Savaş naraları
14 Mayıs 2023’e doğru yaklaşırken siyasi partilerin sloganları rüzgâr olup yelkenlerimizi doldurmaktadır. Varacağımız liman MacGregor’un ölüme gebe Poyais’i mi, yoksa özgür bir Türkiye mi olacaktır?
Görsel: Pixabay
Haritalarda Honduras'ın Karayip Denizine burun verdiği bir bölge vardır. Kara Nehir (Río Tinto) bu bölgeden denize dökülür. Bu bölgeye, o yörede yaşayan Poyas Kızılderililerinden hareketle Poyais adı verilmiştir. Aslında Poyais’e bölge demektense ülke demek daha doğru olacaktır. Sanırım bu isimde bir ülke olduğunu duymamışsınızdır. Ben de duymamıştım.
Aslında bu olmayan ülke varlığını 1786 yılında doğan İskoç asıllı bir asker ve maceracıya, Gregor MacGregor’a borçludur. MacGregor kariyerine İngiliz ordusunda bir asker olarak başlar ve 1803'ten 1810 yılına kadar İngiliz Ordusunda subay olarak görev yapar. Ardından 1812 yılında yolu Venezuela’ya düşer. Simon Bolivar’ın kuzeni ile evlenen MacGregor Venezuela Bağımsızlık Savaşında Cumhuriyetçilerin safında yer alır. Bolivar ile akrabalık ilişkisinin de yardımıyla hızla yükselir ve general olur. Sonrasında da 1820 yılına kadar o ada senin bu ada benim savaşıp durur. 1820 yılında Miskito Kralı I. George Frederic Augustus, Krallığına yapmış olduğu katkılardan dolayı Honduras’ta Kara Nehrin Karayip Denizine döküldüğü bölgede eksen ekilmez, biçsen biçilmez uçsuz bucaksız vahşi bir arazinin tapusunu MacGregor’a verir.
MacGregor ne yapacağını bilmediği tapusunu cebine koyarak 1821 yılında İngiltere’nin yolunu tutar. Malum o dönemlerde yol uzun ve düşünecek çok vakit var. Yolculuğa cebinde eksen ekilmez, biçsen biçilmez bir arazinin tapusuyla sıradan bir asker olarak başlayan MacGregor, İngiltere’ye ayak bastığında bir prenstir. McGregor bu yolculuk sırasında beyaz zeminde yeşil bir haç olan bayrağıyla, para birimiyle, sınırları çizilmiş haritasıyla Poyais adında bir Prenslik kurgular. Sözde prens olmasına karşın Londra’da krallar gibi karşılanır. MacGregor o davetten bu davete katılıp sosyetenin içerisinde arz-ı endam ederken boş durmaz elbet. Yalnız ve uzak ülkesinin güzelliklerini, olmayan halkının misafirperverliğini, Avrupa başkentlerini aratmayacak güzellikteki hayali başkent St. Joseph’i ballandıra ballandıra anlatır.
Yeterli güveni sağladıktan sonra da ülkesine yerleşmeye karar veren yatırımcılara düzenlemiş olduğu tahvilleri ve tapuları uygun fiyattan satmaya başlar. Bunula da yetinmeyen MacGregor İngiltere matbaalarına Poyais doları bastırır ve kendi belirlediği kurdan Poyais’e gidecek olanlara bu kâğıt paraları satar. İddia odur ki, MacGregor o dönem 200 bin sterlinden fazla para kazanır.
İngiltere’den Poyais’e 1822-1823 yıllarında içerisinde yüzlerce yolcusu ile toplam dört gemi yelken açar. Ulaştıkları yerde ne Poyais vardır ne Avrupai şehirler ne de medeniyet. Onları vahşi doğa ve başta sıtma olmak üzere bulaşıcı hastalıklar karşılar. İçlerinden sadece ellisi sağ kalmayı başarır. Sağ kurtulan ilk kişiler İngiltere’ye dönüp olanları anlatır. Ancak MacGregor’un suçlu olduğu kabul edilmez. Bazı mağdurlar da dahil olmak üzere Gregor’un destekçileri, basında onun suçsuz olduğunu söyler. 1823 yılının sonbaharında sessizce İngiltere'den ayrılan MacGregor, Fransa’ya gider ve Paris'te bildiği işi sürdürecek bir ofis açar. Bir süre sorunsuz Poyais’e ait tapu ve tahvil satışı yapan MacGregor Aralık 1825'te gözaltına alınır. Dolandırıcılık ve komplo kurmaktan yargılanan MacGregor delil yetersizliğinden beraat eder ve ölene kadar da cezaevine girmeden yaşamını sürdürür.
MacGregor olmayan bir ülke, daha doğru bir ifadeyle bir düşler ülkesi inşa ederek şapka çıkarılacak bir sahtekarlığa imza atar. Bizler de 14 Mayıs 2023 günü gerçekleşecek seçimlere yaklaşırken siyasi parti liderlerinin vaatleri ile düşsel bir ülkeye doğru yelken açmışız hissini yaşamaktayız. Bu hissin bizlerde oluşması için de siyasi partiler en çok kısa ve çarpıcı sözleri yani sloganları kullanılmaktadır.
İlginçtir ki slogan kelimesi Türkçeye MacGregor’un toprağından ve dilinden geçmiş. Gaelce “ordu, aşiret” anlamına gelen sluagh ve “bağırış, nara” anlamına gelen gairm sözcüklerinin birleşiminden oluşan slogan kelimesi “savaş narası” manasına gelmekteymiş. Ülkemizde her seçimin adeta bir meydan muharebesi havasında yapıldığı düşünülünce sloganların önemi daha fazla ortaya çıkıyor.
Siyasi tarihimizdeki en çarpıcı sloganlardan biri 1950 genel seçimlerinde Demokrat Partinin seçim galibiyetinde önemli paya sahip olan “Yeter, söz milletin”dir. Aradan 73 yıl geçmesine rağmen bu slogan halen hem iktidarın hem de muhalefetin iştahını kabartmaya devam ediyor.
1970’li yıllarda geldiğimizde seçimlerde savaş naraları şiddetlenmiştir. Bülent Ecevit’in “Toprak işleyenin, su kullananın” sloganının komünizmle ilişkilendirilmesi üzerine, Cumhuriyet Halk Partisinin “Ortanın solu” sloganını tercih etmiştir. Bu slogana Adalet Partisi “Ortanın solu, Moskova’nın yolu” sloganı ile karşılık vermiştir.
1980’li yıllara geldiğimizde Turgut Özal “Çağ atlayacağız” sloganı ile Anavatan Partisine (ANAP) seçim kazandırırken, Sosyal Demokrat Halk Partisi “ANAP’a oy verirseniz sizi limon gibi sıkarlar” sloganı ile oylarını artırmıştır.
1990’lı yıllarda seçimlere ANAP’ın “Yapacak çok iş var” sloganına karşı, Doğru Yol Partisinin “Herkese iki anahtar” ve Demokratik Sol Partinin “Gözün aydın Türkiye, ak güvercin geliyor” sloganları damga vurmuştur.
2000’li yıllara geldiğimizde “Tek başına, iş başına” sloganıyla iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) bu iddiasını, “Durmak yok, yola devam”, “İşimiz hizmet, gücümüz millet”, “Hayaldi gerçek oldu”, “Vakit Türkiye vakti”, “İlk günkü aşkla” sloganlarıyla sürdürdü. Aynı dönemde Cumhuriyet Halk Partisi AKP’nin sloganlarını “Millet için geliyoruz”, “Artık tamam”, “Milletçe alkışlıyoruz”, “Önce Türkiye” sloganları ile karşılamaya çalışsa da gücü yetmedi. Bu dönemde belki de akıllarda en çok kalan sloganlardan biri “Ekmek için Ekmeleddin” olmuştur.
14 Mayıs 2023 seçimlerine 17 gün kaldı. Alanlarda yine sloganlar çarpışıyor. AKP’nin “Doğru zaman, doğru adam” sloganına karşı CHP’nin “Sana söz, yine baharlar gelecek” sloganı yankılanıyor. MHP “Aziz milletim sıra sende” diyerek seslenirken, Yeşil ve Sol Parti, adeta sosyalist ve Kürt seçmenlere adres verircesine “Buradayız, birlikte değiştireceğiz” diye işaret etmektedir. Memleket Partisi “MAVİ (Memleket, adalet, vicdan, iş)” derken Türkiye Komünist Partisi (TKP) “TKP gelir, her şey değişir” sloganını seçmiştir. Türkiye İşçi Partisi “İnadın iradendir” diye diretirken, Zafer Partisi, belki de bu sloganın Devrimci Sol ana davasında Dursun Karataş’ın savunmasını yaparken kullandığından habersiz, “Haklıyız kazanacağız” diye haykırmakta. Büyük Birlik Partisi (BBP) ve Yeniden Refah Partisi (YRP) ise sanki Cumhur İttifakında birlikte olacaklarını önceden biliyormuşçasına ağız birliği etmişler. BBP “Türkiye için biz varız” sloganını seçerken, YRP “Milletimiz için biz varız” sloganını seçmiş.
14 Mayıs 2023’e doğru yaklaşırken siyasi partilerin sloganları rüzgâr olup yelkenlerimizi doldurmaktadır. Varacağımız liman MacGregor’un ölüme gebe Poyais’i mi, yoksa özgür bir Türkiye mi olacaktır? 14 Mayıs’a halen 17 gün var. Özgür bir Türkiye için asılın küreklere…
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20