Her kapıdan çıkan yoksulluk, kime oy verilmeyeceğinin netliği
Herkesin yüzüne oturmuş yorgunluk, umutsuzluk. Ne önceki seçim süreçlerinde alışık olduğumuz heyecan ve parti taraftarlığından eser, ne de havada uçuşan vaatlerden söz eden var.
Fotoğraf: Deniz Kemeç/Evrensel
Nurgül DENİZ
Antep
Antep’in Şahinbey ilçesinde Cumhuriyet Mahallesi’ndeyiz. Burası ağırlıklı olarak işçilerin yaşadığı yoksul bir yer. Mahalle iki katlı evlerden oluşuyor. Her evde mutlaka bir fabrika işçisi var. Gençler arasında okulu bırakıp fabrikada çalışmak oldukça yaygın. Herhangi bir eve 5 dakikalık bir ziyarette bulunduğumuzda dahi elle tutulabilir bir yoksulluk çıkıyor karşımıza. Balkonlarda, merdiven basamaklarında, kapı önlerinde kadınlar, oturup sohbet ediyorlar. Yer aynı; evimizin eşiği ancak konular çoktan değişti. Tek poşetle dönülen pazar alışverişi, çocuğa alınamayan bayramlık, ödenemeyen faturalar…
Sanayideki vardiya çıkışları ve okul dağılış saatlerinde mahalle daha da canlanıyor. Elimize birkaç Emeğe Sesleniş alıp sokaklarına dalıyoruz mahallenin; yollarda, parklarda, kapı önlerinde seçimi ve seçime dair beklentileri konuşuyoruz mahalleliyle.
Çoğu kişi evlerine sokmak için uğraştıkları iki lokma ekmekten bahsediyor, herkesin yüzüne oturmuş yorgunluk, umutsuzluk. Ne önceki seçim süreçlerinde alışık olduğumuz heyecan ve parti taraftarlığından eser, ne de havada uçuşan vaatlerden söz eden var. Konuştukça yoksulluk, çaresizlik gün gibi önümüze çıkıp duruyor, gençler seçimden söz ettikçe, sadece kime oy vermeyeceklerinin net olduğunu görüyoruz.
"EVE BİR ŞEY ALAMIYORUZ, BIKTIK"
Mahallenin iç tarafındaki parklardan birindeyiz. 3 genç kadın oturuyor. 20’li yaşlarının ortasında olanın çocukları var, biri bebek arabasında biri salıncakta sallanıyor. Diğer ikisi daha genç, biri 18 diğeri 17 yaşında. Onlar çok konuşmuyorlar. Seçimlerden açıyoruz konuyu. “Bıktık” diyor, çocukları olan, “Eve bir şey alamıyoruz, oy kullanacağız ama kime vereceğiz bilmiyoruz.”
Parktan çıkıyoruz, bir pazar yeri. Pamuk şeker satan bir genç. 2 pamuk şeker alıyoruz. Muharrem İnce’ye oy vermeyi düşünmüş bir süre. “O da olmadı, Erdoğan’a yarıyor ona oy verirsem. Kılıçdaroğlu’na vereceğiz mecbur” diyor. Vereceği oy içine sinmiyor ama Erdoğan gitsin istiyor. Yine de kararsız, “Belki de vazgeçerim, oy kullanmam” diyor. Ülkenin halinden konuşuyoruz biraz, “Göz önünde” diyor, “Bu böyle gider mi?” diye soruyoruz, ellerini iki yana açıyor.
Çocukların açlığından, her geçen gün daha da derinleşen yoksulluğumuzdan, olası Erdoğan iktidarında daha da büyüyecek karanlıktan, kendi hayatlarımızdaki örnekleriyle söz ediyoruz.
EŞİT VE ÖZGÜR BİR GELECEĞİ İNŞA ETME
Konuşmalarımız uzadıkça yan yana geldiğimizde birkaç oydan çok daha fazlası olduğumuzu fark etmek zor olmuyor, başka bir yaşamın mümkün olduğuna dair bir umut sarıyor. Her ne kadar iki cümle sonra konu yine evimize girsin diye günlerimizi harcadığımız bir lokma kuru ekmeğe geri gelse de bugün tek adamı göndermek için birleştirdiğimiz oylarımız, yarın eşit özgür bir geleceği inşa etmenin anahtarını, birleşmeyi, birlikte mücadele etmenin yollarının da nerede olduğunun ipuçlarını veriyor bir noktada.