Bir olay: Soma Maden Katliamı | Bir kavram: İş cinayeti
İş kazaları, birer tesadüf değildir, tam da bu sebeple cinayet olarak adlandırılması gerekir. Sistematiktir.
Arşiv | Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Bir olay: Soma Maden Katliamı
13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa’nın Soma ilçesinde 301 işçinin öldürüldüğü iş cinayetinin dokuzuncu yıl dönümünü yaşıyoruz. Soma Holding’e ait Eynez Maden Ocağında meydana gelen patlamada galerilerde mahsur kalan ve yaşam odaları olmayan işçiler, zehirli gazlardan etkilenerek hayatlarını kaybettiler. Bu katliam Türkiye’yi derinden etkiledi ancak tepkilere karşın alınacağı duyurulan birçok yasal iyileştirme ertelendi. Türkiye tarihinin en ölümlü iş cinayetlerinden olan Soma Maden Katliamı’nın yıl dönümünü andığımız bu sayımızda, bir sistem sorunu olan iş cinayeti kavramını ele alıyoruz.
Bir kavram: İş cinayeti
İş cinayeti, kâr kaygısıyla gerekli iş güvenliği tedbirlerinin ihmal edildiği tehlikeli çalışma koşulları altındaki çalışma süreçlerinde meydana gelen ve işçi ya da işçilerin can kaybıyla sonuçlanan olaylardır. İş cinayetleri, ana akım medyalarda ve şirketlerin açıklamalarında “iş kazası” diye tabir edilse de iş cinayetlerinin ezici bir çoğunluğu aşırı çalışmaya bağlı yorgunluk, iş güvencesi, çalışma koşulları ve geçinme kaygısı dolayısıyla yaşanan stres ve güvenli bir iş yeri için gerekli adımların atılmaması sonucu meydana gelen, aslında önlenebilir olaylardır.
İnsanın insanı sömürüsüne dayanan her toplumda egemenlerin benzer saiklerle insan yaşamını hiçe saydığı görülmüştür. Örneğin köleci toplumlarda, köleler özellikle inşaat ile maden işlerinde mali yüke yol açacak herhangi bir önlem olmadan uzun saatler çalıştırılıyor ve tehlikeli koşullarda ölüme terk ediliyorlardı. Benzer şekilde, feodal dönemde toprak ağalarına bağlı olarak çalışan köylüler de toprak sahipleri tarafından tedbirsiz koşullarda orman işlerinde çalışmaya zorlanıyor ve ağaçların kesimi ve taşınması süreçlerinde ölüm riskiyle karşı karşıya kalıyorlardı. Kapitalizm de aynı şekilde 1800’lü yıllardan beri iş cinayetleri konusunda kötü bir sınav vermeyi sürdürüyor. Ne var ki, kapitalizmdeki modern işçi ile diğer üretim biçimlerinde emek sömürüsüne maruz kalan emekçiler arasında belirgin bir fark vardır. Efendi, kölenin sahibidir ve onun ölümü, efendinin mülkiyetinin kaybolması demektir. Aynı şekilde, bir köylünün ölümü de toprak ağası için çalışan bir kişinin azalması anlamına gelir. Buna karşın kapitalist, işçinin sahibi değildir, yalnızca onun emek-gücünü belirli bir süre için satın alır ve bir işçinin artık çalışamaz hâle gelmesi, kapitalizmin kaçınılmaz olarak yarattığı artık-nüfustan ötürü patron için telafi edilmez bir zarar değildir. Burada işçinin emek süreci ile yaşamı arasındaki bağ, kapitalizmin kâr hırsı arkasında kaybolup gider.
Zira kapitalizmin çıkarlarını temsil ettiği kapitalist sınıf; insana, çalışmaya ve insan yaşamına kendi perspektifinden, yani kapitalizmin dayattığı sermayeci perspektiften bakmak zorundadır. Dünyanın her yerinde işçiler, alınabilecek önlemlerin geciktirilmesi ya da hiç alınmaması sebebiyle yaşamlarını yitirmektedirler. Kâr ve sermaye birikimi kaygısının insan yaşamına öncelendiği bir sistem, işçilerin sadece emeklerinin değil, emek süreçlerinin doğası gereği yaşamlarının da çalınması zorunlu olarak yaratır.
İŞ CİNAYETİNE NEDEN OLAN ETKENLER
İş cinayetlerinin ilk akla gelen ve en belirgin sebebi, kâr hırsından kaynaklanan ihmalkârlıktır. Maden ocaklarına kurulacak yaşam odaları, afete açık bölgelerde güçlendirilecek iş yerleri, tehlikeli işlerde sağlanacak kaliteli güvenlik ekipmanları vb. işçi için hayati bir gereklilik ve toplum vicdanı için doğal bir zorunluluk iken sermayeleşmiş patron için yalnızca kaçınılacak bir maliyettir. Kapitalist için; şoförlerin, kuryelerin, inşaat işçilerinin, elektrik işçilerinin vb. uzun süreler ve zaman baskısı altında çalıştırılması, yorgunluk ve strese bağlı yaşanacak ağır kazalara yol açacak bir sorun değil, kârın artırılması için izlenmesi gereken bir politikadır. Dolayısıyla işletmeler, iş kazalarına yol açan sebepleri kasten ortadan kaldırmayarak cinayet işlerler.
Kâr kaygısına benzer şekilde, kapitalist kurumlar ve burjuva devlet aygıtının da engellediği sendikalaşma süreçleri esasen iş güvenliğini artırma yolunda önemli unsurlardır. Sendikalar ve çeşitli emekçi organizasyonları, çalışanların talepleri doğrultusunda örgütlü mücadele verdiği kuruluşlardır. İşçilerin bu alanlarda örgütlenmeleri, öncelikli olarak çalışma koşullarının iyileştirilmesinin önünü açacaktır. Bu nedenle, işçilerin sendikalaşması ile sendikal eylemler önüne yığılan bürokratik ve yasal engeller, dolaylı olarak iş cinayetlerini besleyen unsurlardır. Buna ek olarak, insanca ücret kazanamayan işçilerin gıda erişiminde yaşadığı sorunlar, iş esnasında tehdit oluşturan fiziksel yorgunluğun yanı sıra uzun süreli çeşitli sağlık sorunlarına da yol açan etkenlerdir. Yani kapitalistlerin, işçi sınıfı üzerindeki ekonomik ve siyasi baskıları, iş cinayetlerini beslemektedir.
Bu faktörler, insanlığın yaşamak için yüzleşmek zorunda olduğu sorunlar değildir. Bir bütün olarak kapitalizmin, tek tek özneler olarak da kapitalistlerin ayakta kalmak için emekçilere dayattığı koşullardır. İş kazaları, birer tesadüf değildir, tam da bu sebeple cinayet olarak adlandırılması gerekir. Sistematiktir.