Sinemamızın tarihçisi Agâh Özgüç
Kadir İncesu, birinci ölüm yıldönümünde sinema yazarı ve tarihçisi Agah Özgüç'ü yazdı.
Agâh Özgüç ve Kadir İncesu (Fotoğraf: Selçuk Yeğin)
Kadir İNCESU
Çınar Yayınlarında çalıştığım yıllarda bazen soluklanmak için soluğu Kemal Özdemir’in kurucusu olduğu Dönence Yayınlarında alırdım. Kemal ağabey pencereleri sonuna kadar açık, kumruların, güvercinlerin içeriye girip rahatlıkla yem yedikleri odasında çalışırdı her zaman.Şair İdris Atmaca yayınevinin arşivi için dergiler, fotoğraflar tarardı, Ökkeş de yayınevinin her türlü işine koştururdu. Her daim taze çay olurdu ocakta, masadaki tabakta da bisküviler.
Yağmurlu bir günde Kemal Özdemir ile bir sinema kitabı için çalışırken tanıştık Agâh Özgüç ile… Gülümseyen yüzü ile rengarenk takıları çekti dikkatimi… Sonraki gelişimde bu kez fotoğraf makinem de vardı yanımda… Kemal ağabeyin desteğiyle Gazete Kadıköy için sinemamızın 100. yılı üzerine, bir söyleşi yaptık. Tam sayfa yayımlandı. Sonraki her kitabını imzalı olarak ulaştırdı. Her kitabı için de söyleştik, yazdım. İlk kez gittiği film setindeki heyecanını, Türkan Şoray ile yaptığı ilk röportajı anlattı uzun uzun. O heyecanının, coşkusunun eksilmediğini de…
Pandemi nedeniyle hayatın durma noktasına geldiği günlerde, Ataşehir Belediyesi, kültür sanat etkinliklerini dijital olarak yayımlama kararı almıştı. Söyleşileri kültür merkezlerimizde çekip, montajlıyor Youtube kanalımızda da yayımlıyorduk. Sinema üzerine büyük bir heyecanla çağırdığımız konuklardan biriydi Agâh Özgüç’tü.
Ataşehir Belediyesi Mustafa Saffet Kültür Merkezindeki çekim alanına geldiğimizde, onca yıllık tanışıklığımıza, önceden yaptığımız söyleşilere karşın oldukça heyecanlıydım. Bu söyleşide özel hayatını da konuştuk. Çocukluğunu hatta kimselerin pek de bilmediği şairliğini de anlattı. Çekim sonrası da sürdü neşeli sohbetimiz; ekipte yer alan Elif, Doğan, Zehra ve Selçuk’un katılımıyla…
ÖNCE ŞAİRDİ
Dinar’da Nedret Gürcan’ın Şairler Yaprağı dergisinde ilk kez şair olarak tanıtılır ve biyografisine yer verilir. Anadolu’da yayımlanan pek çok dergide şiirleri yayımlanır. Varlık Yıllığı’nda yayımlanan şiiri için “En güzel şiirlerimden bir tanesi” der. 1960’ta Büyük Gazete’de profesyonel olarak yazmaya başlayan Özgüç’ün ilk röportaj yaptığı kişi de henüz meşhur olmayan 17 yaşındaki Türkan Şoray’dır. O günlerde magazin yazarı arkadaşı Deniz Olcayto’nun “Sen boş ver şiir işini, şiirde para yok gazeteci ol” demesiyle şiiri rafa kaldırır. Bütün ömrünü gazeteciliğe ve sinemaya adayan Özgüç, o günleri şöyle anlatıyor: “60’lı yıllarda bütün setleri takip ediyor, setten sete koşuyordum. İlk defa ‘60’lı yıllarda bütün setleri ve bütün film şirketlerini dolaşarak, çekilen filmleri not etmeye başladım. Kimler oynuyor, öyküsü nedir, yönetmeni kameramanı kimdir? Ve böylece başlamış oldu bu iş. 1960’tan önce de çekilen filmlerin, belgelerini topladım.”
GÖRMEZDEN GELİNMENİN ÜZÜNTÜSÜ
Agâh Özgüç o çabalarının sonucunda 2014’te Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü’nü hazırlar. Bu çalışması için şu değerlendirmeyi yapıyor: “Türkiye’de yapılmış -tevazuyu bir yana bırakalım- en önemli başvuru kaynaklarından. Çünkü kitapta 7000’e yakın film ve bunların kısaca hikayeleri, kastları ve bazı sinema yazarlarının yazıları var. Sinema yazarlarının yazılarıyla böyle kitapları yirmi kişilik bir grup yapar. Bu çalışmayı tek başıma yaptım. Hatta bu çalışma için bir yerde ‘delilik’ dediler. Ama bu bir tutku.”
Daha önceki bir söyleşimizde söylediklerini de yorumsuz olarak paylaşmak istiyorum sizlerle: “Üzüldüğüm bir noktayı da belirtmek isterim. Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü çıktığı günden beri sinema dergileri kitabımdan bir satır bile söz etmedi. Düşünebiliyor musunuz, 1100 sayfalık bir sinema kitabı hazırlıyorum ve sinema dergileri görmezden geliyorlar. Daha önce cilt cilt yayımlanan bu çalışmayı tek kitapta topladık. Beşi bir yerde oldu. Üzüldüm, çok ilginç bir olay bu... Bu bana değil, yapılan çalışmaya saygısızlık... Bu bir temel kitap... Anlayamıyorum bunu... Böyle bir işe girmek delilik. Emeğin karşılığı yok... 50 yıllık bir birikimin sonucu ortaya çıkan bir kitap bu... Anlayamadığım olay bu... Böyle bir çalışmayı nasıl görmezden gelirsiniz.”
Özgüç, eski Türk filmlerine olan ilgili düşüncelerini paylaşmıştı: “60’lı yıllardaki filmlerde bir duyarlılık vardı. Bugün insanlar da değişti, her şey değişti. Dünya, öyle bir yere gidiyor ki finalde ne olacak bilinmiyor. Bir de o siyah-beyaz dönemindeki filmlerde eski İstanbul’u görüyordun. Şimdi bakıyorsun artık Türkiye’de beton sevicilik diye bir olay başladı. Onun için hiç olmazsa orada İstanbul’u görüyorsun, eski duyarlılığı görüyorsun, dostlukları görüyorsun. Nostaljik bir takıntı değil, işin gerçeği bu bir yerde.”
“Kelebekler Çift Uçar”da Tarık Dursun K’ye asistanlık yapan Özgüç sinemamızın emektarları figüranlar için de konuşuyor. Figüranların en çok sömürülen sinema emekçileri olduğuna vurgu yaparak şunları söylemişti: “Figüranların çoğunun da maalesef emekli olmaları imkansızdı. Çünkü ne sigortaları vardı ne de bir güvenceleri. En çok harcanan da onlardı aslında.”
"SATMASIN, BEN KENDİM İÇİN YAPTIM!"
Bir sohbetimizde Metin Erksan’ın filmleri iş yapmayınca, “İş yapmasın, ben kendim için yaptım” dediğini anlatmış; bir ömür verdiği kendi kitapları için de “Satmasın, ben kendim için yaptım!” demişti.
Ömrünü sinemaya adayan Özgüç mesleğe başladığı ilk günlerden itibaren düşündüğü her şeyi yaptığını, o çalışmalardan hemen hemen bütün kitaplarında faydalandığını belirtiyor: “Çekilen bütün filmlerin fotoğraflarını topladım. Şu anda 20 bine yakın film fotoğrafı var, hepsi de 18x24 ebatlarında. Hepsi kutuların içinde, alfabetik sıraya göre. Herhangi bir kitap yazacağım zaman, bendeki dosyaları açarım, o konuyla ilgili belgelere bakarak yazmaya çalışırım. Çünkü internetteki bazı bilgiler, tarihler hep yanlış. Ben bir yanlış yaptığım takdirde, başkaları da o bilgileri benim çalışmamdan alıp yanlışı sürdürüyor. Başka hiçbir şeye başvurmadan bakarım arşivime, çünkü toplamışım zaten bunları. Afişleri, fotoğrafları, gala davetiyeleri, sinemayla ilgili pulları, sinemayla ilgili her şeyi toplamışım. Bir çalışma yapacağım zaman önce kendi arşivime başvururum. Onun için böyle bir arşiv oluşturdum.”
“Sana boşuna, ‘Türk sinemasının yaşayan tarihçisi’ demiyorlar dediğimde ses tonu daha iyi anlatıyor duygularını… “Neyse işte topladık ama bunun Türkiye’de maalesef hiçbir zaman kıymeti harbiyesi yok” diyerek çok önemli bir konuya dikkat çekiyor: “Bu arşivler sen gittiğin zaman sahaflara düşüyor. Onun için Türk sinemasıyla ilgili ulusal müze olması lazım. Bunları bir araya toplamak gerekir. Her dönemde maalesef böyle ve dağılacak bunlar. Sonra ne olacak?”
Yaptığı her işin değeri tartışılmaz. Teşekkür etmek az gelir doğrusu… “Bir şeyler yapmaya çalıştık işte. Ben bunu dışarıda yapmış olsaydım… Orada senin kıymetini daha iyi biliyorlar” deyişi ise bir başka gerçekle yüzleştiriyor herkesi…