Geleceğe mektup
Başarısızlıklarımız, kursağımızda kalanlar bir ur gibi içimizde birikirken, bunun sorumlusu, bize öyle gösterilmesine rağmen kendimiz, kaderimiz, doğduğumuz ülke değil.
Biz, Türkiye’de doğup büyüyen, kendi yaşamını kurmak için birbirinden ve emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan gençliğiz. Acılarımız, özlemlerimiz, güldüklerimiz ve sevindiklerimiz birbirine benzer. Yoksullukla, baskılarla, kendini gerçekleştirme ufku kapitalist dar zamanların üzerimize boca ettiği çıkar, karmaşa ve anlamsızlıklara barışmamak için mücadele edenler kadar, kurtuluş yolunu bulma adımlarını geciktirmeyi gerekçelendirmiş olanlarımız da var.
Her şart ve koşulda, yaşamanın ve yaş almanın öğrettikleriyle bir çıkış yolu arıyoruz elbet. Ama bulduğumuz ve ikna olduğumuz yöntemlerin ne kalıcılığı ne geçerliliği ne de çaresi iş görüyor. Bize iyi gelmiyor, yaralarımızı sarmanın, özgürlüğün bir ifadesi haline bürünmüyor.
Bu ne bir tesadüf ne yaşadığımız yıllara özgü ne de karakterimiz, kişiliğimizle alakalı. Başarısızlıklarımız, kursağımızda kalanlar bir ur gibi içimizde birikirken, bunun sorumlusu, bize öyle gösterilmesine rağmen kendimiz, kaderimiz, doğduğumuz ülke değil. Rastlantıların az yer tuttuğu bu hayatta, kendimizi bir kadere terk ettiğimiz kuşkusuz. Bunun da seçimlerimizle ilişkili olduğu, sistematik ve belirleyici adımların olası sonuçlandığı bir dünya bu. Zaten başka bir dünya da söz konusu değil.
Şimdi bu dünyada nasıl yaşamayı seçeceğimiz, özgürce yaptığımız bir iş de değil. Her ne kadar başka başka ilgi alanlarının, mesleklerin, hatta diyelim ki dekorasyonların ve beğenilerin düşünü kuruyor, kendimize bir “ben yaratmaya” çalışıyorsak da önümüzde hepimizin karşılaştığı, ancak farklı yorumladığı engeller var. Bu engellerin kim tarafından konulduğu, yaratıldığı konusunda en geniş fikir birliğimiz, sistem. Sistem diyoruz ya adına, her sistemin bir merkezi, onu taşıyan bir kolunu ya da kuvveti var.
Öyleyse hayal ettiğimiz yaşamı yaşamamızın önündeki engellerin kurucusu olan bu sistem ortadan kalkmadan kuramayız. Biz insanlar olarak evrenin ve tarihin çok küçük parçalarıyız. Milyarlarca yıllık bir sürecin içinde, yalnızca parçası olduğumuz birkaç yılın deneyimi, bizzat dünyayı değişmez, hep bugün gördüğümüz gibi varsaymaya itiyor. Ancak gerçek hiç de öyle değil. Dünya kesintisiz olarak değişirken, bizim de değişimden yana bir parça olarak bunu tutarlı ve sistemli olarak kullanmaya ihtiyacımız var. Çünkü değişime yön verilebilir, dünyayı okumak ve anlamak, onun değişim araçlarını da yaratabilmeyi sağlar.
Geleceğimize bir mektup yazmak istedik. Değişim rüzgarları eserken, onun nasıl bir parçası olacağını düşünmek, birçok farklı alanda el birliğiyle çalışmayı gerektirirken, bunu nasıl yapacağımız da hep birlikte kafa yormayı gerektiriyor.
Evrensel'i Takip Et