22 Nisan 2023 03:50

Ender İmrek: Amacım Türkiye sınıf hareketini genç kuşaklara aktarmak

Ender İmrek, Kor Kitap’tan çıkan "Zamanı Gelince" isimli yeni romanına dair Şerif Karataş'ın sorularını yanıtladı.

Ender İmrek | Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul 

Yazar Ender İmrek, “Ben de Sana Onu Söyleyecektim” ve “Şafakta Buluşuruz”un ardından “Zamanı Gelince” romanıyla okurun karşısına çıktı. Dört duvar arasına sıkıştırılan devrimcilerin hikayesini anlatan roman; öncü işçilerin hücrelerde, hapishane ranzalarında dünü sorgulamasına ve geleceğe dair umutlarına odaklanıyor. Yakın tarihimizin devrimci hareketine içeriden bir bakış sunan İmrek, hem dönemin koşullarını hem de sosyalist birikimin doğasını görünür kılıyor. İmrek, Kor Kitap’tan çıkan yeni romanına dair sorularımızı yanıtladı.

Zamanı Gelince, ilk romanınız “Ben de Sana Onu Söyleyecektim”in devamı olarak okumak yanlış olmaz herhalde.

Dönem romanı yazmaya çalışıyorum. ‘Zamanı Gelince’, ‘Ben de Sana Onu Söyleyecektim’ romanının devam olarak okunabilecek bir roman. Biri darbe öncesini biri darbe sonrasını anlatıyor. Okur, 12 Eylül öncesini, ’70’li yıllardaki işçi, emekçi, gençlik hareketinin gelişim seyrini ilk romanda bulacaktır. Zamanı Gelince ise başka koşulların; o parlak diyebileceğimiz yılların tersine döndüğü bir dönemin romanı.

"DEVRİMCİLERİN AKLI HEP DIŞARIDA OLUR"

Zamanı Gelince, mekansal olarak cezaevinde geçse de dışarıdaki hayatla iç içe geçmiş bir roman…

Devrimcilerin aklı hep dışarıda olur. İşçiden, emekçiden, gelecekten yana… Ve dışarının sonuçlarıdır onları ele geçiren. Sürekli yakalananlar var, hep dışarıdan içeriye bir akış oluyor. Düşünmeden edemezler. Aileleri var, yoldaşları, sevdikleri, sevgilileri var. Hem paçayı kaptırsalar da teslim olmuyorlar, dışarıya dair hesapları sürüyor. Egemenler başka şeyler söylese de bu hep böyledir. ‘Boşuna uğraşıyorsunuz, kudretli olan biziz, sizin devrim, sosyalizm, işçi ve emekçi iktidarı vb. gibi hayal ettiğiniz şeyler mümkün değil’ deseler de devrimciler için bu bir süreç. ‘Sizi ezdik ve her defasında da ezeriz” diyorlar.  Bu söylemden ve ağır işkence koşullarından etkilenenler var elbette.

Aynı zamanda bir muhasebe var…

Evet, muhasebesiz olmaz. İçeri düşen devrimciler birkaç ay önce çok başka bir atmosferin kahramanlarıydı. Birkaç ay sonra başka bir durumla karşılaşıyorlar. Yenilmişliğin atmosferi egemen oluyor. Devrim hayali yerini başka bir duruma bırakıyor. Toplumu eziyorlar. Devrimciler, egemenlerin işkence ve hapishanelerindeler artık. Roman bu durumu irdeliyor. “Nerede hatalar yaptık?​” sorusu bu dönem sorulmayacaksa ne zaman sorulacak!

Direniş de söz konusu…

Direniş hep sürüyor. 12 Eylül sonrası işkencede, gözaltı süresi ve sonra bir garnizonda devrimcilerin haleti ruhiyesini, o dönemin işçi, emekçi, gençlik hareketini, egemen sınıfların cephesini, iki sınıfın çatışması ve bunun sonuçlarını bir biçimde irdeleyen bir roman. Bir dönem romanı. Çok da yazılmıyor bu tür romanlar. Yeni kuşaklar için bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.

"DEVRİMCİ ULAŞILMAZ DEĞİLDİR"

Roman karakterleri içinde örgütte üst düzey yönetici konumunda olanlar var. Zaman zaman örgüt militanlarının mitleştirilmesine dair eleştiriler de yapıyorsunuz…

Var elbette. Devrimciyi abartmak ve olağanüstü göstermek dünyayı değiştirmek isteyenlere yapılacak en büyük kötülük olsa gerek. Devrimci ulaşılmaz değildir. Örgüt liderleri ya da örgütün önünde yer alanlar için söylenecek olan budur. Abartmaya, olağanüstü özellikler atfetmeye gerek yok. Devrimci dediğin yaşamın içindeki sen, ben, odur. İşçidir, emekçidir. Kadın, gençtir. Devrimci, yaşamın herhangi bir alanında yer alan ve mevcut durumu değiştirmek isteyen işçi sınıfı ve emekçilerin bağrından çıkıyor. Yetenek ve yaratıcılık ise kavrayışla ilintili olarak gelişiyor.

Hatalarıyla, kusurlarıyla…

Evet, insana dair olan her şey devrimcide de olandır. Yani insana, hayata dair olanın yansıması. Romanın kahramanları yaşamın içinden çıkıyor. İşçiler, emekçilerin içinden birileri. Devrimciler de oradan çıkıyor. Örgüt liderlerini ya da örgütte yer alanları ulaşılmaz kılmak doğru değil. Devrimciyi kahraman yapmak adına olmadık vasıflara sahipmiş gibi göstermek gerçekten uzaklaşmak olur. Toplumcu gerçekçi edebiyatın bir kaynağı var. Kaynak toplum… Yani, bir insanda olabilecek olumluluklar ve olumsuzluklar aynı zamanda devrimciler için de vardır. Ben özel bir şey yapmıyorum. Hayata, işçi ve emekçilerin dünyasına ayna tutuğun zaman o bir biçimde kendiliğinden yansıyor.

"ÜÇLEME OLACAK"

Roman, bütün zorluklara rağmen, baş karakterlerin cezaevine nakledilmeden önce, tutuldukları askeri garnizondan firarlarıyla bitiyor. Okurda, devamı olacak beklentisini de doğuruyor. Ne dersiniz, okur devamını okuyacak mı?

Evet, üçleme olacak yeni roman gelecek. Çalışıyorum. O bitiş devamı gerektiriyor. Firar oluyor. İki farklı örgütten dört devrimci dışarı çıkmayı başarıyor. Sonra ayrılıyorlar. Yakalanmak var, vurulmak var, ikişerli olmak daha iyi diye düşünüyorlar. Planı yapanların kafasında ise bir hesap var, o da yeniden işçilere gitmek. Örgüt ilişkilerini yeniden kurmak istiyorlar. Fabrikadaki çalışmalarını sürdürmeyi hayal ediyorlar. Hesap o. Bakalım… Çalışıyorum; bu, dışarıyı daha çok yansıtan bir roman olacak. Darbenin dışarıdaki etkileri…

"POLİTİK BİR ATMOSFER İÇERİSİNDEN GEÇİP BUGÜNLERE GELDİK"

Zamanı Gelince, 12 Eylül darbesini bir örgütün militanları üzerinden anlatıyor. Oysa 12 Eylül’e dair edebiyatın farklı dallarında çokça ürün yazıldı. Bu bağlamda bu kadar çokça edebiyat ürününün çıktığı bir konuyu anlatmayı sürdürmenizin, bunu tercih etmenizin nedeni nedir?

Edebiyatla, Türkiye sınıf mücadele tarihini yazmaya çalışıyorum. Bunu sürdürmeyi düşünüyorum. Sanatın ve edebiyatın gücü var. Politik bir atmosfer içerisinden geçip bugünlere geldik. Birçok alanda yazıyoruz, konuşuyoruz. Politik analizler yapıyoruz. Ama edebiyat başka bir şey. Edebi bir dille tarihsel, örgütsel süreci yazmak, sınıfın başarılarını, başarısızlıklarını örgütlerin başarılarını, başarısızlıklarını iç devinimlerini edebi dille yazmak istiyorum.

Amacım Türkiye sınıf hareketini, devrimci mücadelenin tarihini edebi bir dille genç kuşaklara aktarmak. Kuru bir tarih aktarımı, anlatımı, bir övgü değil amacım, bir yergi de değil yapmak istediğim. Ama bunların tümünün sentezinden edebi bir dille tarih yazmak, dönem romanı yazmak önemli diye düşünüyorum. Okumak ve yazmak bir devrimci için olağan bir şey. Daha çok yazmalı.

ÖNCEKİ HABER

Ali Babacan’dan Karadeniz gazıyla ilgili iki soru

SONRAKİ HABER

Fahiş fiyatlı konutlara karşı kiracılar platform kurdu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa