isimli kitaplarının kapakları
Tacim ÇİÇEK
Tatar Ramazan dizisine konu olan aynı adlı dokuz hikayeden oluşan (Ki sekizi cezaevinde geçmekte) kitabın yazarı, ama ülkemizde gölgede kaldı, kıymeti pek bilinmedi. Adapazarı’nın Aktefek köyünde 31 Ocak 1918’de doğdu. Eskişehir’de başladığı ilkokulu dördüncü sınıfa kadar okudu. Çocuk yaşta hayata atılarak çok çeşitli işlerde çalıştı. 1938’de donanma gemisi Yavuz’da yapılan aramada kardeşi Haydar Korcan’da bulunan kitaplar nedeniyle kendisinin saatçi dükkanı arandı. Ele geçen kitaplar yüzünden “Yayımcılık yoluyla komünizm propagandası yaptıkları” iddiasıyla 30 Nisan 1938’de gözaltına alındı. 1938’de Donanma Kor Askeri Mahkemesinde isyan suçlusu olarak yargılandı. 12 yıl ağır hapse mahkum edildi. (1938-1948) ve (1957-1958) yıllarında İstanbul Polis Müdüriyeti Nezaret ve Müteferrikasında, Yavuz Harp Gemisi, Erkin Denizaltısı, İstanbul Merkez Kumandanlığı, Sultanahmet Tevkifhanesi ile Sinop Hapishanesinde tutuklu, mahkum olarak kaldı. 10 yıl kaldığı Sinop Cezaevinden 1948’de tahliye edildi. Hapisten çıktıktan sonra marangozluk yaptı. Bir yandan da yazmaya başladı. Milliyet gazetesinin 1962’de açtığı Bir Memleket Gerçeği başlıklı yarışmasında Köşe adlı röportajıyla ikincilik kazandı. Bu ödül yazmasına etki yaptı. Roman ve hikayelerinde hapishane hayatının izlerini sürdü Kerim Korcan. 9 Kasım 1990’da İstanbul’da öldü. Hikayeleri: Köse Kadı (1962), Tatar Ramazan (1969), Şehir Tiyatrolarında oynandı, (1976), Canlı Bayraklar (1985), Ölüm Pusuda (1990), ), Capon (1990/ çocuk kitabı) Romanları: Linç (1967), filme alındı, (1970), İdamlıklar (1971), Ter Adamları (1975), Patrona (1983), Ateşten Köprü (1989), Acılar Çemberi (1990). Harbiye Kazanı (1990/Anı), Ey Gaziler (1989/Şiir), Dimitrof Geçiyor (1978/Tarih)
Haksızlık karşısında yılmayan, zalim kim olursa olsun zulmedilenin yanında yer alan bir mahkum olan Arap Kadir’in hikayesinin anlatıldığı bir film, Linç. Fethi’nin yanında güçlü olmayı ve haksızlıklara karşı dik durmayı öğrenen Arap Kadir, hapishanede, müdüründen en azılı mahkumuna kadar her kim zorbalık yaparsa karşısına çıkmaya çalışır. Bilge Olgaç’ın en iyi filmlerinden biridir Linç. Sahnelerinde çok küfür, argo olması sebebiyle sansüre uğramış ve diyaloglar elden geçirilmiştir. İlk gençliğimde Ceyhan’da izlediğimde içim parçalanmış ve dik başlılığı, yiğitliği yüreğimi sarmıştı. Tatar Ramazan filmlerinin esin kaynağıdır Linç’in Arap Kadir’i ve Arap’ı Demir Karahan oynamıştı. Ölümünden önceki bu filmi ve oyunları görebilen Kerim Korcan ne yazık ki ölümünden sonra Kadir İnanır’ın başrolünü üstlendiği iki filmi ve oyunları, sonra diziyi göremedi. Görseydi ne düşünürdü bilemeyiz. O yalnızca romanından, öykülerinden yapılan filmleri, dizileri değil ölümünden 15 ay 24 gün önce bana yazdığı mektubunda, “yakında çıkacak Ey Gaziler şiir kitabımdan sonra, onu izleyecek olan Zorlu Zamanlar şiir kitabımda yer alacak Ağlatma şiirimi kardeşime gönderiyorum,” dediği Zorlu Zamanlar’ı da göremedi. Biz de göremedik çünkü halen yayımlanmadı. O şiirin sonu şöyle: “Gel yavrum bu günleri sakın yarınlara atma. / Düşman mı elbet oyununu bozacağız/ Bir kader ki yavrucuğum elimizle yıkacağız / İki damla bulunur her zaman senin için gözlerimde/ Şafaklara sizleri çağıran ben değil miyim? / N’olur n’olur ey uzaklardaki kız beni ağlatma.”
Edebiyata şiirle başlamış biri olarak, ilk yayımlanan şiir kitabımdı Tırpandır Ellerimiz Acıya. Kitabımı yapıtlarından tanıdığım birçok şair/yazara göndermiştim. Bir ikisi dışında hepsinden de karşılık almıştım. O mektupları halen saklarım. Korcan da bana karşılık verenlerdendi.
15 Temmuz 1989 (Maltepe/İstanbul) tarihli mektubunda demişti ki: “Tacim, Canım kardeşim, önce yürekten bir merhaba, koca Yunus’un sesiyle içten bir ve insanca, sonra sormak gerek, nasılsın? Şiirlerin dün akşam geldi, şöyle bir göz attım duygulanarak. Sabahleyin normal ışıkta onlar yeniden elimdeydi, şairi istediği kadar mütevazı görünmeğe çalışsın, başa güreşmek iddiasındadır bu şiirler, dost okusun, düşman okusun, özellikle devrimbazlar okusun. Bir şiir kitabının tutulup tutulmama şansı, onun okuyucuda tekrar tekrar açılıp okuma isteği uyandırmasına bağlıdır ve bu şiirler öyle bir kere de tadına varılası gibi değiller. Seni bu üstün başarın için kutlarım. Şiirini -şiirmizi- yalnız düşmanlar önünde değil, dost görünen pembe tilkiler önünde de savunmaya hazır ol. Çünkü haramilerin hemen de yarım asır mazlum insanımıza aman vermeyen saldırıları karşısında -çoğu maaşlı bahşişli devrimbazlar- sanat alanına doldular doluştular. Yığınları saptırmak değil mi sanat adına çiziktirdikleri karalamalar?”
“Ben komünistim. Bunu ben söylemiyorum, devlet söylüyor. Devlet bana, ‘Sen komünistsin!’ dedi, 12 yıl verdi, ben de yattım. Devletten iyi mi bileceğiz,” diyen Korcan’a, 1957’de Vatan Partisi yöneticiliğinden dolayı soruşturma açıldı. Türk Ceza Kanunu’nun 141 ve 142. maddelerine karşı gelmekten dolayı 1957’de tutuklandı, iki yıl tutuklu yargılandıktan sonra da 1959’da beraat etti. Bu dik duruşlu yazarımızı gölgede bırakmamalı ve yapıtlarını genç okurla buluşturabilmeli bu ülkenin edebiyat zenginliğine ve geçmişine sahip duyarlı yayımcılar/ımız…