05 Mayıs 2023 05:15

Seçime doğru | Sincan’da kazanan muhalefet değil, kaybeden iktidar

Seçimlerde Erdoğan ve AKP’ye yüzde 70’lerde destek veren Sincan, bu seçimlerde tartışılan ‘iktidar değişimi’ açısından da önemli işaretleri görebileceğimiz bir konumda.

Fotoğraf: Birkan Bulut/Evrensel

Paylaş

Birkan BULUT
Ankara

AKP’nin kalesi diye bilinen Sincan’da ilk bakışta Erdoğan’ı savunan ezberlenmiş cümleler duysak da oy kaybı gözle görünüyor. Hayat pahalılığı herkesin dilinde ama AKP ve MHP’ye oy verenlerin dilinden “Teröre destek veriyorlar” cümlesi düşmüyor. Hangi partiye oy verirse versin emekçiler siyasette alternatifsiz hissediyor. Bu nedenle iktidarın oy kaybetmesinin ardında Kılıçdaroğlu’nun kazanması değil, Erdoğan’ın kaybetmesi motivasyonu bulunuyor.

Sincan, geçmişten bu yana sağ parti ve siyasi akımların hakim olduğu bir ilçe. 28 Şubat’ın simgesi, İslamcı yapılanmaların da etkin olduğu bölge aynı zamanda geniş sanayi havzasıyla işçi sınıfının önemli merkezlerinden biri. Seçimlerde Erdoğan ve AKP’ye yüzde 70’lerde destek veren Sincan, bu seçimlerde tartışılan ‘iktidar değişimi’ açısından da önemli işaretleri görebileceğimiz bir konumda. Ancak halkın siyasal tercihleri konusundaki değişimlerine dair tartışılma bir gazete sayfasına sığmayacağı için tek bir sorunun peşine düştük: AKP’nin emekçiler arasındaki desteği düşüyor mu ve hangi düzeyde?

Ben Sincan’da farklı yaş, cinsiyet, mesleklerden yurttaşlarla görüşürken, Sincan OSB’deki fabrikalarda işçiler seçimin nabzını tuttu. Sincan’da yurttaşların tanımadığı bir gazeteciye verdiği yanıtlar ile fabrikalardaki canlı yaşamın ortaya çıkardığı tablo, AKP’nin emekçiler arasındaki desteğinin nasıl değiştiği ve değişebileceğine ilişkin çarpıcı bir tablo ortaya çıkarıyor. Başlayalım...

"VERDİĞİN OYDAN AHİRETTE DE SORUMLUSUN"

Sincan’da sabah saatlerinde konuştuğumuz ilk kişi parkta tek başına kola-çekirdek yapan 45 yaşında bir güvenlik görevlisi. Üniformalı değil, mesaiden çıkmış. 10 bin lira maaşın üstüne ek işlerle çıkıyor. Gündemi konuştuğumuzda hayat pahalılığı olsa da suçun iktidarda değil, harcamasını bilmeyenlerde olduğunu savunuyor: “Bak ben bağ bahçede ek iş yapıyorum, fazla mesaiye kalıyorum. Asgari ücrete yüzde 50 zam yapıldı. Bununla geçinemiyorum diyen varsa bence yalan söylüyordur.” Seçimi beka meselesi olarak gördüğünü anlatıp “Tamam, (Erdoğan’ın) eksikleri yanlışları olabilir ama terörle mücadele ediyoruz. Diğer taraf terörle iş yapıyor. Bir de onlar hep özgürlük diyor. Ben de özgürlük seviyorum ama etik olacak. Bak şimdi LGBT savunuyorlar. Parkta bahçede öyle ahlaksızlık görmek istemiyoruz. Kadınlar kara çarşaf giymesin ama ufacık kızlar açık saçık giyiniyor, günah. Kardeşim illa günah işleyeceksen gizli saklı yap. Ahiret inancın varsa şunu bil kardeşim; her şey gibi verdiğimiz oydan da sorumluyuz”

"BELEDİYEDE İŞE GİRMEDEN ÖNCE DE AK PARTİLİYDİM"

Başka bir parkta 48 yaşında belediye işçisiyle konuştuk. Lafa şöyle giriyor “Ben reise veriyorum kardeşim. Yanlış anlama, belediyede çalışıyorum diye değil, ondan önce de Ak Partiliydim. Neden? Çünkü bunlar (Millet İttifakı) terörle iş yapıyor.” Anlatırken arada bir benim gazeteci olup olmadığımı soruyor, konuşmaya çekiniyor: “Bazen partilerden gelip ağzımızı arıyorlar. Onlardan değilsin değil mi? Neyse, ben dün TAİ’deydim, ondan önce de Ak Parti mitingine gittim. Ama bir şey diyeyim mi? Oraya gelenlerin hepsi reise oy vermeyecek. Çünkü insanlar iki yüzlü. Benim çevremde var reise oy vermeyeceğini söyleyenler. Onlara anlatıyorum gerçekleri ama bu pahalılık Ak Parti yüzünden sanıyorlar. Diyorum ki ya bir kuru soğan yiyelim ama memleketi satmayalım.” Bunun üzerine “Abi soğan da aldı başını gitti, nasıl yesinler?​” diye sorunca dış güçlerin soğan üretenlere para verip çöpe döktürdüğünü söylüyor. Ayrılırken yine söylemeyi ihmal etmiyor: “Kardeşim yanlış anlama, ben Ak Partiliyim ama belediyede işe girmeden önce de AK Partiliydim.”

"KIZ BEN ŞİMDİ TERÖRİST Mİ OLDUM?"

Hava güzel, parklar kalabalık. Bankta oturan teyzelerden biri 60, diğeri 67 yaşında. İlkine Ayşe, diğerine Fatma diyelim. Aynı köyden uzak akrabalar, dul maaşı alıyorlar. Fatma teyze konuşmayı reddetse de Ayşe teyze konuşmaya meraklı:

- Biz ailecek MHP’liyiz, kardeşim de yıllardır partide yönetici ama bu seçimde CHP’ye oy vereceğim. Çünkü seçim değil, geçim derdindeyiz. MHP, Erdoğan ile bir oldu, artık hep kendi ceplerini düşünüyor.

- Valla ben şehidimizin kanını akıtanlara oy vermem. Reise oy vereceğim. Aç kalalım ama teröre destek vermeyelim.

- Niye vermeyecekmişsin? Kız ben şimdi terörist mi oldum? Cebini düşün biraz cebini. Bak 15 bin lira verecek Kurban Bayramı’nda.

- (Bana dönüp) oğlum cidden verirler mı? Bak mesela benim aylık 5 bin liraydı. 7.5 olacak en az dediler ama 600 lira geldi. 170’i de aradım, izah ettim ama bir şey çıkmadı...

"NE DEDİYSE TERSİNİ YAPTI"

Bir başka durağımız bir terzi. Memurluktan emekli olmuş. Başta “Esnaf siyaset yapmaz”, “Başımıza bir iş gelir mi?​” diye istemese de konuştuk. 1983’te ilk defa oyunu kullanmış ve o zamandan beri hep Erbakan’a vermiş. Kuruluşundan beri de AKP’ye. Sonrası şöyle: “Fakat 2014’ten sonra dedikleriyle yaptıklarının aynı olmadığını gördüm. Hep dinden imandan bahsediyorlar ama tersini yapıyorlar. Pahalılık var ama geçici bence. Geçici dediysem en az 2 yıl. ‘Avrupa Birliği’ne (AB) karşıyız’ diyorlardı, ‘AB peşinde koştular.’ Mavi Marmara gemisi için ‘Giderken bana mı sordunuz’ dedi.” Kime oy vereceğini sorduğumda ise önce düşündü, sonra “Belli değil mi?​” dedi. Millet İttifakında birçok parti olduğunu söylediğimde “İyi Parti ve Kılıçdaroğlu” dedi.


YENİDEN REFAH’TAN GENÇLERE: CUMHURBAŞKANINA OY İSTEMİYORUZ, BİZE OY VERİN

Öğrencilerle konuştuğumuzda ise her şey çok farklı. 5 kişilik arkadaş grubunda en önemli konu gelecek ve özgürlük kaygısı. Hiçbiri Erdoğan’a oy vermiyor. Bazılarının ailesi AKP’li, biri şöyle anlatıyor: “Abi babam koyu Ak Partili, beni de yapmaya çalıştı ama olmadım. Bir defa dedi ki; ulan eğer ilerde başka partiye gidersen seni eve almam. Tamam, SİHA’lar, Togg’lar yapılsın ama bunların yaptığı kötülük daha çok. Bir kere pahalılık var. Ben ileride çalışıp araba alabileceğimi düşünmüyorum. Çünkü paranın değeri kalmadı. Mesela özgürlük yok. Dini kullanıp insanları kandırıyorlar. Erdoğan elinde seccadeyle konuşma yapıyor. Ben buna bakmam. İsterse ateist olsun ama ülkeyi iyi yönetsin.”

Uzun saçlı olan gencin babası CHP, annesi AKP’liymiş. “Sıkıntı yok, anlaşıyorlar” diye anlatıyor: “Yine geçenlerde böyle oturuyorduk arkadaşlarla abi, Yeniden Refah Partisinden oy istemeye geldiler. Milletvekili adayı da yanlarındaydı, bayramımızı kutladı ama bizimle hiç konuşmadı. Yanında bizimle konuşan adam dedi ki ‘Gençler sizden cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy istemiyoruz, milletvekili seçiminde bizim partiye oy istiyoruz. Erdoğan seçilmek için bunlarla anlaştı ama partisinin oyları bölünecek.”

Öteki özgürlük konusundan aday profiline geçiyor: “Erdoğan gibi Kılıçdaroğlu’nu da eleştiriyoruz ama onun bizi hapse atmayacağını, baskı uygulamayacağını düşünüyoruz. Mesela bunları anlatıyoruz ama ismimizi yazmadığın için rahat anlatıyoruz.” Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda Erdoğan’ı yenebilecek kadar oy alacağı için Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini söylüyorlar. Muharrem İnce’ye oy vereceğini söyleyenler gençler arasında ibre Sinan Oğan’a kayıyor.

FABRİKALARDA SEÇİM NASIL TARTIŞILIYOR?

Sincan sokaklarında kiminle konuşsak şikayetler olsa da emekçilerin, Erdoğan ve AKP’den kopuşunu net ve yaygın göremiyoruz. Fakat binlerce işçinin gece gündüz birlikte üretip yaşadığı metal fabrikalarındaki tartışmalar, dikkate alınacak bir değişimi gösteriyor. Bir işçi çalıştığı metal fabrikası üzerinden Sincan’daki işçilerin ekonomik, sosyal ve siyasal koşullarını şöyle çiziyor: “İşçilerin ekonomik koşullarının yaşantılarını nasıl etkilendiğini anlarsak, siyasal ve sosyal alanlarının da anlaşılması kolaylaşacaktır. Çalıştığımız fabrikada işçiler 8 bin 500 TL’den en fazla 300 TL fazla alıyor. Fazla mesai ve ek iş yapılmadan geçinmek mümkün değil. Herkes bu durumdan şikayet etse de işçilerin ilk tepkisi hemen iş ilanlarına bakmak ve işten çıkmak oluyor. Ücret azlığı işçileri fazla mesaiye itse de vergi dilimi sebebiyle ücretler artmak yerine düşebiliyor. Bir abimiz geçenlerde “53 saat mesaim var, devamsızlık yapmadım. Asgari ücret 8 bin 500 TL, ben nasıl 7 bin 500 TL aldım anlayamadım” diyordu. Herkes birbirine iş ilanları atsa da çalışıyoruz. Çünkü çoğumuz ya evli ya da çok borçlu. Özellikle de araba borçları. İşçiler evde hazırladıkları alkol, iş çıkışı araba bagajında ceviz, araba için bez veya koku satma gibi yollara başvuruyor. Her şey bir nebze rahatlamak için. Yoksa kim ister mesai bitimi “Kaman cevizii bunlar Kaamaan” diye bağırmayı...”Ek iş ve fazla mesailerle geçinebilen işçilerin sosyal hayatı da daralıyor. En yaygın sosyal alanın başında pavyon geliyor. Bazen bir ayda kazandıklarını bir günde harcıyorlar. Oyun havaları, alkoller ve yapılan sohbetlerin iyi hissettirdiği söyleniyor. İşçilerin üzerindeki üretim baskısı sadece fiziksel değil. İşyerinde sürekli “Öneee aaall, al öneee” diye bağıran hat sorumluları, çıkan arızalarda yapılan uyarılar ve kimi zaman bunalıp sigaraya çıkınca bile tutulan tutanaklar... Bu yüzden sürekli herkesin dilinde arabesk parçalar var. Ferdi, Müslüm, Güllü, Tudanya... Bununla birlikte en büyük diğer ilgi arabalara. Çoğu eski sanayi ve atölye kökenli olunca arabalar uzmanlık konusu. Air taktırmak, pıstırmak, sunroof açtırmak, jant-lastik, boya vb. birçok konu konuşuluyor. Kendisinin bir parçası kadar seviyorlar arabalarını. Her gün yıkatmak, silmek; yağına-suyuna bakmak veya biçimsel olarak güzel görünmesi için dişinden tırnağından arttırıyorlar.Fabrikadaki işçilerin çoğunluğu eski AKP veya MHP’li. Buradan kopmuş olsa da hâlâ etkilendiği yerler devam ediyor. Seçim ve geçim birlikte tartışılıyor. Mezhepçilik ve din hâlâ işçilerin en diri tuttuğu yerler. “AKP dışında kim varsa veririm ama...” diye başlıyor cümleler. Çünkü ne din ne milliyetçilik üzerinden diğerlerini kendilerinden görmüyorlar. Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı adayı olmasını istemeyen çok az. Sorunları siyasetçilerin çözmesini istiyor, hayat pahalılığı nedeniyle AKP’den kurtulup “kötünün iyisi” kim varsa gelsin deyip rahatlamak istiyorlar. Sendika tartışmasında bile “Sendika gelecek bizi kurtaracak” heyecanı bulunurken, şimdi bu sönmüş durumda.

AKP’Lİ İŞÇİ: BU SEFER VER, Bİ’DAHA VERME

Bir başka metal fabrikasından işçi yazıyor: “Erdoğan’a verecek olan da vermeyecek olan da ülkenin durumundan memnun değil. AKP seçmenini bir korku sarmış. Sürekli AKP’ye oy verdirmek için karşıdakini zorluyor. ‘Bir kere ver bir daha hiç verme’ diyorlar. Kimileri ‘Ben de yeterli görmüyorum ama mecburiyetten vereceğim’ diyor. Geçmişte de ‘Karşısında adam yok’ diyerek oy verenler vardı ama şu anda daha istemeye istemeye veriyorlar. AKP’ye destek veren işçiler ‘Avrupa ve Amerika Türkiye’yi bu hale getirdi, Erdoğan direnebildiği kadar direniyor, başka parti gelse daha kötü olur’ veya ‘Ekonomimiz kötü ama en azından savunma sanayimiz gelişkin diğer ülkelere ezilmiyoruz’ diyor. Kılıçdaroğlu’na veren işçiler arasında da hoşnutsuzluk var. Onlarda da mecburen vereceğim düşüncesi yaygın ama pek çok farklı görüşten kişi muhalefet olarak kenetlenmiş diyebiliriz. Akşener’in masadan kalkışı haklı görülse de muhalefeti zarara uğrattığı için tepki toplamıştı. İşçiler genel olarak Kılıçdaroğlu’nun kazanmasından ziyade Erdoğan’ın gitmesine odaklanmış durumdalar. Bunun nedenleri ise ekonominin durumu, yaşanan her olayda devletin yetersiz kalışı ve artan baskılar. İncecilerin bir kısmını Kılıçdaroğlu’ya ikna oldu. Kalan İncecilerin bir kısmı ikinci turda Erdoğan’a verecek gibi duruyor. MHP’ye oy verenlerin bir kısmı İyi Partiye kaydı, kalanlar ise söylemde AKP içinde eridi.”

İŞÇİLER KENDİ ARASINDA ANKET YAPIYOR

Bir metal fabrikasında da bir işçi kendi aralarında anketler yaptıklarını anlatıyor: “Mart ayında yaptığımız ankette İnce öndeyken, nisan ayındaki ankette Kılıçdaroğlu birinci sırada.. Yani adaylık tartışmalarının başında İnce’ye sempati duyanlar süreç icerisinde Kılıçdaroğlu tarafına geçti. Bunda en büyük etken ‘Boşa oy kullanmamış olmak’ ve üslup diyebiliriz.Bir bölümde 24 kişi var ve sadece 3 kişi AKP seçmeni. Bunlardan birisi AKP politikalarını savunuyor, diğer ikisi tartışmalara katılmıyor. En fazla ‘Evet iyi değil durum ama başka da verecek kimse yok ‘ diye geçiştiriliyor. Bizim işyerimizde cumhurbaşkanlığı adayı belli olsa da milletvekilliğinde kafalar karışık. Mesela hem Kılıçdaroğlu’ya hem Memleket Partisine oy vermeyi düşünenler var. Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakını desteklemeyenler arasında en çok söylenen “HDP de Kılıçdaroğlu’yu destekliyor. Selo’ yu çıkaracaklar, Öcalan’ı çıkaracaklar gibi anlaşmalar var” biçiminde. Buna karşın diğer işçiler arasında “Ak Parti de Hizbullah ile iş tutuyor” diye yüksek perdeden itirazlar gelmiyor.

‘ÇARŞI PAZARA O GİTMİYOR, BEN GÖRÜYORUM’

Başkent OSB’de konuştuğumuz bir işçi ise tartışmaların özellikle erkekler arasında futbol gibi olduğunu anlatıyor. Yani yönetimler eleştiriliyor ama takım çok değişmiyor. İşçiler başka partiye oy veren arkadaşlarına şakayla karışık sataşıyor. AKP’ye destek pek azalmamış ama herkeste bir memnuniyetsizlik var. Fabrikadaki durumu işçi şöyle özetliyor: “Çoğunlukta şu mantıkla hareket ediliyor. Erdoğan da olsa Kılıçdaroğlu da olsa ekonomi böyle kötü olacak. En azından HDP ile anlaşılmasın.” Ancak futbol takımı benzetmesinin en önemli muhatabı erkek işçiler. Çünkü kadın işçiler arasında fikir değiştirmek daha olgun karşılanıyor. Konuştuğumuz işçi şöyle anlatıyor: “Kadınlar en çok ekonomideki sorunlar nedeniyle oy vermiyor. Bir arkadaşım eşini kastederek şöyle diyordu: Çarşı pazara hep ben gittiğim için o bu kadar pahalılığı görmüyor.”

ÖNCEKİ HABER

Hekimler seçimler öncesi seslendi: "Giderlerse gitsinler" diyenleri unutmuyoruz

SONRAKİ HABER

YSK, Avrupa'daki 19 yerde sandık sayılarının artırılmasına karar verdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa