Vakıf üniversitelerinin sahipleri de patrondur!
İşçi-emekçi ailelerin genç kuşakları olarak ileride dahil olacağımız işçi sınıfına bugünden bile itilirken, öğrenciler olarak işçilerin tarafında olmamız daha önemli bir hâl alıyor.
Aybars VAROL
Ankara
Geçtiğimiz birkaç haftadır vakıf üniversiteleri arasında bir talep dolaşıyor. Öğrenciler, okul yönetimlerinin yaptığı fahiş zamlar karşısında “müşteri değil, öğrenciyiz!” diyorlar. Hatta bu tepkiler belirli yerlerde bir araya gelme ve mücadele etme gibi bir boyuta ulaştı. Bahçeşehir Üniversitesi’nde ve İstanbul Aydın Üniversitesi’nde bunların örneklerini gördük. Belki bu yazı yayınlanana kadar birkaç yerde daha görürüz zira zam dönemindeyiz. Her şey bir kenara, bu yazıda 1 Mayıs’ın vakıf üniversitesinde okuyan gençlerle alakasını tartışacağız. Üç temel başlık altında inceleyelim bu ilişkiyi.
İlk olarak, vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilerin eğitimin piyasalaşması ile daha belirgin ve doğrudan karşılaştığını söyleyebiliriz. Vakıf üniversitelerini artık sadece zenginlerin çocuklarının gittiği okullar olarak ele alamayacağımıza göre, buralarda okuyan emekçi ailelerin çocuklarının karşılaştığı piyasacı eğitim anlayışı, hayatın her yerinde maruz kaldıkları sömürüyü katmerleyen bir durumda. Kâğıt üzerinde “kâr amacı gütmeyen eğitim kurumu” olarak geçen ancak pratikte deneyimlediklerimizin aksini gösterdiği yerler artık özel okullar. Kampüste yediğimiz yemekten içtiğimiz çaydan, enflasyon karşısında gelen zamlara; ders kitaplarının pahalılığından, bir sonraki dönem okula devam edebilecek miyiz kaygısına; laboratuvarlara yapılmayan yatırımlardan, AR-GE yatırımlarının düşüklüğüne; küçücük kütüphanelerden 4 çeşit yemeğe 100 TL ödemekten, yeterli akademisyen ve asistan olmamasına; bunların hepsi ticarethane tarzında bir anlayışla eğitim aldığımızı kanıtlıyor. Bu bağlamda, işçi sınıfının genç kuşaklarının uzun yıllardır mücadelesini verdiği “parasız, bilimsel, demokratik eğitim” talebi ile 1 Mayıs alanlarında bulunmak işten bile değil.
PART-TIME ÖĞRENCİLİK
İkinci bir başlık olarak, vakıf üniversiteli gençliğin maruz kaldığı genç işçiliğe değinmek gerekiyor. Özel üniversitelerde okuyan birçok öğrenci yarı zamanlı çalışmak zorunda kalıyordu, artık yarı zamanlı okuyor, tam zamanlı çalışıyor. Artık öğrenciler, 100.000 TL’yi aşan eğitim ücretleri karşısında bırakın ailesinden para almayı, bayram harçlığı isteyemez hale gelmiş durumda.
Sırf “aileme yük olmayayım” diye, sigortasız işlerde, kafelerde-barlarda günde 10-12 saati bulan çalışma saatleri ile kenara para koymaya çalışıyoruz. Biz böyle dertlere düşmüşken, üniversite sahibi patronlarsa “eğitimde fırsat eşitliği” ilkesini dillendirerek eğitimin özelleştirilmesini meşru kılmaya çalışıyorlar. Çalıştığı için derslerine odaklanamayan, zenginin çocuğu en lüks kafelerde en lüks teknolojik araçlarla sınavlara hazırlanabilirken; bizim mesailerden dolayı slayt okuyacak vaktimiz bile olmuyor. Bu noktada, işçi-emekçi ailelerin genç kuşakları olarak ileride dahil olacağımız işçi sınıfına bugünden bile itilirken, öğrenciler olarak işçilerin tarafında olmamız daha önemli bir hal alıyor.
Son olarak, ekonomik durumundan bağımsız olarak bugün 1 Mayıs bütün öğrencilerin de günüdür çünkü parasız eğitim talebinden tutalım özerk üniversite talebine, gençliğin bütün özlemleri ve talepleri aynı zamanda işçi sınıfının da talepleri arasındadır. Ayrıca biz 1 Mayıs’ı “işçi bayramı” olarak bilsek de gençlere, kadınlara LGBTİ’lere, Kürtlere, Alevilere bütün ezilen kesimlerin kendi çıkarları için işçi sınıfıyla beraber egemen sınıfın karşısında dikilebileceği bir gün olan 1 Mayıs’a, özel üniversitelerde okuyan gençler de kendi talepleriyle katılabilirler ve özel üniversite sahiplerinin %130’u aşan zamlar yaptığı bir dönemde de onların karşısında işçi sınıfının yanında olarak bu birlik, mücadele ve dayanışma yürüyüşüne katılmalıdırlar. Parasız, bilimsel ve demokratik bir eğitim talep ediyorsanız bu dergiyi size uzatan arkadaşlarınızla, Emek Gençliği ile, yürüyebilirsiniz.
Evrensel'i Takip Et