“Samandağ’ı hiç görmediler”
Birçok konteyner yol kenarındaki arazilerde boş şekilde bekletiliyor. Hal böyleyken, inşası tamamlanmış olan konteyner kentlere yerleştirilmiş banka şubeleri dikkat çekiyor.
Fotoğraf: DHA
Sualp ÖZEL
ODTÜ
On ili yıkan, Mersin de dahil olmak üzere çevre illerde etkisi şiddetli şekilde hissedilen 6 Şubat depremlerinin yıkımını tarif edecek herhangi bir kelime bulunmuyor. Depremin üçüncü ayına ilerlerken depremlerin merkezindeki insanlar hala barınma ve sağlık başta olmak üzere temel ihtiyaçlarına erişemiyor. Birçok siyasi parti bayramlaşma adı altında seçim çalışması yapmaya hazırlanırken bölgedeki insanlar bayramlaşmayı kendi dayanışmasıyla örüyor.
DEPREM SARSAR, KAPİTALİZM YIKAR!
Depremlerin üçüncü ayı dolarken Mezitli Kent Konseyi Kadın Meclisi, çocuklara bayram neşesi yaşatmak adına Samandağ’a gitme planları yapmış. Çocuklara birebir ulaştırmak üzere destek paketleri oluşturan Kadın Meclisi üyeleri, bu paketlerin yanı sıra çocukların bir an da olsa yıkımdan uzaklaşabilmesi için defterleriyle, boyalarıyla, oyuncakları ve kostümleriyle yola çıkmak için hazırlanmış.
Çocuklar için sabahın erken saatlerinde Mezitli’den Samandağ’a gitmek üzere yola çıkıyoruz. Hatay il sınırını geride bırakmamızın ardından Payas’tan geçerken devasa bacalar görüyoruz. Araçta, bir yanda kağıttan evleri diğer yanda kale misali fabrikaları görürken konu sermaye olunca insan canının ne kadar ucuz olduğu tartışılıyor. İskenderun’dan çıkıp Samandağ’a ilerlerken depremin yıkıcı etkisini daha açık şekilde görüyoruz. Evlerin duvarlarında gözümüze bir yazılama takılıyor: Deprem sarsar, kapitalizm yıkar!
BANKAYA KONTEYNER EV
Samandağ’a girerken konteyner ve çadır kentlerin sayısı artıyor ancak konteynerler düzensiz, çadırlar yetersiz. İletişimde olduğumuz bir depremzede konteyner almak için sıraya girdiklerini, depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen kendileri de dahil olmak üzere birçok insanın konteynere erişemediğini söylüyor. Başlarını sokacak bir yer bulamayıp evlerine dönmek zorunda kaldıklarını dile getiriyor.
Çocuklara etkinlik yapmak üzere gittiğimiz Değirmenbaşı köyünde, muhtar ilk günlerde kendilerine hiçbir şekilde yardım ulaşmadığını, halkın dışarıda kalıp sokaklara sığındığını ve seralarda yattığını söylüyor. Kendilerine yardım edenin devlet olması gerekirken en büyük desteği sivil toplum kuruluşlarından aldıklarını aktaran muhtar, iktidarın tüm bu süreçte yeterli desteği sağlamak bir yana halkı ayrıştırdığını öne sürüyor. Devletin kendilerine yardım edeceğine dair inancını yitirdiğini söyleyen muhtar, ötekileştiren politikaların son bulması gerektiği üzerinde duruyor.
Bölgede gördüğümüz ve dinlediğimiz üzere depremin ilk haftasında çözülmesi gereken barınma sorunu hala çözülmemiş. Hazırlanmış ve numaralandırılmış birçok konteyner yol kenarındaki arazilerde boş şekilde bekletiliyor, hatta bazıları yolla bağlantısı bulunmayacak biçimde yığılmış durumda. Hal böyleyken, inşası tamamlanmış olan konteyner kentlere yerleştirilmiş banka şubeleri dikkat çekiyor. İnsanlar altında duracak bir çatı bulmakta zorlanırken, bir temel ihtiyaç olan barınmaya erişemezken birçok konteyner, ışıklandırılmış ve tabela asılmış biçimde bankalar tarafından kullanılıyor. Konu sermaye olunca insan canının ne kadar ucuz olduğu gözler önüne seriliyor.
YIKIMIN ARDINDAKİ SEÇİM
Depremden sonra sınırın diğer tarafından ailesinin yanına gelen Ahmet’e seçim güvenliği hakkında ne düşündüğünü soruyoruz. Önce gülüyor, sonra ciddiyetle cevaplıyor: “Daha dün Hatay Havalimanı’nı kapattılar, insanlar buraya gelsin oy versin istemiyorlar. Açıklamalar oluyor, gelecek olanlar deniz yolunu kullanacak diyorlar ama bilmiyoruz. Seçim konusunda ne yapabiliriz, sandıkları nasıl koruyabiliriz biz de bilmiyoruz. Önümüzü göremiyoruz.” Bu sözcükler sıkça tekrarlanıyor: “Bilmiyoruz, önümüzü göremiyoruz.”
Pek çok örneğiyle sınıfsal çatışmanın apaçık görüldüğü bölgede halk temel haklarına ulaşmak için mücadele ederken diğer yandan da yoğun olarak güncel siyaseti tartışıyor. Çocuklara etkinlik yapmak için çıktığımız yolun sonunda bizi karşılayan bölge halkı seçim güvenliği üzerine konuşuyor: “Kırsal kesimde muhalefet partilerinin sandıkları korumak konusunda çok eksiği var. Eğer sandıkları koruyabilirsek Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda biteceğini düşünüyorum.” diyen depremzede, öfkeyle iktidar karşısında tek aday çıkarmaya destek vermeyen muhalefet partilerini eleştiriyor, seçim sürecine ciddi zarar verdiklerini söylüyor.
AYRIMCILIK YIKTI, BİRLİKTELİK İNŞA EDECEK
Samandağ’daki son durağımız olan koleje ilerliyoruz. Bölgedeki devlet okulları yıkıldığı veya kullanılamaz hale geldiği için çevredeki çocuklar bu okula nakledilmiş. Çocuklarla buluştuktan sonra rastgele durakladığımız bir sokakta evlerin önüne kurulmuş çadırlara denk gelirken evlerinden ve çadırlardan çıkan insanlar bizi şaşırarak karşılıyor. Mahalleli yardımların genel olarak çadır ve konteyner kentlerde toplandığını, kendilerinin unutulduğunu sıkça dile getiriyor. Evinin önünde duvara yaslanmış bizi izleyen Yusuf amcanın yanına yaklaşıyoruz, Yusuf amca anlatıyor: “Samandağ’ı hiç görmediler. Bizim buraları hep CHP alır, biz de hep Alevi’yizdir. Bizi istemezler, sevmezler. Ekiplere Samandağ’a gidilmez Samandağ’ın yolları bozuk demişler ama yollarda sorun yoktu. Ben dört gün sonra gelinimi çıkarabildim, gelinim öldü. Gelen ekipleri de dördüncü gün dağıttılar.”
Devletten neredeyse hiçbir yardım almadığını söyleyen Yusuf Amca, bu sabah doğum yapan kızını kendi imkanlarıyla Mersin’e gönderdiğinden bahsediyor. Buruk bir gülümsemeyle torununun fotoğraflarını gösteriyor. Yusuf amca da dahil, Samandağ’da dinlediğimiz tüm insanlar anlattığı hikaye ne kadar acı olursa olsun sözlerini gülümseyerek bitiriyor. Birçok halkın, dilin, dinin ve kültürün bir arada yaşadığı bu bölgede insanlar gülümsemeyi hiç eksik etmiyor. Halk nefretin karşısında sevgiyi büyütüyor, ayrımcılık karşısında dayanışmayı örgütlüyor. Dün olduğu gibi bugün de yaralarımızı dayanışmamızla saracağız. Kapitalizmin yıkıntılarından örgütlülüğümüzle sıyrılacağız.