Samsun’da Eğitim Sen’den akademinin yeniden inşasında yöntem sorunu üzerine panel
Eğitim Sen Samsun Şubesi Üniversite Temsilciliği'nin düzenlediği panelde, üniversitelerdeki sorunlar dile getirilerek, özgür düşünceyi geliştirmek için mücadele edilmesi gerektiği vurgulandı.
Fotoğraf: Evrensel
Eğitim Sen Samsun Şubesi Üniversite Temsilciliği Atakum Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi toplantı salonunda “Üniversite Bilimsellik Mevcut Durum” ana başlıklı “İlkeden Modele Akademinin Yeniden İnşasında Yöntem Sorunu” bir panel düzenledi.
Panele akademisyenlerin yanı sıra Eğitim Sen üyesi öğretmenler emek ve demokrasi güçlerinden katılanlar oldu. Sunuculuğunu OMÜ’den ihraç edilen Barış Akademisyenlerinden Engin Delice'nin yaptığı panele, konuşmacı olarak Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Adnan Gümüş, 19 Mayıs Üniversitesi’den Prof. Dr. Cevat Nisbet, Prof. Dr. Koray Yılmaz Prof. Dr. Ramazan Aşçı, Samsun Üniversitesi’nden Dr Öğretim Üyesi Ferhat Akyüz katıldı .
“ÜNİVERSİTELER BİLGİ ÜRETMEKTE GÜDÜKLEŞTİ”
Engin Delice açılış konuşmasında yaptığı açıklamalarda üniversitelerde eğitimin ve akademinin durumunun çok vahim bir düzeye geldiğini bu duruma müdahale etmek için Samsun'da bir başlangıç olarak toplantılar yapıldığını ve bir panel kararı alındığını belirterek; “Bu tür etkinlikler bundan sonra da sürdürülecek. Üniversitelerde ve Akademi dünyasında yaşanan sorunları tartışarak çözümüne katkı sunmayı amaçlıyoruz. Bir bilim yuvası olarak üniversitelerin görevi bilgi üretmek ve bu bilgiyi toplumla toplum yararına paylaşmaktır. Oysa bugün Türkiye'deki üniversitelerde bunun önü kesilmiş durumda. Bu asıl görev bir suç olarak muamele görüyor. Kendi çabalarıyla, kendi edindiği, ürettiği bilgiyi mesleğinin gereği kamuoyuyla paylaştığı için toplumu riskler karşısında uyardığı için cezalandırılıyor, işinden atılıyor. Yine şiddete karşı savaşa karşı barışı savunduğu için barış bildirisine imza attığı için, barıştan yana tavır aldıkları için yüzden fazla akademisyen bir kararname ile haksız hukuksuz bir şekilde ihraç edildi. Hepimiz biliyoruz yaşıyoruz, bilgi üretmekle yükümlü olan üniversitelerin akademik çalışmaları güdükleşti, bu alanda önemli bir çürüme yaşanıyor. Bu toplantının amacı da bu alanda tespitleri yapmak; bu gidişatı değiştirmek için çaba sarf etmek, eleştirel bir bakış açısıyla yeniden ele alarak tartışmak alternatifler oluşturmaktır” dedi.
“ÜNİVERSİTERDE ÖZGÜR DÜŞÜNCEYİ NASIL SAĞLARIZI TARTIŞMALIYIZ”
Prof. Dr. Adnan Gümüş konuşmasına panele emek verenlere teşekkür ederek başladı. İktidar değişsin ya da değişmesin bu süreçte üniversitelerin nasıl toparlanacağı, nasıl düzeltileceği üzerine tartışılması gerekteğini belirten Gümüş; “Bunu tartışırken en başta eğitim kurumlarında yaşam alanlarında özgür düşünceyi, özgür düşünenleri, düşünceleri ile birlikte nasıl yaşayacağına böyle bir sistemi nasıl kuracağımızı çözüme kavuşturmak zorundayız. Üniversitelerde özgürlüğü özgür düşünceyi nasıl sağlayacağız, denetimi nasıl sağlayacağız yetkilerin sınırlarına nasıl belirleyeceğiz, sınırların aşılmasını nasıl engelleyeceğiz bunları tartışmak ve çözüme kavuşturmak zorundayız. Bu her şeyden önce bir ahlak sorunudur ahlak yaşama artırmaktır savunmaktır genişletmektir ahlaksızlık ise yaşamı her alanda daraltmaktır şiddet ise yaşama daraltan bir eylem olduğu için ahlaksızlıktır maddi ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılamak insanı bir yere kadar mutlu eder bunlarla sınırlı kalırsa bu ihtiyaçlar sürekli kendini tekrar ederek sıkıcı hale gelir. Oysa gerçek mutluluk bu maddi ihtiyaçların karşılanmasından sonra düşünmek ve idrak etmektir. Düşünmek ve idrak etmek insanı mutlu kılar. En kötü okul bile evde sokakta kalmaktan daha iyidir, okullar ne kadar kötü olursa olsun insanları düşünmeye tartışmaya araştırmaya merak etmeye sevk eder” dedi.
“TEORİ VE ÖZGÜR OLMAK İNSAN OLMANIN TEMEL ŞARTIDIR”
İnsanların tek başına bir şey yapamayacağı ancak toplumsal olarak birbirleriyle dayanışarak birbirleriyle etkileşim halinde birlikte öğrenerek hayatın bütününden deneyimler edindiğini vurgulayan Gümüş şöyle devam etti; “Eğer bize yaşamamız gerekenleri bir otorite söylüyorsa, din söylüyorsa, tarikat ve cemaat söylüyorsa düşünme eylemi engelleniyor demektir. Özgürlük aynı zamanda teori demektir teori ile mümkündür. Merak etmek araştırmak öğrenmek paylaşmak insanı özgürleştirir. Teori ve özgür olmak insan olmanın temel şartıdır düşünmeyen kişi özgür değildir; aslında insan da değildir. Çünkü insan düşünen varlıktır üniversiteler bu yönüyle bizi özgürleştirir bizi biz yapar, bizi evrenselleştirir, çeşitli bağımlılıklardan kurtarır.”
“ÜNİVERSİTELER MESLEK ÖĞRETMEZ, TİCARET YAPMAZ; TEORİ ÜRETİR”
Üniversitelerin ve akademinin kısa tarihine değinen Gümüş; “Akademik çalışmalar 1773'ten başladı. Ardından değişik adlar altında üniversiteler kuruldu, akademik bilimsel çalışmalar gelişmeye başladı. Köy Enstitüleri ve benzeri önemli deneyimleri yasaklayan sistem 2. Dünya Savaşı'ndan sonra adım adım üniversiteleri, akademik bilimsel çalışmaları bir bütün olarak eğitimin her alanını piyasa ilişkileri içine çekti. 1980'de YÖK’ü kurdu son 20 yılda da AKP kendi YÖK’ünü kurarak üniversiteleri, eğitimi ve bilimi bu hale getirdi. Oysa üniversiteler meslek öğretmez, ticaret yapmaz; teori öğretir. Üniversite yönetimleri öğrencilerinden kopuk öğrencileri ile birlikte çalışmaz; öğrenciler bu sistemde doğru düzgün eğitim alamadan bir şey öğrenemeden mezun edilmektedir. Yurt üretilmeyerek gençler tarikat cemaat yurtlarına teslim edilmektedirler. Günümüzde üniversitelerin durumunu ben kendime özgü bir kavramlaştırmayla mutaşerik olarak adlandırıyorum; yani içinde müteahhit, taşeron, tarikat şeriatçı serikliğini barındırıyor. O kadar vahim ki bugün üniversitelerin bütçesini bile müteahhitler belirliyor. Bilgiden aydınlanmadan bilim ve sanattan dinciler ve burjuvalar korkar. Şimdi biz bu ikisine karşı birlikte mücadele veriyoruz. Türkiye'de entellektüel anlamda gerçek bir burjuva sınıfı da yoktur; bizdeki zenginler Avrupa'dakiler gibi burjuva olamamışlar. Bu yüzden de Türkiye'de üniversiteler bugün müteahhitlerin tarikat ve cemaatlerin elinde bulunmaktadır. Ne yazık ki temel bir insan hakkı olan eğitim hakkı bugün bu odaklar eliyle öğrencilere satılmaktadır. Öğrenciler Blogna süreci ile başlayan, üniversiteleri sermayenin ve sanayinin hizmetini sokan piyasallaştırma sonucunda eğitim adı altında çeşitli sanayi kollarında, asgari ücretli ucuz iş gücü olarak pazarlamaktadırlar. Adına da meslek eğitimi demektedirler. Burada tam bir ikiyüzlülük ve sahtekarlık var. Bir yandan ‘meslek iş yaparak öğrenilir’ deniliyor, diğer yandan meslek eğitimleri açık öğretim yoluyla uzaktan eğitim yoluyla iş yüźü görmeden yapılarak diploma verilmektedir” dedi.
“ÜNİVERSİTELERDEKİ SORUNUN ÇÖZÜM MERKEZİ AKADEMİ VE ONUN MÜCADELESİDİR”
“Biz özgürlüğü yönetimlerden mi bekliyoruz yoksa akademik özgürlüğümüzü bilim insanları olarak kendi çabamızla, mücadelemizle mi kazanacağız” diye konuşmasına başlayan Prof. Dr Cevat Nispet “Bilim ve sanat açısından kurak bir bölgede yaşıyoruz Fidanlar dikiyoruz fakat onları büyütmek beslemek için yağmur duasından başka bir şey yapamıyoruz. Bugün akademisyenler ve bilim insanları büyük oranda toplumdan kopuktur koparılmıştır. Bu nedenle siyaset tarafından hedefe konulduğunda toplum tepkisiz kalıyor onlara sahip çıkmıyor. Üniversitelerde bilimin zayıf olmasının nedeni tartışma zeminin zayıf olmasından kaynaklı. Üniversiteler akademide yaşanan sorunlara ve akademisyenlere yönelik saldırılara sessiz kalmaktadır, yeterli tepki verememektedir. Üniversite sorununda siyasetten bir beklentim yok. Üniversitelerdeki sorunun çözüm merkezi akademi ve onun mücadelesi olmalıdır. Biz akademisyenler örgütlenerek birlik olarak, birlikte tartışarak üreterek ancak bu sorunları aşabiliriz” dedi.
“ÜNİVERSİTENİN ÖZGÜRLEŞMESİ İÇİN MÜCADELEMİZİ BÜYÜTMELİYİZ”
Prof. Dr. Koray Yılmaz ise konuşmasında şunlara yer verdi; “Bu tür buluşmalar çok önemli daha sık bir araya gelip tartışmalıyız. Bugün bilimin insanlığa hizmet için olduğunu kavrayan, savunan akademisyenler çok azaldı; büyük bir akademik dezenformasyonla karşı karşıyayız. İktidarın elbisesini giyenler makbul sayılıyorlar. Bunlar iktidarın emirlerini isteklerini uygulayarak kendilerinden olmayan hocalara öğrencilere her türlü baskıyı ayrımcılığı haksızlığı yapıyorlar. Hem akademisyenler hem de öğrenciler üniversitelerde büyük baskı altında. Bu baskının kırılarak üniversitenin özgürleşmesi için mücadelemizi büyütmeliyiz.”
"TIP FAKÜLTELERİ BUGÜN PİYASANIN İHTİYAÇLARINA GÖRE ŞEKİLLENDİRİLMİŞ DURUMDA”
Prof. Dr. Ramazan Aşçı tıp fakültesi kavramını doğru bulmadığını, tıp okulları denilmesinin gerketiğini belirterek; “Çünkü tıp akademisyenlerinin ekonomi, ekoloji, antropoloji bilmesi gerekir ki gerçek bir tıp hizmeti geliştirip sunabilsin. Bülent Şık Antalya'da tarım ilaçlarının toplum sağlığı üzerindeki zararlarını araştırıp ortaya çıkardığı, bunu halkı uyarmak için halkla paylaştığı için ceza aldı. Tıp hekimi halka hizmet ederken bu tür bedeller ödemeyi göze alıyor. Tıp fakültesi, tıp hekimi yetiştirir. Tıp fakülteleri bugün piyasanın ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş durumda sağlığı özelleştirdi ve halka satıyor. Kamusal sağlık hizmetinden uzaklaştı. Tıp fakültesinin görevlerinden biri de araştırmadır araştırmalar da özelleştirildi araştırıp halkla paylaşırsanız ceza alırsınız çünkü araştırmalar da şirketlerin denetiminde kontrolünde. Büyük oranda bir diğer sorun da her tarafa siyasi tercihlerle yapılan niteliksiz gereğinden fazla tıp fakülteleri açılarak, tıp eğitiminin kalitesini düşürerek ayaklar altına almış durumda.Bütün bunlar çözüm bekleyen sorunlar arasında. Bunlar da tartışıp çözümler üretmeliyiz” diye konuştu.
“ÖĞRENCİLER EĞİTİM ADI ALTINDA SANAYİ KURULUŞLARINA UCUZ İŞ GÜCÜ OLARAK SUNULUYOR”
Samsun Üniversitesi Havacılık Yönetimi Bölümünden Doktor öğretim görevlisi Ferhat Akyüz ise yaptığı konuşmada yeni kurulan üniversitelerin çoğunun eski üniversitelerin bölünmesi yoluyla kurulduğunu bu üniversitelerde bilim üretimi ve idari yapılarda büyük sorunlar yaşandığını söyleyerek; “Rektörlerin hukuki sorumlulukları çok azaltıldığı için keyfi inisiyatif kullanıyorlar. Herhangi basit bir görevlendirmede bile resmi yazıyla falan “görevlendirildiniz” diye yazılıyor. Oysa akademisyenlerin belirli görev ve sorumlulukları vardır, görevlendirmeler bunlara uygun yapılmalıdır. Burada esnek ve keyfi çalıştırmanın önü açılıyor. Bilim adı altında konferanslar, besmele ile dua ile başlıyor, dini ritüel ve söylemlerle bitiriliyor. Bu baskılanma altındaki bilim insanları buna itiraz edemiyorlar. Yukarıdan verilen emirlerle gayri resmi projeler de yapılıyor; şu kadar proje yapacaksınız bu kadar proje yapacaksınız diye müfredatta dersler belirlenirken sanayideki paydaşlara görüşmeyi şart koşuyorlar. Öğrenciler eğitim adı altında sanayi kuruluşlarına ucuz iş gücü olarak sunuluyor, masraflarını da üniversiteler karşılıyor. Kararlar üstten keyif olarak veriliyor herhangi bir kuralı mantığı yok esnek çalışma yaygınlaştırıldı” dedi.
Konuşmaların ardından salondan katılımcılara söz hakkı verildi katkı mahiyetinde yapılan konuşmalarda akademide ve üniversitelerde yaşanan sorunların toplumun sorunlarından ve sınıf mücadelesinin seyrinden bağımsız olarak ele alınamayacağı akademinin konforlu bir bölgede tutunmaya çalıştığı belirtilerek üniversitenin örgütlü bir tutum sergileyemediği, buradan kurtulması gerektiğini, akademisyenlerin bütün baskı ve zorluklara rağmen birbirlerinden güç alarak daha cesaretli davranmaları gerektiği ifade edildi. Akademinin toplumla daha çok bağ kurarak daha çok paylaşımlar yapması gerektiğine vurgu yapılan konuşmalarda; düşünce özgürlüğünü savunurken başka düşüncelere yasak koymamak gerektiği, herkesin özgürce düşüncelerini ifade edip paneller toplantılar etkinlikleri yapabileceği dile getirildi.
Konuşmaların ardından paneli toparlayan Engin Delice ülkede en başta siyasal özgürlük sorununun olduğunu belirterek; “Genel özgürlüklerin bu kadar baskılandığı bir zeminde ve dönemde akademik özgürlüğün yok olması kaçınılmazdır. Bizler her şeyden yakındır olduk yakınma tavrından uzaklaşmamız; eleştirel bir bakış açısıyla sorunlara çözüm üretmeye odaklanmalıyız. Bunun için de bu tür etkinliklerimize devam edeceğiz” dedi
Eğitim Sen Şube Başkanı Ersin Gür ise “Üniversite temsilciliğimizin düzenlediği bu değerli etkinliğe katkı sunan emek veren bütün arkadaşlara teşekkür ediyoruz. Eğitim Sen olarak bilimsel demokratik parasız laik eğitim mücadelemizi hep birlikte kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz” dedi (Samsun/EVRENSEL)