10 Mayıs 2023 11:39
/
Güncelleme: 27 Ekim 2023 20:34

Halkın patates soğanı iktidarın arabası uçağı

Soğan denilince bahis ya TOGG’dan ya da MMU’dan (Milli Muharip Uçak) açılıyor, halkın ihtiyaçlarına karşılık ülkenin gururu olarak gösterilen büyük projeler öne sürülüyor.

Halkın patates soğanı iktidarın arabası uçağı

Fotoğraf: Evrensel

Okan MERDİN
ODTÜ

Seçime sayılı günler kalmışken halkın içinde bulunduğu ekonomik durum siyaset arenasının en önemli konularından biri oldu. Dolayısıyla hem burjuva hem de emekten yana olan muhalefet, artan hayat pahalılığını ve geçim sıkıntılarını olabildiğince öne çıkardı. Geçim sıkıntısının “soğan” vurgusu üzerinden gerçekleşmesi de bunun en net biçimi olarak gözümüze çarpıyor. Fakat bu tartışma karşısında dezavantajlı duruma düşen iktidar da boş durmuyor, kendi politik “silah”larını devreye sokuyor. Soğan denilince bahis ya TOGG’dan ya da MMU’dan (Milli Muharip Uçak) açılıyor, halkın soğan kadar basit bir ihtiyacına karşılık ülkenin gururu olarak gösterilen büyük projeler öne sürülüyor. Öne sürülen bu “yerli ve milli” projelerin ülke için sadece bir maskot olmanın ötesinde ekonomik bir değer getireceğini, “Türkiye Yüzyılı” olarak adlandırılan ve Cumhur İttifakı tarafından özellikle öne çıkarılan bu projeler serisinin Türkiye’yi bir “Dünya gücü” haline getireceği tezini ana akım medya üzerinden tekrar ediyorlar. Peki bu projeler ülkeyi bir süper güç haline getirecek mi? Gelecek yüzyılın projeleri sayesinde de halkın karnı doyacak mı?

YERLİ VE MİLLİ PROJELER BİZE NE ANLATIYOR?

Geliştirilen HÜRJET, MMU (veya yeni ismiyle KAAN) ve TOGG gibi özellikle etkileyici gözüken markalar iktidar medyası tarafından ülkenin kendine özgü değerleri, bu toprakların öz eserleri ve “yerli ve milli” projeler olarak tanımlanıyor. Özellikle yaklaşan seçimlere kadar kullanıma sunulacağı belirtilen projelerin her bir seminerde ne kadar tamamlandığı, projelerde ne kadar mesafe katedildiği ve ülke için ne gibi bir önem taşıdıkları anlatılıyor. Bu projelerde rol alan holdinglerin isimleri kalın harflerle yazılıyor, her birine devlet garantili yatırım fırsatları sunuluyor. Peki bu kadar övülen, yerli sermayeye yaptırılan ve devlet tarafından desteklenen bu projelerin ne kadarı yerli ve milli?

Bu konuda bakabileceğimiz, ülkeyi süper güç haline getirecek projelerden birine bakalım. Misal TUSAŞ (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ) tarafından üretilen MMU, tasarım süreci açısından S-400 sürecine kadar F35 ile geliştiriliyorken, sonrasında hem gövde hem de motor tasarımı açısından Amerikan Lockheed Martin F-22’yi kendine baz alan sürece ilerledi. Bu çift motorlu, bir hayli hızlı ve etkili olan jet avcı uçağı, kendine baz aldığı model açısından ne kadar “yerli ve milli” bir rota belirlemiş o tartışıladursun, projenin ortağı olarak karşımıza çıkan bir şirket söz konusu: İngiliz kökenli BAE Systems. Genel tasarım sürecinin ortağı olan bu şirketin yanı sıra jet motorunun ortaklığını ise Amerikan kökenli General Electric devralmış durumda. Sosyal medya üzerinden TUSAŞ’ın “Başvurunu yap, milli beka projemizde sen de yer al” dediği MMU’nun ne kadar “milli beka” projesi olduğu elimizdeki bilgilerle bir hayli tartışmalı duruyor.

Bir de işin “tarih yazmak” kısmı bulunuyor tabi. Türkiye’yi bir süper güç haline getirecek bu “Türkiye Yüzyılı” vaadine bir de havacılık tarihine ismini altın harflerle yazdıracak bir proje de elimizde bulunuyor: “Kızılelma.” BAYKAR tarafından üretilen, hatta belgeseli çıkacak bu projenin temel niteliği insansız savaş uçağı olması. Bu uçağın tasarımı sadece şirket tarafından yapılmıyor, zira BAYKAR gerek TÜBİTAK gerek üniversiteler ile anlaşmalı olarak projelerin içerisine dahil oluyor, kendi bünyesindeki tasarımların AR-GE süreçlerine bu üniversiteler de dahil ediliyor. Devlet bünyesinde bulunan bu kurumların kendi kaynaklarını örneğin olası bir deprem felaketini önlemek veya halkın yaşamını daha da kolaylaştıracak çözümler için harcayacağına bu tür projelere harcaması ne kadar mantıklı? Bunu siz okuyucuların değerlendirmesine bırakıyorum.

TOGG’a baktığımızdaysa çok daha “yerli” bir tablo görüyoruz. Tasarım İtalyan Pininfarina, motor Alman Bosch, batarya üretimi ise Çin-Amerikan Farasis ortaklı SİRO tarafından sağlanıyor. Projenin ortakları arasında Honda ortaklı Anadolu grubu, teknik birikimini İngiliz British Motor Company’den almış BMC bulunuyor. Anlayacağınız elimizdeki markalar “yerli ve milli” denemeyecek kadar dışa bağımlı bir şekilde üretiliyor

İŞSİZLİK NASIL ÇÖZÜLECEK?

Peki bu projeler “yerli ve milli” olmasına bir kenarda dursun, toplam maliyeti ülke açısından ne kadar tutuyor? TOGG için net bir rakam yok, fakat üretilen ünitelerin yaklaşık olarak 1 milyon TL’ye satılıyor olması, projenin ne kadar halk adına yapıldığını gösterir nitelikte. Keza, MMU açısından proje maliyetinin tahmini olarak 15-20 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Burada ek bir parantez belirtmemiz lazım, MMU’yu yapan TUSAŞ gerek işleyiş gerekse de hisse payları bakımından devlet elinde bulunan bir şirket olarak varlığını sürdürüyor. Projenin kendisine ayırılan bu birkaç milyar dolarlık bütçenin aslında hatırı sayılır bir kısmı da devlet hazinesinden, yani vatandaşın cebinden çıkıyor. Peki bu işin sonunda ne oluyor? Silahlar süs olarak satılmıyor sonuçta, savaş alanında kullanılıyor, savaşan taraflar açısından can ve mal kaybına neden oluyor. Elimizdeki bu milli beka projesi ise milli güvenlik sebepleri ile kullanılır hale getiriliyor, iktidar tarafından uygulanan savaş politikalarının bir silahı haline getiriliyor ve olan işçilere, halkın geniş kesimleri ve gençlere oluyor. Bu durumun karşısında iktidar boş durmuyor, bu projeler açısından hızlıca argümanını oluşturuyor: “Milli beka projeleri gençlere iş olanağı sunuyor.”

Örnek olarak Cumhurbaşkanı, TOGG’un 20 bin kişiyi dolaylı olarak istihdam edeceğini açıklamış, fakat sadece genç (15-24) işsizliğin %19,2’yi* bulduğu işsizlik kıskacında gerçek bir istihdam politikasının nasıl oluşturulacağını söylememişti. Halbuki bu projelere devlet tarafından sağlanan ödeneklerin -ve hatta Baykar gibi özel şirketlere verilen teşviklerin- kamu bütçesinden sağlandığını ve bunların da bizim cebimizden çıktığını düşünürsek, aslında olan gençliğin geleceğini güvence almaktan çok geleceğini çalmaktır.

HEM PROJELERİN YAPILMASI HEM DE İHTİYAÇLARIN KARŞILANMASI NASIL OLACAK?

Her şeyden önce unutmamalıyız ki, projelerin kendisi bir ihtiyacı kapatmak için yapılır. Elimizdeki “Türkiye Yüzyılı” projeleri elbette ki halkın ulaşım, savunma ihtiyaçlarını karşılamak için yapılmadı, aksine, ülkedeki para babalarının ve sermayedarların işi görülsün ve politik iktidarı sağlamlaştırılsın diye yapılıyor. Fakat halka gereken en basit ihtiyaçlarını rahatça temin edebileceği projeler, programlar da üretilebilir. Daha gelişmiş, daha hızlı üretim sağlayabilecek bir tarım programı, savaş için değil, fakat daha hızlı ve güvenli bir ulaşım yöntemi için havacılık projelerinin üretildiği bir toplum elbette ki halkın asıl ihtiyacını karşılamak olurdu. Hakeza eldeki bütçenin bir kısmı ayrılsa şehir yaşamında çok daha fazla iyileştirilmeye gidilebilir, çok daha fazla bina daha yaşanabilir hale getirilebilir, depremlerin can almayacağı kentler oluşturulabilirdi. Fakat bu ihtiyaçların karşılanması da o ihtiyaçlar öne çıkarılmadan, ihtiyaçları karşılayacak politikaların sağlanmasını zorlayacak talepler olmadan olmaz. O yüzden felakete dönüştürülen afetlerin, savaşta bizzat onu üretenlerin canını alacak silahların ve çok daha fazlası yaratılabilecekken oldukça sınırlı iş imkanlarının önüne geçebilmek için taleplerimize sarılmalıyız.

*DİSK-AR

https://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2023/04/ISSIZLIK-VE-ISTIHDAMIN-GORUNUMU-Nisan-2023.pdf

Evrensel'i Takip Et