26 Nisan 2023 11:52

Aldım verdim ve ben seni yendim

Herkese duyuralım: Şimdi, daha büyük adımları daha hızlı atacağız. Çünkü bir oyun daha biliyoruz. Aldım, verdim ve ben seni yendim.

Evrensel

Paylaş

“Haksızlığa karşı savaşanlar

Yaralı yüzlerini gösterdiklerinde

Güvenlik içinde olanların

Büyük oluyor sabırsızlıkları.”*

Toplaşın. Birlikte bir sırrı açığa çıkaracağız.

Birkaç kuşak öncesinin en çok oynadığı oyunlardan biridir “kulaktan kulağa.” Şimdi sanal oyunlarla çok daha fazla haşır neşir olsak da hala bilinir, birkaç kere oynanmıştır okullarda.

Bildiğiniz üzere geniş bir çember oluşturulur. Oyunu başlatan kişi birinin kulağına bir kelime fısıldar, herkes de artık ne duyduysa onu bir yanındakine. Sonuç genelde şaşırtıcıdır, diyelim ayakkabıyla başlayan oyun ağızdan ağıza olur size bambaşka bir kelime.

Sözün özü, oyunda söylenen kelime her ne olursa olsun, değişir, yenilenir, birbirini andıranlar yer değiştir birbiriyle. Elbette, oyun katılımcılarının dikkati, gayreti, telaffuzu da belirleyicidir.

Şimdi düşündüğümüzde, biz fısıldamıyor, kimi zaman gündelik kimi zaman yüksek bir tonda bir yanımızdakiyle hayata, geleceğe ilişkin pek çok sohbet içinde bulunuyoruz. Neyin ne kadar anlaşıldığıyla, bir oyundakinden çok daha fazla ilgileniyoruz tabi. Zira anlaşılmak, kendimizi anlatmak, işin doğası gereği, aynı paydada buluşmak, birlikte hareket etmenin gereği. Zira konuşmakla, anlamak ve eylemlerde bulunmak arasındaki ilişki, oldukça kuvvetlidir. Bu elbette konuşmanın ve anlamanın yaşamın bütün ilişkilerinin bir parçası olarak gerçekleşmesinden dolayı böyledir.

Burada, kendimize ve birbirimize duyduğumuz ihtiyaç işte daha da belirginleşiyor. Anlamak, yapmak ve değiştirmek arasındaki ilişki ne tek başınalığı ne de bunu politik olarak savunmayı haklı çıkarıyor. Tam aksine tüm yaşam bir aradalığa işaret ediyor.

Şimdi biz, aynı bir oyundaki gibi bir metoda ihtiyacımızın olduğu ama pek tabii yenilginin çok daha fazla can sıkacağı bir süreçten geçiyoruz. 14 Mayıs bir tarih, ama hem öncesi hem de sonrasıyla bütünlüklü bir biçimde sağlam bir stratejiye ihtiyacı var.

KARŞIMIZDA KİMLER VAR?

Öyle ki karşımızda, her türden ihtiyacımıza sırtını dönmek bir yana, onların gerçekliğini küçümseyerek, reddederek aşma yolunu siyasi tutum edinen, kendisine yönelen öfkeyi her türden baskı ve şiddet yoluyla yok etmeyi düşleyen bir tek adam iktidarı var. “TOGG yaptık hala soğan diyorsun” söylemi işte tam da bu siyaset planın bir ürünü. Öyle ki, savaş endüstrisindeki yatırımlarla, yerlilik millilik yalanlarıyla memleketin her yerinde dolaşan bu derin karın gurultusunu şoven, savaşçı ve dini uygularla bastırabileceği üzerine hem fikir olan bir tek adam var. Bu da öylesine değil elbet, bu yatırımların sahipleri olan sermayedarların çıkarına bu ülkeyi yönetmeye devam etmek arzusundan.

Bir de yine oyumuza talip olup, her vaadinde taleplerimizi eğip büken, eriten bir Millet İttifakı var. Kulaktan kulağa oynuyoruz, çemberin halkalarından biri olarak sızmış içeri, biz fısıldıyoruz, istiyoruz ve bekliyoruz ki çemberin en sonundan, her birimizin ağzından duyulan parasız eğitim çıkacak. Bu sızan kişi başlatıyor sızıntıyı, kredi faizlerini silelim, gençlere ÖTV’siz araba verelim, gerisine dokunmaya gerek yok. Biz istiyoruz ki kökten çözelim yoksulluğu, kulaktan kulağa yolluyor sızdıran, yoksulluğu yaratan sömürü sistemi edecek devam. Biz fısıldıyoruz birbirimize, demokrasi ve özgürlük istiyoruz. En sonunda kulağımıza ulaşan, bir de ne duyalım, güdük, yarım ağız bi’kaç vaat demokrasiyle ilintili. Zira bizim için haklarımızla yaşamak, geleceğimizi savunmak için ekmek ve su gibi demokrasi, hatta ekmek ve su kazanmak için demokrasi. Onlarınki ise bize daha fazla pay düşmesin diye, kendilerini koruyan kollayan türden bir demokrasi.

Söylediklerimiz anlaşılmadığından değil halbuki, yalnızca bizim duyurmak istediklerimizle onların temsil edebilecekleri, aktarabileceklerinin, aktarmayı tercih edebileceklerinin farklı oluşundan.

Bu fark giderilemez.

Hem de ne sokakta ne okulda ne de parlamentoda.

Şimdi memleketin dört bir yanında muhalefetteki burjuva partiler kendilerini, bu kulaktan kulağa bozgunundaki gibi gençliğin talep ve ihtiyaçlarına güdük, kalıcılıktan uzak, en azıyla yetinmeyi içeren sözlerle müjdeliyorlar. Erdoğan yönetiminden, baskı, sömürü ve şiddetten kaçış için bizden “oy” istiyorlar. Oysa, kendimizden de gençliğimizden de yaşamdan da verilecek tüm tavizlerin nedeni olan sistemi yeniden düzenlemeye ve yönetmeye adaylar. Değiştirmeye değil.

DEĞİŞTİRMEYE ADAY OLANLAR VAR

Ancak değiştirmeye aday olanlar var. Bu dergiyi elinde tutan sen, uzattığın sıra arkadaşların, biz değiştirmeye adayız. Bunun ise yalnızca oy vererek yapılamayacağını bilecek kadar yaşadık. Çünkü yalnızca sen ve ben olarak değil, yüzlerce yıl, milyonlarca genç, işçi ve emekçi olarak tüm deneyimlerimiz bize ancak mücadele edenlerin kazandığını ispatladı.

Seçilecek hükümetin bir burjuva hükümet, parlamentonun bir burjuva parlamentosu olduğunu biliyoruz. Bu seçimlerde tam tamına onun başkanlığını üstlenecek bir adayın seçileceğini de biliyoruz. Dolayısıyla restorasyonculuğa güvenmekten ziyade bunu tek adam yönetiminin tek aday karşısında yenilmesi adına önemli buluyoruz.

Ancak, Türkiye’yi ne yeniden inşa etmeyi ne de temel hak ve özgürlüklerimizi aynı sermaye temsilcilerine teslim edemeyeceğimizi de biliyoruz.

Tam da bu sebeple burjuvazinin parlamentosuna, işçi ve emekçilerin, gençliğin talepleri ve öfkesinin yankılanmasının sesi olacak vekillerimizi gönderiyoruz. Yankılanması, taşması, mücadele alanlarındaki birliği yaratacak örgütlü gücün egemenlere ve onların siyasal temsilcilerinin hayatın her alanında karşısına dikilmesi için.

Tam da bu sebeple, kendi gücümüzü göstermek için 1 Mayıs’ta alanlara çıkıyoruz. Eğitime daha fazla bütçe istiyoruz, laik ve bilimsel bir eğitim, özgürlük ve demokrasi… Kimden alacağız bunları? Devletten. Kimdir devlet? Parlamentosuyla, kurumlarıyla, bürokratlarıyla ekonomiyi, bütçeleri, idareyi patronlar lehine işletenler.

O zaman bize patronlar lehine olmayan bir alan, çıkarları egemen sermaye güçleri karşısında bulunan bir sınıf, onların karşısına dikilecek güçte bir örgütlenme gerek.

Tam da bu sebeple 6 Mayıs’ta yan yana geliyoruz bütün akranlarımızla. Denizlerin idamının 51. yılında, onların mücadelesinden öğrenmek, öğretmek ve o mücadeleyi daha kalabalık bir şekilde sürdürmek için.

Tam da bu sebeple 1 Mayıs bizim, 6 Mayıs bizim. 14 Mayıs’tan hemen önce yeni düzen bizim arzularımız ve özlemlerimiz olmadan kurulmasın diye, kitlesel ve yaygın geçirilmeleri oldukça önemli.

Paylaştığımız bu sırrın aramızda kalmasına gerek yok. Herkese duyuralım: Şimdi, daha büyük adımları daha hızlı atacağız. Çünkü bir oyun daha biliyoruz. Aldım, verdim ve ben seni yendim.

 

*Bertol Brecht, Bozgunlarımız Azlığımızın Kanıtıdır, Yarının büyüklerine şiirler

ÖNCEKİ HABER

Ayrılmak isteyen eşini bıçaklayan erkeğe 18 yıl hapis cezasını Yargıtay onadı

SONRAKİ HABER

Programda rahatsızlanan Erdoğan, bugünkü mitinglere katılamayacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa