09 Mayıs 2023 05:15

‘Annemin elleri evimizin bereketini yoğururdu’

Nedya Şener'in Mardin'in Bereketi kitabı yayımlandı. Yöresel yemek tarifleri kitabı olduğunu düşündüm. Ama daha ilk sayfasını okumaya başladığımda derin bir özlem duygusuyla sarsıldım.

Fotoğraflar: Erkin Ön
Aras Yayınlarından çıkan Mardin Bereketi (Kapak tasarım: Melisa Arsenyan)

Paylaş

Hatice GÖRGÜ

Nadya Şener’in “Mardin Bereketi” adlı kitabını elime alıp hızlıca sayfaları çevirdiğimde ilk dikkatimi çeken yemek fotoğrafları oldu. Kitabın isminin de çağrıştırdığı gibi yöresel yemek tarifleri kitabı olduğunu düşündüm. Ama daha ilk sayfasını okumaya başladığımda derin bir özlem duygusuyla sarsıldım.

Mardin’de doğmuş, çocukluğu Mardin’de geçmiş Nadya Şener’in. Çocukluk anıları kolay kolay silinmez akıldan, hele de yaşanmışlıklar mutlulukla çoğalmışsa o mutlu zamanlara ve paylaştığımız kişilere olan özlem daha da derinleşir.

Yaşadığı evi, mahalleyi, çarşıyı her detayıyla hatırlıyor. Kalaycıların çalışırken çıkardıkları seslerden fırından çıkan ekmeğin, çöreğin kokusuna, meyve sebze satan manavların bağırışlarına, baharatların kokularına kadar tüm detaylar belleğinde.

Ailesini anlatıyor; annesini, babasını, kardeşlerini, anneannesini, babaannesini, teyzelerini, dayılarını, amcalarını… Dar bir alana sıkışmış geniş bir aile.

Gelenekleri, görenekleri, dini inanışları, örf ve adetleri ile çizilmiş bir çerçevede aile ilişkileri, komşuluk ilişkileri, günlük yaşam, yeme içme kültürü, ölüm doğum gibi ritüellerle özlemi dolup taşıyor kitabın sayfaları arasından.

Aile 1915’te, kendi tabiriyle “felaket yıllarında” Mardin’e gelmiş: “Selim dedem Sasonlu bir Ermeniymiş aslında. 1915’lerde, felaket yıllarında Bitlis’ten kaçıp Mardin’e gelmiş, o yıllardaki tek Hıristiyan mahallesine, Mort Şmuni’ye sığınmışlar. Çektikleri onca acıdan sonra çocuklarına da aynı kaderi yaşatmaktan mı korkmuşlar kim bilir, Süryaniliği benimsemişler”.

Küçük bir mahalleye sıkışmış azınlık bir toplumun bireyi olarak yaşamak elbette zor. Bir anlamda yaşamlarını kolaylaştırmak için askerlik gibi nedenlerden dolayı kendi isimlerinin yanı sıra Türkçe isimler de almışlar.

"EVLERDEN YAYILAN KOKULAR YAŞAM İŞARETİYDİ"

Nadya Şener günlük rutinlerini anlatırken sabah erken kalkıp ocağı yakmanın “Ben buradayım, hayattayım, yaşıyorum!” anlamına geldiğini yazıyor. “Evlerden yayılan kokular birer yaşam işaretiydi” sözlerinde bile azınlık olarak yaşamanın, hayatta kalmanın zorluğunu hissedebiliyorsunuz.

Yaşama kültürü toplumdan topluma farklılıklar gösterir ama birlikte yaşam, zaman içerisinde etkileşimde oldukları insanların yaşam biçimine göre de şekil alabilir. Bu etkileşimi çocuklara dedenin, babaannenin ismini vermek, kız çocuğu yerine erkek çocuğu istemek, beşik kertmesi yapmak, kız çocuklarını erken evlendirmek ve benzeri adetlerde görmek mümkün.

HER YEMEKTE ANNENİN ELLERİNİ ÖPEREK ‘ELİNE SAĞLIK’ DEMEK

Mardin’i coğrafi, tarihi özellikleriyle anlatabilirsiniz. Nadya Şener’in anılarından yola çıkarak anlattığı Mardin ise buram buram emek kokuyor: “Annemin elleri evimizin bereketini yoğururdu.” Bir annenin emeğini ve bu emeğe saygıyı anlatmak; her yemekte annenin ellerini öperek “eline sağlık anne” demek nasıl bu kadar güzel olabilir?

Ürettikleri süt, peynir, yağ, yumurta gibi ürünleri arabaların geçmediği dar sokaklarda eşek yüküyle taşıyan köylülerin emekleri için “Bir evi ev yapan ne varsa getiren köylülerdi” diyebilmek de öyle.

Günlük yemek hazırlıkları, özel günlerde, dini bayramlarda, pikniklerde yapılan yemekler… Kış için yapılan yoğun emek gerektiren hazırlıklar… İmece usulüyle yapılan bu işler sadece kadınların değil erkeklerin ve çocukların da bir ucundan tutup kendilerince katkıda bulundukları uzun ve zahmetli süreçler.

Nadya Şener, “göçün ayak sesleri”ni şöyle anlatıyor: “Azınlık olmanın sokaktaki bedeli giderek artıyor, güvende hissettiğimiz mekanlar daralıyor, nefretse o küçücük sınıflarımıza sızmayı başarıyordu… Kapıyı açıp eşikten dışarı her adım attığımızda babamın gözlerini kaplayan korkuyu dün gibi hatırlıyorum.” Bu korku, Nadya ilkokulu bitirdikten sonra aileyi Mardin’den İstanbul’a göç ettirir. 

Kitabın yemek tariflerinin olduğu bölümde her bir yemek tarifi detaylandırılarak anlatılmış ve çok güzel fotoğraflanmış. Her ne kadar Mardin’de yapıldığı gibi olmasa da Nadya Şener bu yemekleri günümüz mutfağına uyarlamış, “Lezzetlerine dokunmadım sadece sunumlarını değiştirdim” diyor. Gözünüz korkmasın, tarifler çok iyi, yapmak isteyenler kolaylıkla yapabilir.

ÖNCEKİ HABER

İmamoğlu "Erzurumlu ile ilgisi yok" derken Erdoğan "Şehirlerimizi karalıyorlar" dedi

SONRAKİ HABER

Enkazdan çıkarılan 1823 çocuk ailesine teslim edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa