03 Mayıs 2023 17:56

Gidenlerin ardından

Beni aileden biri olarak görür ve tartışmanın içine çekerlerdi. Kimi zaman tartışmalar saatlerce sürer ama her şey birbirimizi ilerletmek adına yapılırdı.

Münür Alikoç | Fotoğraf: Emek Partisi

Paylaş

Kemal KESKİN
İzmir

Önce Ali İhsan sonra Münür Alikoç aramızdan ayrıldı. Efeler diyarı Aydın'ı bilmez, tanımazdım. Yoldaşları da daha öncesinde tanımamıştım. Onlar da beni bilmezdi. Parti bizi bir araya getirdi. Bir yaz günü önce Ali İhsan'ın misafiri oldum. Eşi Mennur ve kızı Evrim'le de tanıştım. Hiç sorgusuz, sualsiz kapılarını açmış ve dostluklarını sunmuşlardı. Zamanla yakınlarıyla da tanışma fırsatımız oldu.

Yıllar sonra Mennur, “Niye yalan söyleyeyim ilk karşılaştığımızda tanımadığım biriyle ne yaparım diye düşünmüştüm” diyecekti. Oysa onca şey paylaştık, gün oldu sabahladık. Sonra da “İyi ki tanımışım” diyecekti. Ali İhsan Tariş'te çalışmıştı ve Tariş direnişi üzerine sohbetlerimiz oluyordu, 80'li yıllara gidiyorduk. Öncesi, sonrası üzerine değerlendirmelerimiz, eleştiri-özeleştiri vb. gündemimiz olabiliyordu. Ali İhsan'ı, eşi Mennure'yi ve kızı Evrim'i tanımak güzeldi. Az kahrımı çekmediler, emekleri unutulası değil. Ayrıldıktan sonraki yıllarda da dostluk ve yoldaşlık hep sürdü. Onları unutmak mümkün mü? Hep anacak ve o günleri unutmayacağım.

Sonra nöbeti Münür almıştı. Eşi Necla, o da tereddütsüz bana kapılarını açmıştı. Münür sendika şube başkanıydı ve yoğun bir tempo içindeydi. Aydın ve ilçelerini dolaştığı gibi il dışına çıktığı da oluyordu. Bu koşturmalardan artan zamanlarında da evde rahat yoktu. Yaşadıklarından, geçmişten söz açılır ve işler nasıl yoluna konacak bunun üzerine kafa yorulurdu. Bazen İzmir Çınarlı Meslek Lisesi yıllarına gidilir, bazen oradan döndükten sonra Aydın'da yapılan-yapılamayan ne varsa bunlar üzerine sohbetler olurdu.

KESK içindeki tartışmalar bile dile gelirdi kimi zaman. Kendisini ve çevresindekileri eleştirmekten geri durmazdı. Gözü karaydı. Kendi hata ve zaaflarıyla mücadele ederken, ailesini de değiştirip dönüştürme çabası içindeydi. Necla Atça'dan kopup gelmiş genç bir kadın, henüz yeni yeni partiyi, mücadeleyi tanıma arifesindeydi. Öğrenmeye açık ve sorular soran bir hali vardı. Münür'ü ve partiyi tanıdıkça kabuğunu kırmaya, “Ben de bu mücadelede varım” demeye adaydı.

Münür gündüzleri işe gittiği zaman çoğu zaman uzun uzun sohbet etme fırsatlarımız oluyordu. Parti ve ülke sorunlarına dair sorularına cevap arıyordu. Münür de eksik bıraktıklarını telafi edercesine zamanı iyi değerlendirme isteği hep vardı. Bazen ailecek sabahladığımız günler olurdu. Münür yorgun düşüp işe gideceği için ayrıldıktan sonra Necla ile devam ettiğimiz anlar da vardı. Evde olup bitenler gizli saklı tutulmadan masaya yatırılırdı. Eleştiri-özeleştiri canlı tutulur, hata ve zaaflardan arınma hep önde tutulurdu. Beni aileden biri olarak görür ve tartışmanın içine çekerlerdi. Kimi zaman tartışmalar saatlerce sürer ama her şey birbirimizi ilerletmek adına yapılırdı. Münür, evet inatçı mı inatçıydı. Bir o kadar da cesurdu; kendini eleştirecek ve hatasını kabul edecek kadar.

Her şey planlı ve dakikti. Sabah-öğlen-akşam yemek saatleri sekmezdi. Bu bile kendi içinde hiçbir şeyi rastlantıya bırakmıyordu. Necla ile yemek saatlerine göre kendimizi programlar ona göre hazırlıklar yapardık. Onu beklemek bile güzeldi. Nuri kardeşi, yoldaşıyla da tanıştırmıştı. Hatta bir günlüğüne Bodrum'a bile götürmüş onu misafir etmişti. Kendi meseleleri kadar kardeşine nasıl destek olacağına da kafa yoruyordu. Nuri için o dönem zorlu bir dönemdi. Sanki beni de dahil ederek atlatmak istiyorlardı. Kolay olmasa da o günler de atlatılmıştı. Nuri ile sonraki yıllarda mücadele bizi zaman zaman bir araya da getirdi. Hatta Atça’daki evde Nuri'nin ailesi ve Münür, Necla, Sinancem ve Ilgın'la bir kurban bayramında bir araya gelmiştik.

Ne çok şey biriktirmiş ve yaşamıştık. Hiç unutamadığım bir anımla bitireyim. Malum küçük yerde evli bir kadının bir başına bir erkekle aynı evde olması mahalleli için kolay kabul edilir bir şey değildi. Bu da başımıza geldi. Bir gün Münür işte Necla ile evdeyiz. Bir misafir gelirse ne yaparız diye konuşurken misafirin geleceği haberini aldık. Şimdi ne yapacağız telaşına düştük. “Gömme dolabın olduğu yere saklanırsın kapıyı kitlerim kimse girmez” dedi. Tamam deyip gömme dolabın olduğu odaya gittim ve kendi pozisyonumu aldım. Bu arada telaşla kapıyı kilitlemeyi unutmuş kapı açık kalmıştı. Ben ne yapacağımı kara kara düşünmeye başladım ki, çocuklar odaya girdi. O da yetmezmiş gibi kapağı açmaya yeltendiler. Onlar dışardan ben içerden kapağı çekiyoruz. Yorulmuş olsalar gerek açmaktan vazgeçtiler. Zamanla misafirler gidip ev boşaldığında, halimize gülsek mi ağlasak mı? Düşünün bir kez çocuklar dolabı açıyor ve içinden biri çıkıyor bakın yaygaraya.

Epey kahrımı çekti bu iki güzel insan. Nasıl unuturum emeklerini, özverilerini. Evden ayrılma zamanı gelip çattığında "İyi ki tanışmışız" dediler. İyi ki parti vardı. Kirimizden, pasağımızdan arınmamıza neden olan, bizi güzel eyleyen parti değil miydi? Parti buluşturdu, partili mücadelede hep kesişti yolumuz. Necla, Sinancem, Ilgın mücadelenin ateşinde daha bir olgunlaşıyor ve “Bitmedi daha sürecek mücadelemiz” diyorlar. Devrim ve sosyalizm mücadelemiz eksilmeden devam ediyor. Sen rahat uyu yoldaşım.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Lice’de mahkeme işkenceyi kabul etti, görevsizlik verdi

SONRAKİ HABER

Kılıçdaroğlu Ordu'da konuştu: Fındık ne olursa olsun karşılığı 4 dolar eşittir Türk lirası olacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa